MULTİMEDİA: Karaca YILMAZ
1.Bölüm/ " Thor'un 21.yüzyıldaki ikiz kardeşi misin sen?"
"Doğaçlama takıl, planlar asla işe yaramaz."
🌈
Siyah demir kapıyla olan uzun soluklu bakışmama son veren kedi sesi ıssız sokakta yankılandığında bakışlarım yörüngesini saptırmış, bir kaç metre uzağındaki çöp kutusunu hedefine almıştı. Kulak zarımdan içeriye sızarak hücrelerimin gladyatör savaş alanından eden ses, karanlıkta tekrardan toz kırıntılarını barındıran kasvetli havaya karıştığında vücudumu harekete geçirmiş, yavaş ve temkinli adımlarla sesin geldiği tarafa doğru yürümeye başlamıştım.
Ayakkabılarımın sert zemine basarken çıkardığı sesler boş sokakta yankı uyandırırken, sokak lambaları ortamdaki sessizliği bozduğum için kızgın bir şekilde bana bakıyorlardı. Çöp kutusunun yanına yanaştığımda elimi pantalonumun arka cebine atmış, telefonumu gün yüzü yerine gece yüzüne çıkarmıştım. Görüş alanım pek geniş değildi çünkü saat akşamın sekiz buçuğuydu. Yıldızlar sözlük anlamlarını astıkları tabloya gururla bakıyor, gökyüzünde parıldıyorlardı.
Parmaklarımı telefonumun cam yüzeyinde hızlı hareketlerle oynatıp ekran kilidini girdikten sonra, ana ekranın en üstündeki uygulamalar bölümünden el fenerini buldum ve üzerine tıkladım. Minik bir ışık huzmesi çöp kutusu ve ufku fazla geniş olmayan etrafını esir aldığında gözüme, hüzünlü bakışlarını zemine kilitlemiş, küçük bedeniyle bu buz gibi havada duvarın kenarına ilişen yavru bir kedi takılmıştı. Çok tatlıydı, aşırı tatlıydı, baya baya tatlıydı. Ben bunu mıncıra mıncıra sever göğsüme basardım. Fazla oyalanmadan üzerimdeki montu çıkardım ve yüzüme yerleşen kocaman gülümsemenin boyutunu biraz aşağılara çektim. Kediyi görünce o kadar yumuş yumuş aynı zamanda mutlu olmuştum ki eminim korku filmlerindeki hayaletin kurbanını gördüğü zaman gülümsediği gibi gülümsüyordum. Çok mutlu olduğum zaman böyle gülümsediğimi aynanın karşısında denemiş ve onayı almıştım.
Minik ve aşırı tatlı kedinin benden korkmaması için özel bir çaba gösterip hareketlerimi dikkatle seçiyordum. Yumak haline getirdiğim montu bacağımın kenarına koymanın ardından dizlerimi hafif bükerek yere doğru eğildim ve kediyi korkutmadan kucağıma alıp yumak haline getirdiğim, yerdeki montumun üzerine koydum. Soğuk yün kazağımın açıkta bıraktığı bileklerimden içeriye sızarak sihirli değneğiyle dokunduğu bedenime titreşim yüklediğinde, daha fazla ayazda kalıp üşütmemek için hiç vakit kaybetmeden, montla beraber kediyi de kucağıma alarak binaya doğru yürümeye başladım.
Ama başroldeki bahtı nişan kurdelesi gibi kesilmeyen şahıs ben olunca işler hiç de düşünüldüğü gibi gitmiyordu. Tam binanın önündeki minik merdivenleri çıkıp giriş kapısına yani hedef noktama ulaşacaktım ki burnumun dibinden minik bir ok süzüldü. Ok havalandı, kanatlarıyla bir kaç manevra yaptı, bir ara nefesi tıkanır gibi oldu ve öksürük krizine tutularak olduğu yerde bir ileri bir geri gitti ama hedefinden hiç şaşmadı. Bu arada gerçekten okun pır pır eden kanatları vardı. Bildiğin manyağın biri oyuncak oka sahte kanat takmıştı. Ok son düzlüğü aldığında bir kaç adım ötemde bir kötü adam kahkahası duymuş, olduğum yerde kah korkmuş kah korkarak zıplamıştım. Öyle bir kahkahaydı ki cehennem zebanileri duysa al abi en büyük sensin diyerek şeytana darbe yapar bu adamı cehennem kralı seçerlerdi.
Bakışlarımı ultra pro oktan çekerek adamın halay çekercesine ilerleyen kahkahasını duyduğum yöne çevirdiğimde kucağımdaki kedi de bana eşlik etmiş ve miyavlamıştı, ponçik şey miyavlaman kalbimi paramponçik etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK OLSUN
Mizah- Bir lise hikayesidir - Birbirlerini deniz kenarında dinazor kovalar gibi kovalayan düşünceler, ilginç fikirler. Okul zaten toptan deli. Müdürümüz türk filmlerine merak sarmış, tüm gün boyunca çay ve susamlı kurabiye yiyerek film izlemeye bayılıy...