13. Bölüm " Otobüs "

1.7K 101 18
                                    

  SAGU | gözyaşı |

 13.Bölüm ''Otobüs''

 Kaybetmenin ne demek oldugunu bilenlere ithafen...

       " Baba! "
Masanın üzerindeki ellerimden güç alarak geriye doğru refleksen hızlıca doğruldum. Anında boynuma giren keskin sızı, sağ elimi sızının olduğu yere götürdü. Boynumu okşarken, aynı zamanda zihnim bulunduğum durumu tartıyordu. Ne kaza vardı ne de babama kavuşmanın sevinci. Her şey sadece aptal bir rüyaydı.
  
Sıkıntılı bir nefes verdim bu duruma. Gözlerim ise istemsizce telefonuma gitmişti. Rüya olduğunu bilsem de bu durumun, elim gitmişti işte o açma tuşuna. Ve sonuç hiçbir arama tabiki de yoktu.

Boynumu yavaş yavaş sıvazlamaya devam ederken, elimin nemliliği ve anlımdan akıp giden yol terlediğimi anımsatıyordu bana. Ayağa kalktım ve arkamda kalan pencereye döndüm. Şehir ayaktaydı. Zaman geçiyordu fakat hep aynı işliyordu.
  
Pencereyi açtım ve rüzgarın yüzüme dokunmasını hissettim. Ferahlatıcı bir rüzgar değildi sanki bu. Daha çok soğuk geliyor diyen bir rüzgardı. Her şeye rağmen hissettim rüzgarı. Terimin tenimde donmasını ve zihnimin gördüğüm rüyayı yorumlamasını izledim beynimin koltuğundan.

 'Baba' diye uyandım seneler sonra. Zihnimde dolaşan rüyanın ne kadar gerçek olup babama kavuşmasını istesem de annemi asla bırakamazdım. Her ne kadar babamın yanını istesem de, dünyada tek dayanağı oğlu olan bir anneyi yani annemi, bırakamazdım. Sırf bu yüzden de korkardım ölümden. Annemin benim için dökeceği göz yaşından korkardım. 

Kafamı sağa ve sola yavaşça kırarken, gevşemek için sandalyeme oturdum. Başımı tam geriye doğru bırakacakken masadaki bileklik ilişti gözüme. Daha doğrusu benim bilekliğim. Elimi uzattım ve bilekliği parmaklarımın arasına aldım. Güzel bir bileklikti fakat abartılacak bir şey yoktu. Hediye hediyeydi, bileklik ise bileklik. Saatler önce ki yerine tekrar taktım bilekliği. Takacaktım bu bilekliği her gün. Hediye olduğu veya Ela aldığı için değil. Verirken ki temiz kalpliliği içindi. Beni koruması için verdiği bu bilekliği anlamı benimle birlikte ölsün diye ölene kadar takacaktım.

5 GÜN SONRA

Güneş ışınlarını, aramızda bulunan cama rağmen hissediyordum suratımda. Bunaltıcı bir hava vardı, aynı zamanda da rüzgarıyla ferahlatıcı. 

Akıp giden yol gözlerimin önüne serilirken, saniyede bir değişen şehrin gürültülü telaşı beni gülümsetiyordu. Bulunduğum araç bindiğimden beri beşinci kez durması gereken yerde durdu ve alması gereken insan topluluğunu alarak yoluna devam etti. 

Evet. Otobüsteydim. Çalıştığım ve okuduğum yıllardaki gibi. Arabamın olması da otobüse binmeme asla engel olmamıştı. Okuldan çıkıp otobüse koşa koşa yetiştiğim o günler arabam olunca bana zamanın hediyesi gibi gelmişti. 

Yüzüme vuran güneşe eşlik eden bir tebessüm oluştu dudaklarımda. Sağ elimde tuttuğum seyahat kartına çevirdim bakışlarımı. Her şey aynıydı. Otobüsteydim. Bir seyahat kartım vardı öğrenciyken ve hâlâ da var. Tek fark, o zamanlar üzerinde adım yazıyordu. Şimdi ise hiçbir şey. Sadece tarih değişiyor, yaşadıklarım ise hep aynı kalıyordu. Ne sayı önemliydi aslında ne de akıp giden zaman. Önemli olan hayatımızda kalanlarla mutluluğu bulabilmekti.

Kolumu kaldırıp, beş gündür bir kere bile çıkarmadığım bilekliğimin yanındaki saate baktım. Üçe geliyordu. Çiftliğin bulunduğu cadde üzerine giren otobüs bana inmem gerektiğinin sinyalini veriyordu. Tarık beyin kibar davetini geri çevirmemiş ve çiftliğe otobüs ile gelmeye karar vermiştim. Oturduğum cam kenarından kalkarak düğmeye bastım. İneceğim durağa neredeyse gelmişti otobüs ve dakikalar sonra inmiştim. Şimdi ise çiftliğe doğru yürüyordum. Kirpiklerime kadar giren güneş, gözümün irisini es geçerek burnumu yakıyor ve her bir adımımda da ışınlarını daha paralel bırakıyordu. Güneş oldukça çoktu.
Hiç sevmezdim bu sıcak havaları. Beni ben yapan mevsim her zaman kıştı. Tüm soğukluğuna ve tüm sessizliğine rağmen. 

SAGU | Gözyaşı |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin