AO 40.Bölüm "Eskici geldi hağnım, metal kuşanıp kuşanıp gelin."

834 53 91
                                    

MULTİMEDİA: Karaca Yılmaz

ŞARKILAR;

*Şebnem Ferah - Çakıl Taşları

*Şebnem Ferah - Mayın Tarlası

40.Bölüm/Eskici geldi hağnım, metal kuşanıp kuşanıp gelin."

🌈

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🌈

"Mayın tarlasında bir adam sevdim aşk sanıpta."

🌈

Evreni geçelim, uzaya girelim, oradan marsı paraşütle geçip dünyaya balıklama atlayış yapalım. Dünyanın bir noktasına kırmızı, kalın uçlu kalemle çizilen yuvarlağı büyük ekrandan küçük ekrana geçip, parmaklarımızı görüntünün üzerine bastırıp, ekranı kaydırarak daha detaylı hale getirdiğimizde, görüntünün içinde biz varsak eğer, o olaydan normal bir şey beklemek makbul değildi.

Normallik filmin başrolünde biz varsak eğer kendini karanlık bir zindana kapatır ve film bitene kadar ortaya çıkmazdı. Bizden çok çekmişti, ayrıyetten bizden çok çekeceği vardı. Rahat bırakmayacaktık onu. Başımızın üzerinde bir somun ekmek kırmış, onu rahat bırakmamaya ant içmiştik. Çok mübarek mahluklardık. Dikkat ederseniz, insan demiyorum.

Yine o normal olmaya çalışan ama normallikle uzaktan, uzağın uzağından, uzağın uzağının uzağından alakası olmayan bir haldeydik.

Mahşer alanında sorguya çekilmiş gibi bedenlerimiz zorla sandalyelere oturtulmuş, hapishaneye işkence yöntemleriyle eletilen suçlular gibi siyah beyaz çizgili pijamamızın üzerinden boynumuza zincir bağlanmıştı. Parmaklarımıza teker teker kötü kehanet yüzlüğü takılmış, aranan afişlerinde boy gösteren bir numaralı suçlu olmuştuk.

Bizim günahımız neydi?

Bartu ile ben cehennemlik münafıklar oluyorduk galiba. Başımızda dikilen üç cehennem zebanisi ise bizim ebemizi ağlatacak, yedi sülalemizin yirmi beşinci kuşağına kayacak varlıklar görevini üstleniyorlardı. Kapana kıstırılmıştık.

Gözlerini üzerimize aynı tilkinin karganın elindeki ekmeğe dikmesi gibi dikmişlerdi. 'Yeminlen biz suçsuzsuz polis abla ve abilerimiz.' Eğer kara çocuk biraz daha bana ve Bartu'ya böyle bakmaya devam ederse altıma kaçıracaktım. Korkudan değildi. Yüzünü ne manaysa tuvalete benzetmiştim. Göz bebekleri klozet ile tıpatıp aynıydı. Bir tükürmüş, gözünden düşmüştü.

Bartu benim aksime gülmemek için kendini tutmaktan altına koyverecek, odayı kokutacaktı. Öyle tutuyordu ki kendini, poposunun ucundaki gaz ha çıktı ha çıkacaktı. Mandalcı ağabey, gönder bütün mandallarını buraya, telepati yoluyla.

Yağız masanın üzerine çıkmış, masada amuda kalkmaya çalışmış fakat beceremeyip mum duruşuyla yetinmis, ayaklarından birini Bartu'nun başının üzerine, birini benim başımın üzerine koymuştu. Gerizekalı başlarda ağzında sakız çiğnemeye çalışmıştı. Boğulma tehlikesinin eşiğine geldiğinde onu ağzına kürek vurarak atlatmaya çalışmış, o da yemeyince boğazına parmak atarak beterin de beteri tiyatro oyununu bizlere sergilemişti. En sonunda sakızı tükürmek aklına gelmiş, düşmana pompalıyla ateş ediyormuş gibi ağzındaki sakızı tükürükleriyle bir yerlere fırlatmıştı. Sonra ise sızlanarak oyuncak top istemiş, onu çiğnemeye başlamıştı.

AŞK OLSUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin