twenty one

12.8K 1.3K 199
                                    

oy ve yorumlar gelsiin
ilk defa jungkook un hayatını yazacağım, 3. gözden bakıyormuşçasına.

bu arada xjikookstan benim değerli bir arkadaşım ve jikook hikayesi yazıyor. vakit ayırıp bir göz atarsanız beni çok mutlu edersiniz, ben de oradayım hatta ♡

Jeon Jungkook, gitmekten zerre kadar keyif almadığı fakülteden çıkıp arabasına doğru yol aldığında, aslında hayattan ne kadar az zevk aldığını düşünüyordu. Onu mutlu eden bir şey yoktu, değil mi?

Arkadaşları vardı elbette ama yugyeom ve taehyung dışındaki herkes ona ters geliyordu. Onlar jungkook'a göre fazla ters çocuklardı, fazla çıkarcı ve kin dolu. Jungkook en azından onlar kadar kötü bir çocuk olmadığını düşünüyordu.

Arabasından inip evine doğru yürüdüğünde içindeki o ses 'umarım baban denen herif evde yoktur' diye konuşup duruyordu. Peki anne?

Jungkook bu kelimeden çok çok uzaktı. Anne sevgisinin bile ne olduğunu bilmiyordu. Babası dahil kimseden önemsenme, sevilme duygusunu içten hisseden biri değildi. Onu içten seven sadece iki kişi vardı, yugyeom ve taehyung.

Üst kattan gelen yüksek müzikten anlaşıldığı üzere babası evdeydi. " Sikeyim. " diye söylendi kendi kendine.

" Evde olmasaydın ve ben güzel bir akşam geçirseydim. "

Adımları yavaşça odasına gidiyordu ki, arkasından o tanıdık ses ona seslenip yanına gelmesini söyledi. Yüzünü bile nadir görüyordu ama bu jungkook için nimet sayılırdı.

" Jeon Jungkook. " diye konuştu, Jong Dae.

Arkasını dönüp istemeye istemeye o bedenin yanına gitti ve " efendim baba " diye söylendi.

" Seni uzun zamandır görmüyorum, neden babanın yanına gelip biraz sevecen davranmıyorsun? "

Baba ve sevecenlik ?

İçinde sevgi geçen en ufak bir kelimeye dahi tahammülü yoktu, jungkook' un. Çünkü karşısındaki beden bütün hayatının mahvolmasana sebep olmuştu.

" Seni sevmediğimi bildiğin halde neden bana iyi davranmaya çalışıyorsun? Boşu boşuna o filmlerde gördüğün baba görüntüsünü sergilemeye çalışma, senin şu kılığına yakışmıyor bu hareketler. "

" Sanırım içindeki o öfkeyi atabilecek bir şey bulamadığın için yine bana saracaksın, değil mi? " diye söylendi öylece, baba figüründeki adam. " Endişelenmeli miyim? "
" Endişe? " diye konuştuktan sonra alayla gülmeden edememişti. " Olanların sorumlusu sen olduğun halde neden hala benim yüzüme gülüyorsun? "

Babası cevap vermeden öylece dinliyordu, belki de o da sıkılmıştı aynı konuları konuşup durmaktan, ama bir umut karşısındaki çocuğun öfkesini dindirmeye çalışıyordu. Başarısızdı ama, uğraşıyordu.

" Eğer ben bu yaşa kadar sevgi kelimesinden yoksun büyümüşsem, bunun sebebi sensin. Annemin yokluğuna sebep olan sensin, ama hala pişkin pişkin bana yaklaşmaya çalışıyorsun. "

Jungkook doğduğundan beri annesinin yüzünü hiç görmemişti. Onun doğumunun zorlu geçtiğini biliyordu, babası annesine karşı doğum sürecinde ilgili bir koca olamamıştı.

Doğum zamanı geldiğinde annesi babasını yanında bulamadığı için hastaneye geç yetişmiş, doğumdan sonra da bir süre o hasta yatağından kalkamamıştı. Hayati tehlikesi bir süre devam etmiş, toparlanamamıştı. Çok zarar görmüştü ve bu durumdan eşini ve çocuğunu, yani jungkook u suçlamıştı.

Belki kişilik bozukluğuydu sebebi, hastaneden çıktığında eşyalarını toplayıp evi terk etmişti annesi. Jungkook' u da bir pişmanlık sebebiymiş gibi, babaya bırakarak.

Jungkook bu olayı öğrendikten sonra babasına karşı bir öfke beslemeye başlamıştı. Peki anne mi? Anne kelimesini duymaya bile tahammül edemiyordu.

Bir keresinde fakülteye giderken tam arkasından bir ses duymuştu. Tanımadığı bir sesti ama, kadın aksina jungkook' u tanıyordu.

" Jeon Jungkook. " diye seslenen kadının sesi fazla hüzünlü geliyordu ve belki de o ses tonundan hissetmişti jungkook, arkasına dönmemesi gerektiğini.

" Anneni hiç özlemedin mi? " diye konuştuğunda o kadının annesi olduğundan emindi. Ama yüzünü görmeye bile tahammül edemezdi. Arkasını bir saniye bile dönmedi.

" Benim sadece babam var bayan, annem yok. Sanırım beni bir başkasıyla karıştırıyorsunuz. Benim gibi bir oğlunuz yok. "

Eh, sesindeki ima çok açıktı. Kadının sesinde bir hıçkırık yükseldiğinde jungkook daha fazla tahammül edemeden oradan uzaklaştı. Onu dünyaya getiren kadının yüzüne bile bakmadan.

Çünkü biliyordu, annelik yapmayan birinin anne olamayacağını.

Karşısında durup ona kendisini açıklamaya çalışan babası ise ona fazla acınası görünüyordu.

" lütfen. " diye kestirip attı jungkook. " Bir şeyleri telafi etmeye çalışıyorsan eğer, yanlış zamandasın. Yorucu bir gün geçirdim. "

Arkasını dönüp odasına gittiğinde rahatsız edilmemek için kapının kilidini çevirdi. Eh, aileden bile sevgi görmediği için gerçek sevgiyi hissedemiyordu. Sadece iki kişiden biliyordu.

Yugyeom, bir de Taehyungdan.

Ha bir de, adını bile bilmediği o carpediem denilen kızdan. Onu sevdiğini söylediği halde kimliğini bile açıklayamayan kızdan. Telefonunu çıkarıp mesaj atma gereği duydu.

jungkook: sanırım sen ve senin gibiler dıştan ne görüyorsa insanları öyle zannediyor

jungkook: beni seviyorsun ama beni tanımıyorsun bile

carpediem: jungkook, sen iyi misin?

jungkook: sen beni zengin züppesi, hayattan basit zevkler alan ve bundan fazlasını düşünmeyen biri olarak görüyorsun

jungkook: ve ne var biliyor musun

jungkook: senin düşündüğün kalıpta biri olmayı dilerdim

bölüm sonu

artık jungkook un neden böyle ters bir çocuk olduğunu biliyorsunuz. hep ters davranıyor çünkü sevgi nedir bilmemiş ve hayatı tek başına devam ettirmiş. gerçek sevgi nedir pek haberdar değil, biri nasıl sevilir ondan bile haberi yok. onun kolayına gelen şey insanlara bu şekilde saldırmak.

yarın yine bölüm atarım, temeli sağlam ve yavaş atıyoruz ki ileride güzel bir aşk olsun :)

seviliyorsunuz ☆

seviliyorsunuz ☆

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
the ugly duckling | jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin