MULTİMEDİA: Karaca YILMAZ
Şarkılar:
*athena - yaşamak var ya
*athena - kafama göre4.Bölüm/"Lan, yavşak bit keneleri hunharca yedim oğlum sizi."
🌈
Kulağımda söyleyeni şarkıyı söylerken çarpılan, etkili ve hedefine fırtına sonrası ağaçlık alana düşen şimşekten daha hızlı ulaşan 'Allah belanı versin, Allah seni kahretsin' şarkısının sözleri yankılanırken, kesişen bakışlarımız sinir hücrelerimle beyin nöronlarımla halaya durmasına katkı da bulunmuştu. Vücudum bu büyük kaosun ortasında çırıl çıplak, hiç savunmasız kalırken kalp kapakcıklarım kulaklarını kapatmış, birazdan söyleyeceğim kelimeleri duymamak için korunmak amacıyla bir köşeye sığınmıştı. Sakin olmak mı? O da neydi. Beynim o kelimenin harflerini tanıyamıyor, zihin dağarcığım o kelimeyi sözlüğüne kabul etmiyordu.
Gözümün önünde uçuşan, üzerine kızıl kanın ihtirası bulanmış kağıtlar teker teker hedef olarak o çocuğu gösterirken, arşive kayıtlı en cani seri katiller listeyi yeniden düzenleniyor, adımı hatırlayamayan çalışanlar teker teker işten kovuluyordu. Sinirden derin bir nefesi ciğerlerimden içeriye sızdırdım. Ciğerlerim bu ani ve sert darbe yüzünden kendilerini ambulansta hastaneye kaldırılırken bulmuştu. Zaman falan durmadı. Aksine akrep yelkovanla durulduğu yarışa devam etti, işin içine çetrefilli hileler karıştırarak birincilik koltuğa emin adımlarla koştu. Vakit olduğu gibi hızla ilerledi. Etrafımızdaki sahada top oynayanlar, bir köşeye çekilip gıybet edenler hepsinin seslerinin oluşturduğu karmaşa kulaklarımda yankılanıyordu.
Başını biraz daha yukarıya kaldırdı böylelikle bakışlarımız arasındaki köprü daha da sağlam bir hal almış, uçurumun üzerinde sallanmayı bırakmıştı. Cüceler hala inatla taşların kenarlarından dolanmış köprüyü havada tutan ipleri ellerine aldıkları bıçaklarla kesmeye, köprüyü yıkıp sonsuzluğa uğurlamak istiyorlardı. Baktı. Baktım. Bu döngü kısırı sevmediğinden - aksine ben bayılırım - patates salatası olmaya çalıştı, ola ola kızarmış tavuk butu olarak sınav kağıdını öğretmenine teslim etti. Aldığım sık nefesler havadaki oksijenin yarısını tüketti. Dünya ile ağaçlar tekme tokat birbirine girdi.
Bir süre sonra gözlerimi kırpıştırdım çünkü hem göz bebeklerim ağrımaya başlamış hem de yorulmuştum. Üşengeçlik seviyemi atari oyununda fazla ilerletemediğimden en yüksek puanıma ulaşıp etrafında araba sürerek, çilekli süt içmem fazla uzun sürmüyordu. Biriyle en fazla on bir saniyelik göz teması kurabilen biri için bu kadar sınırları aşmak yeterdi. Zaten baktıkça daha da sinirleniyor ve katil olmaya bir adım daha yaklaşıyordum. Az kalsın gaza gelip Akasya'yı üzerine fırlatıp Liva'yı da promosyon olarak üzerine eklemeyi düşünmüştüm. Bu fikrimin başarıya ulaşmasının imkansız olduğunu anlamak fazla vaktimi almamıştı. Bak yine geliyorlar bana daha fazla kendime işkence edemeyeceğim sevimsiz hayalet yüzüne. Ona son kez sinirle bakıp dişlerimi gıcırdattıktan sonra gözlerimi devirerek bakışlarımı ayağımın altındaki gri zemine kilitledim. Gri zemin ondan kat kat daha güzel, alımlı, insanı mapus damlarına düşürmeyecek cinstendi.
Kızlar hala gülmekle meşguldüler. Akasya artık kendinden geçerken etrafa tekmeler, tükürükler savurmaya başlamıştı araya bazen de karşı takımla futbol oynayam erkeklere sövmeyi karıştırıyordu. Onu isteyerek yapmadığı belliydi ama kendini de durduramıyordu. Tekmelerinden biri önündeki çöp kutusuna denk gelirken kutu devrilmiş, badminton sopasıyla yüksek mermerden eğilerek topu almaya çalışan kız dengesini toparlayamayarak bu yığının içine düşmüştü. Ayakları da havada asılı kalmıştı. Yazık. Topaç oldu, mermeri yari belirledi, köyün zengin ağası çöp kutusunun takıntısına kurban giderek yariyle nikah masasına oturamadı.
![](https://img.wattpad.com/cover/124951225-288-k706209.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK OLSUN
Humor- Bir lise hikayesidir - Birbirlerini deniz kenarında dinazor kovalar gibi kovalayan düşünceler, ilginç fikirler. Okul zaten toptan deli. Müdürümüz türk filmlerine merak sarmış, tüm gün boyunca çay ve susamlı kurabiye yiyerek film izlemeye bayılıy...