MULTİMEDİA: Bartu DEMİR
Şarkılar;
*selena gomez - boyfriend
*selena gomez - vulnerable
7.Bölüm/"Hanım hanım onlar benim yavrularım."
🌈
Çekilmenin etkisiyle uçuşan saçlarımın etrafa yaydığı koku dört bir yanımı, yanımızı kuşatma altına almıştı. Duvarla buluşan sırtım soğuğu anında kemiklerimden içeriye sızdırıp iliklerime hapsederken dudaklarımdan dışarıya firar eden nefes buğuluydu. Açık olan saçımın bir kaç tutamı önüme gelerek yüzümü örtmüştü. Göz göze geldiğim kuzguni kahvelikler ise tüm algılarımı darma duman etmişti. Yakındı. Haddinden fazla yakındı. Nefesi nefesime karışıyor, kokusu hafif esintili havada süzülerek burun direklerimi sızlatıyor, keskin bakışları nefesimin şah damarına dayadığı hançerden dolayı feleğini şaşırtmıştı.
Bir dirseğini köprücük kemiğim ve boynum arasında kalan noktaya kondurmuştu. Gözlerimi gözlerime esir edip ona bakmaya zorladığı yetmezmiş gibi bedenimi de kendi sınırları içerisine dahil etmiş şaşan feleğimin neredeyse bayılmasına neden olmuştu. Boşta kalan elini tam başımın hizasından duvara sabitlerken bana biraz daha yaklaşmış, aramızdaki mesafeyi biraz daha kapatmıştı. Hatta aramızda mesafe yoktu. Mesafe denen kavram sözlükten silinmiş, pılını pırtını toplamış, kafasını dinlemek için bir sahil kasabasına yerleşmişti.
Gözleri hala gözlerimle savaşıyor, hazırlıksız yakaladığı düşmanına acımasızca saldırıyordu. Ne o çekmişti bakışlarını, ne de ben. Sessizliğe mıhlanmıştık sanki. İkimiz de kemikli iki dudağımızı aralayarak tek bir kelime dahi etmiyorduk. Hafif esen rüzgarın uğultusu bizim sessizliğimize göre bir bağırıştı.
Söylenecek çok şey vardı. Neden buradaydı? Nereden çıkmıştı? Niye beni kendine doğru çekmişti?
Ama anın büyüsü o kadar yoğun ve fazlaydı ki kelimelerin üstü yıldız tozu serpiştirilerek örtülmüştü sanki. Kendileri bir mağaraya kilitlenmiş bir asır uyumaya mahkum edilmişti. Onları gelip kurtaracak bir prens de yoktu.
Gözlerini ufak bir süreliğine gözlerimden ayırıp savaşın ortasında beyaz bayrak çıkaran Bartu kafasını ufak bir açı ile yan tarafa doğru çevirip kendince bir şeyleri taradıktan sonra mesafe denen şeyin kırıntılarla şehirden ayrılmasını engelleyen tabuları yıkmış, olmayan boş alanda bir adım daha atarak üzerime gelmiş, görüş alanımı kapatmıştı. En azından demin arka tarafımızda neler olduğuna dair fikir üretebileceğim bir alan vardı ama şimdi sadece onun kuzguni kahvelikleri ve birbirine karışıp hoş bir ritim tutturan parfüm kokularımız vardı. Bu yaptığı hareketten sonra iki kaşımın arasında bir çukurluk oluştu. Daha da sıklaştı aldığım nefesler. Duvara değen avucum yerini tuğlaların arasındaki boşluklara sürtünen tırnaklarıma bıraktı.
Durmadı. Durmak için kendini zorladı ama duramadı. Yaptıklarını koruma iç güdüsüyle yaptığına dair bir his uyandı içimde. Sanki birinden beni saklıyor, zarar görmemi istemiyordu. Dibime kadar girdiği yetmezmiş gibi son bir hamleyle başını aşağıya eğdi, yaklaştırdı, yanakları yanaklarıma değerken hafif çıkmaya başlamış sakalları yanaklarımı gıdıkladı. Açıklama yapmak, neden bu durumda olduğumuzu dile getirip söze dökmek için dudaklarını aralamıştı ki sokakta ikimizin sesini dörtle çarpıp ikiye bölecek kadar gürültülü bir ses yankı uyandırdı. Korktum. Korkunun getirdiği refleksle çığlık atmak için benim de dudaklarım en sonunda aralanmıştı ki avcu dikenleri kesici olan gül sapını kavrar gibi dudaklarımı kavradı, sesim içime kaçtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK OLSUN
Humor- Bir lise hikayesidir - Birbirlerini deniz kenarında dinazor kovalar gibi kovalayan düşünceler, ilginç fikirler. Okul zaten toptan deli. Müdürümüz türk filmlerine merak sarmış, tüm gün boyunca çay ve susamlı kurabiye yiyerek film izlemeye bayılıy...