-İrem ve Baha-
Baha, elinde tuttuğu kağıda bakarken İrem sabırsızca okuyup bitirmesini bekliyordu. "Ne kadar yavaş okuyorsun öyle?" Baha hafifçe kaşlarını çatıp mırıldandı. "Başında sürekli konuşan biri olsa sen de yavaş okurdun." İrem ise, çok da umursamamıştı. "Seni küçük kaplumbağa seni!"
Birkaç dakika sonra İrem başını avucuna yaslamış, dirseğini de dizine dayamıştı. Gözleri kayıyordu, uyumak üzereydi. Baha okumayı bitirip bir şey söylemek için ona döndüğünde, İrem'in başının kaydığını ve uykuya dalmak üzere olduğunu gördü.
İçinde yanaklarını sıkma isteği olsa da bunu bastırarak yavaşça sarıldı. İrem'in uyandığını biliyordu, tıpkı yeniden uykuya dalmasının da kısa süreceğini bildiği gibi. Baha yanağını İrem'in başına yaslarken kısık sesle konuşmaya başladı. "Mektubunu yavaş okuduğum için özür dilerim." Birkaç saniye bekledikten sonra devam etti. "Ama her kelimesini aklıma kazıyarak okumak istemiştim."
İrem'in sesini duydu. "Aklında değil, kalbine kazı." Baha ise hafifçe güldü. "O kadar şapşal bir mektup yazmışsın ki, kalbime kazısam muhtemelen şeker kustururdun." Kolunu İrem'in omzuna biraz daha sıkı sardıktan sonra devam etti. "Seni o kadar seviyorum ki... Hayatımdaki en güzel tuhaflıksın."
"Eğer daha önce başka birine daha böyle şeyler söylediysen seni vururum." Baha bu cümleyle kahkaha atarken hafifçe geri çekildi. İrem ise, onun geri çekilmesine müsaade etmeyip koala gibi kendisi sarıldı. "Bak, şimdiden geri çekiliyorsun! Suçluluk mu yaptırıyor bunları sana? Kesin başkasına da söyledin bunları! Vurayım mı şimdi seni?"
Baha gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra, İrem'e sımsıkı sarıldı. O kadar sıkı sarılmıştı ki, canının yandığını tahmin edebiliyordu. Yine de İrem'in bir şey demiyor oluşu gülümsemesine sebep olmuştu. "Demedim kimseye böyle şeyler, merak etme." Ardından, ses tonunu alınmış gibi değiştirdi. "Hem, ben sana tatlı şeyler söylüyorum sen beni vurmakla tehdit ediyorsun, olmaz ki böyle!"
İrem ufak bir suçluluk duygusu hissettiğinde, kafasını Baha'nın bedenine bastırdı ve boğuk çıkan sesiyle konuştu. "O zaman bana tatlı şeyler söyleme. Benim bünyem alışık değil." Baha sakince sordu. "Ne diyeyim sana?" İrem başını hafifçe uzaklaştırıp Baha'nın yüzüne baktı. "Devrem de mesela. Bence çok samimi."
Baha kendini tutamayıp gülerken İrem de o güldüğü için güldü. İrem konuşmaya devam etti. "Ben de sana Beyaz Prens diyeceğim." Baha yavaşça elini kalbinin üzerine koydu. "Ama sen tatlı bir şey buldun, o zaman ben neden devrem diyorum? Belki benim bünyem de alışık değil?"
İrem kaşlarını çattı ve elini çenesine yerleştirdi. "Birbirimize kendi isimlerimizle hitap etmeye ne dersin?" Baha da ciddiyetle bu fikir onayladığında, ikisi birbirine birkaç saniye bakarak kahkahalara boğuldular.
