17. Bölüm '' İlk gözyaşı''

1.4K 78 50
                                    

              İyi akşamlar ve iyi okumalar dilerim. Yorum ve votelerinizi bekliyorum.♥ 

   Çapraz taktığım çantamı ince parmaklarım daha sıkı tutuyordu. Gözlerimin önünden su gibi akışlarını izlemiştim. İçim bir hoştu. Ama gereksiz bir hoş. Sanki kendi kendime gelin güvey oluyor gibiydim. Saçma davranıyor gibi. Öyle miydim gerçekten? Kendime karşıdan bakacak bir aynam yoktu. Bunu arayacak kadar da olgunluğa erişememiştim. Anlayamıyor ve bilemiyordum ne yapacağımı. Sindiğim yer bir kedinin alamayacağını bile bile baktığı bir yemekten bile saçmaydı. Zaten ne karnımın açlığı kalmıştı ne de oraya gidip oturacak hevesim. Tek nefesti her şey. Tek nefeste geldim buraya, tek nefeste gidiyordum. Daha fazla kendimle çelişmeden geldiğim yönün tersine doğru ilerlemeye başladım. Sonu olmayan bir cadde gibi görünse de bulunduğum yer, ileride bir taksi durağı görebiliyordum. Alnıma değen bir şey ileri irkilirken bunun ne olduğunu anlamak için işaret parmağımı oraya sürttüm ve elimde oluşan hafif sıvıya baktım. Yağmurdu. Çiseliyordu henüz. Gelmeden önce haber veren yağmura gülümsedim. İnsan yağmura gülümser miydi hiç. O da bir nimetti sonuçta değil mi? Gülümsemeyi değil daha güzel şeyleri hak ediyordu hatta. 

Sonu olmayan yersiz düşüncelerime son vererek adımlarımı hızlandırdım. Yağmuru çok severdim ama özür dileyerek kaçtım ondan. Şuan yağmura değil sadece evde olmaya ihtiyacım vardı çünkü. Taksi durağına gelince, boşta olan bir taksiye bindim. Benim binmem ile taksi şoförü olan orta yaşlı olan gözlüklü amca gülümseyerek selamladı beni.

                             ⚫⚫⚫

Odama girdiğimde yatağımın üzerine sırt üstü attım kendimi. Kollarım yana doğru açılmıştı. Üzerimde hafif ıslanmış olan trençkotu hala çıkarmamıştım. Aklıma sürekli gelen Onur bey bir türlü geldiği gibi gitmiyordu. Yol boyuncada aklımdaydı şimdide. kendimi şuan ki halimden soyutlayarak yatakta doğruldum. Önce üzerimdeki ıslanmış olan trençkotu çıkardım sonra ise diğerlerini. Üzerimi değiştirdikten sonra yatağımın üzerinde telefonumu yokladı gözlerim. Yoktu. Kapını kenarına doğru fırlattığım çantamda kaldığını düşündüğüm sırada trençkotumun cebinden gözüktü bana. Telefonumu alıp sabah kalkmam gereken saate ayarladım. Ardından yapmam gereken ilk şey açlığımı hissettiren karnımı doyurmaktı.

                            ⚫⚫⚫

Kafamın üzerindeki gözlük gözlerimin önüne pat diye düşünce birden sendeledim. Elimdeki dosyayı ve kaşeyi önümdeki masaya bırakarak gözlüğü çıkardım ve masanın üzerine koydum. Hayır dedim kendi kendime. Gelmeyecek! O an aklına gelmeyecek!

 Ama durur mu? Ne olur yağmur yağmasın dediğimiz an gökyüzünden şiddetle dökülen cemreler  gibi aklıma yaşadıklarım fırlamıştı. Gözümün önüne gelmesin diye kaçıncı kez kapatıp açtığımı bilmediğim gözlerim, benim değil zihnimin yanındaydı. Amaçsızca bir melankolinin içerisine girmiş gibi hissediyordum. Sabahtan beri kafam o kadar çok dağınıktı ki, bir an önce bütün işlerimi bitirip eve gitmek istiyordum. 

Masaya bıraktığım kaşeyi geri yerine koydum ve dosyaları alarak tam Tarık Bey'in odasına dönecektim ki bana doğru gelen tanıdık sima ile neredeyse yere düşüyordum. Çünkü gerçek olmadığını düşünmüş ve gözlerimi kapatıp gitmesini beklemiştim fakat gitmemişti. Yani, gerçekti!

Tüm asaleti ve ciddiliği ile bana doğru gelen Onur Bey(!) tam önümde durdu. Gözlerim ondan ayrılarak yeni fark ettiğim asistanına dönerken isminin ne olduğunu bir türlü hatırlayamadı hafızam. Üstelik de dilimin ucundaydı.

'' Hoş geldiniz Onur bey, siz de hoş geldiniz.'' Birinci cümlem tamamen tüm benliğimle Onur beye aitken, ikinci cümlem yanında duran güler yüzlü asistanınaydı. Onur beye gülümseyemezken, ona gülümsemiştim. Karşılığında da verdiklerimi almıştım tabi ki.

SAGU | Gözyaşı |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin