Şarkı: gece - ben öldüm
AO 43.Bölüm "Gıcık kaptıklarımın üzerine koyun sürmek."
🐾
Karaca YILMAZ;
Sağım solum sobe, saklanmayan ebelik bir kahvaltı yaptıktan sonra babam ile birlikte kendi halimizde takılmaya, iki adet şeytan topluluğunun salonun köşesinde başlattığı hakimiyet savaşına katılmamaya karar vermiştik. Ayaklarımızı önümüzdeki sehpaya uzatarak koltuğa kurulduğumuzda, kafalarımızı koltuğun üst kısmına duruşumuzu alıklaştırsın diye zorlanarak dayamış, karşımızdaki ikiliyi izliyorduk. Kurbağalar, son yaşananlar karşışında ikamet ettikleri derelerden vıraklayarak gelecek, kapımıza dayanarak bize kiracı olmak isteyeceklerdi. Resmen tüm cazgırlar bu dairede toplanmış, dillerinde fasulye kavanozu kırılmıştı.
Yılmaz home, bilmem kaçıncı tava savaşına hepiniz hoşgeldiniz.
Bir açılış yapacaklardı önce. Yılsonu gösterimizin irdelenmiş takvimi tam olarak şöyle olacak, piyeslerin perdeleri ev perdelerinden kurtulup birbirini sapanlarla kovalayacaktı. Ortada bir tava, tavanın sapına ve patlıcanların kızgın yağda piştikleri yuvarlak yüzeyine konulmuş iki el bulunacaktı. Bu ellerin sahibi olan, keçilerin boynuzlarını neşterle söküp kafalarına yorgan iğnesiyle diken insanlar vardı. Gözlerinden lav değil, şimşek hiç değil, ucundan gök gürültüsü andıran fakat tam olarak o da olmayan, ortaya da karışık değil, benim bile lakap uyduramadığım bir madde fırlıyordu. Bu madde çelikten kuvvetli, aygaz ateşinden yakıcıydı. Elleri tavadayken, gözleri birbirlerine hiç iyi bakmıyordu.
Bakışma sona erdi, macerayı hediye paketine sararak paspasın üzerine bırakan postacı bulunarak infaz edildi. O macera kapalı kutularda sürüklenmeye değil, saçlarda taç olarak gezinmeye layıktı. Maceralara saygı duyalım!
Annem bir ucundan, teyzem diğer ucundan tuttuğu pek değerli tavalarını beş dakika boyunca yaşadıkları kesintisiz, göz bebeklerindeki milyonlarca tehdit içeren bakışmanın ardından harekete geçerek birbirlerine doğru çekmeye başlamışlardı. Yavaş bir tempoyla ihaleye girdikleri tavayı vakit değil, kafalarının üzerinde beliren can seviyelerinin ve isimlerinin yazdığı haznenin hemen altında, küçük ve inatlarının artmasıyla son seviyeye ulaşan haznenin patlamasıyla ufak hamleler bitmiş, asıl dövüş marifetleri gösterilmişti.
Biz bunu, video oyunlarına benzetebilirdik. Bir ara bu konuyu babamla konuşsam çok iyi olacaktı. Çünkü biricik annem evde video oyunu oynayıp, salonu mahalle kahvesinde izlenen maç ortamına çevirmemize karşı geliyordu. Neymiş efendim, babam sinirlerince saksıdaki topraklarla salonun ortasına bir ceset çiziyor ve yanına biricik yardımcısı kumandasını alarak dedektifliğe başvuruyor, ben ise duvarlara dikkate bakıp garip sesler çıkarıyormuşum. Külliyen yalan, hepsi de beni karalamak için yapılan ufak oyunlar.
"Bence kızıl olan alır. Baksana canını dişine, asker bandanasını alnına takmış, son güç savaşıyor." Babam kafasını koltuğa yaslamaktan vazgeçip bana doğru eğildiğinde, bağırarak, ayrıca da tahmininde yanılmayacakmış gibi konuşmuştu. Dikkatimi pasta gibi dört parçaya ayırmış, üçünü annem ve teyzemin kavgasını izlerken yemek için ayırırken, geriye kalanı ise babama laf yetiştirirken harcamıştım.
"İyi de ikisi de kızıl." Benim anneannem de kızıldı. Bir ben kumraldım. Gerçi, sürekli saçımı boyattığımdan saçımın gerçek rengini de unutmuştum. Benim saçım hangi renkti? Bu konuyu da boş zamanımda anneme danışsam iyi olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK OLSUN
Humor- Bir lise hikayesidir - Birbirlerini deniz kenarında dinazor kovalar gibi kovalayan düşünceler, ilginç fikirler. Okul zaten toptan deli. Müdürümüz türk filmlerine merak sarmış, tüm gün boyunca çay ve susamlı kurabiye yiyerek film izlemeye bayılıy...