Baha gülerken bir yandan da konuşmaya çalışıyordu. "Aklıma tanıştığımız an geldi." İrem, yavaşça gülmeyi bırakırken Baha da aynını yapmıştı. "Çok saçmalamıştım, kabul ediyorum. Ama neden yüzüme vurup duruyorsun ki?" İrem dudağını büktüğünde, Baha başını iki yana salladı. "Bence çok şirindin."
...
Derse geç kalmış olan genç kız, evden çıkarken son anda aldığı kitaplarıyla üniversitenin bahçesinde koşuyordu. Uyandığında üstünü değiştirmek için bile vakti olmadığından, gri pijamalarının altına giydiği spor ayakkabılarıyla ve dağılmış saçlarıyla dersine yetişmek için çabalıyordu.
Bir anda kendine çarpan beden ile kitapları yere düştü. Sinirle yere eğilip kitapları toparlarken yerde onun gibi kitaplarına uzanmış başka biri daha olduğunu gördüğünde, gözlerini kapatarak yere oturdu. Ardından konuşmaya başladı. "Dur, dur, dur... Şimdi, muhtemelen erkeksin ve biz klasik aşk hikayesi tanışma sahnesi çekiyor gibiyiz. Bir rüzgarımız eksik... Ama sorun şu ki, ben pijamalarımlayım ve inan evlenmeyi düşünmüyorum." Durakladı. "En azından şimdilik düşünmüyorum."
İrem, karşısındaki kişiye bakmadan kitaplarını aldı ve bakışları yerdeyken ayağa kalkıp konuşmaya devam etti. "O yüzden o klasik bakışma sahnesini de yaşamadan koşarak dersime gidiyorum. Anlayışın için teşekkürler. Şimdi, mühendislik fakültesine gitmeliyim, elveda!" O kadar aceleyle konuşmuştu ki, karşısındakinin anladığından bile şüpheliydi. Yine de, umursamadan ilerlemeye devam etti.
Birkaç saniye sonra, omzuna konulan elle birlikte istemsizce arkasını döndü ve muhtemelen az önce çarpıştığı kişiyle göz göze geldi. "Efendim?" Aralarında birkaç saniyelik bir bakışma geçerken İrem, bundan tedirgin olmuştu. Neden kalbi hızlanıyordu?
Baha hafifçe başını iki yana sallayıp kendine geldiğinde konuştu. "Mühendislik fakültesi o tarafta değil." İrem başını olumlu anlamda sallayarak sağ tarafına ilerlemeye başladı. Arkasından Baha'nın sesini duydu. "O tarafta da değil." İrem, 180 derece dönerek tam tersi yöne ilerleyerek doğru olduğuna emin olduğu yönde birkaç adım attı.
Saatine kısa bir bakış attığında çoktan geç kalmış olduğunu fark ederek boş verdi. Kalbinin hızlı çarpmasına sebep olan lila gözleri düşündüğünde dudağını ısırıp arkasına döndü. Birkaç adımda Baha'nın yanına geldiğinde konuştu. "Sanırım artık çok geç." İlk görüşte aşka inanmasa da inanmadığı şeylerin de gerçek olabileceğini biliyordu.
"Ne konusunda çok geç?" Baha'nın sorusuna karşılık elini uzattı. "Çarpışma sahnesiyle olmasa da, bir şekilde konuşmuş bulunduk. Ben İrem." Baha İrem'in elini tutup sıktığında hafifçe gülümseyerek cevap verdi. "Ben de Baha." İkisi de birbirine gülümserken, içlerinde filizlenen ve giderek büyüyecek şeyin farkında olsalar da, görmezden geliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldız Mıknatısı -texting-
Short StoryTamamlandı. -Yıldız Mıknatısı- 05...: Pardon... 05...: Bir bakabilir misiniz? Sezin: Buyurun? 05...: Yıldızlar neden etrafınızda dönüyor? Sezin: Pardon? 05...: Yıldız Mıknatısı mısınız? Başlangıç Tarihi: 27.07.2017 Bitiş Tarihi: 17.09.2017 5.0...