MULTİMEDİA: Karaca YILMAZ
ŞARKI: bana boş bakanlar - senin adın akdeniz
16.Bölüm/ "Ee sınıf ziyaretinin kısası makbuldür. Gidelim biz artık."
🌈
Akasya'nın peşinden merdivenleri ikişer ikişer atlayarak koşuştururken, gerizekalı önüne bakmadan, yalpalaya yalpalaya, kollarını iki yana açarak, saçlarını savura savura koşuyordu. Maraton koşusu yapıyormuş gibi bana farkı koymuştu. Tabanlara kuvvet demiş, hedefi şaşırarak götüne roket takmıştı. Uçuyordu mübarek insancık.
Kendimi biraz daha zorlayarak hızımı artırsamda sarı böcek bana çoktan farkın alasını koymuştu. Başakşehir bile böyle koymamıştı be.
Zordu. Çok zordu. O farkı kapatmak istiyorsam beni bir kazan okunmuş pirinç bile kesmezdi. Hem çiğ çiğ yiyemezdim ben onu. Hele işimi şansa hiç bırakamazdım.
Bir mucize gerekiyordu. Tam da şu anda olması gereken bir mucize. Sarı böcüğü nakavt edecek bir mucize.
Bir varmış, bir yokmuş.
Gökten üç elma düşmüş.
İkisi kendi hallerinde takılırken biri tam bizim okulun ortasına düşmüş ve ortaya büyük bir kaos bırakmış.
Akasya dikkatsizliği yüzünden koridorun diğer ucundan koşuşturan çocuğu son anda fark edebilmiş ve kendini frenleyemediğinden onun üzerine doğru uçmuştu. Ne yapacağını bilemeyen çocuk panikle kendini geri çekerken Akasya duvara, oradan da hızını alamayarak yere yapışmıştı.
Yerde boylu boyunca uzanan Akasya'ya basmamak için, durmak zorunda kalan bir başka çocuğa, arkasından yürüyen arkadaşı toslarken çocuk bizim sarı böcüğün hemen yakınına yığılmıştı. Ona toslayan arkadaşı dengede durmak için akrobasik hareketler sergilese bile yerle buluşmaktan geri kalamamıştı.
Gülsem mi ağlasam mı modunda dağ, dere, tepe aşarken olabilecek herhangi bir tehlikeye karşın duvara sım sıkı yapışmıştım. Oradan ayrılmayı da hiç düşünmüyordum. Evren bu, sağı solu belli mi olurdu? Hele de size kıl kapmışsa.
Yerden ilk kalkan Akasya olurken sarı saçlarını sinirle savurmuş, karşısındaki çocuğa çemkirmeye başlamıştı.
"Oğlum sen beni niye tutmuyorsun? Ben senin üzerine düşüyorsam sen beni tutacaksın demek ki? Doğanın kanunu bu," dedikten sonra kısa bir süreliğine duraksadı. O sırada diğer yere düşen çocuklardan biri kalkmış, arkadaşının da ayağa kalkmasına yardımcı olmuştu.
"Hem kitaplarda veya filmlerde böyle olmuyordu ya," diye hayıflandı Akasya dudaklarını büzüştürürken.
"Gel annem, buraya gel," dedikten sonra elini tutarak onu çekiştirmeye başladım. Yoksa çocuğu param pinçik edecek gibi bir ateş vardı gözlerinde. O ateşle evreni yakıp kül ederdi canım arkadaşım.
"Sen niye sinirleniyorsun ki ona? Çocuğun yapabileceği bir şey yoktu. O da zaten şoka girdi." Onu yatıştırmaya, sakinleştirmeye çalışıyordum ama çoktan bal küpü, sinir küpüne dönüşmüştü.
Son günlerde yaşadığı hassas olaylara verdim bu hallerini. Hafife alınacak şeyler değildi sonuçta. Sevgilisinden ayrılmıştı.
"Sakinim de ben," dedi mırıltılar çıkararak konuşurken. "Daha demin gördüklerimi sindirmeye çalışıyorum." Ses tonu cümlesinin sonlarına doğru biraz yükselmişti.
"Ya bebeğim valla bak yanlış anladın," dedim ona doğru dönüp, gözlerinin içine bakarak kendimi savunmaya geçerken. İçime yılan gibi kıvrılan telaş yeniden uyanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK OLSUN
Humor- Bir lise hikayesidir - Birbirlerini deniz kenarında dinazor kovalar gibi kovalayan düşünceler, ilginç fikirler. Okul zaten toptan deli. Müdürümüz türk filmlerine merak sarmış, tüm gün boyunca çay ve susamlı kurabiye yiyerek film izlemeye bayılıy...