Önce bir kez bataklığa batacaksın. Çırpınmaman gerek farkındasın. E çırpınma hadi napıcaksın? Elinden tutan yok, dal uzatan yok. Sabaha çıkmak için uğraşacaksın. Yoksa kafayı sıyıracaksın. Herşey sende bitecek farkındasın. Oraya buraya kaçacaksın. Boğazına kadar batacaksın.
Bakacaksın olmuyor. Bitti diyecek susacaksın. Eline gelen şeyleri bu defa sen atacaksın. Ölmeyi dahi düşünmeyecek kadar umursamaz, ağlamayacak kadar asi olacaksın. Her çırpınışın bir batış olduğunu hatırlayacak, bu kez ölmek için kulaç atacaksın. Bunun adı intihar olacak, arkasından ayıplanan bir günahkar olacaksın...
...
Düşüncelerim.. Düğün alanındaki bu müziğe, bu saçma kalabalığa inat, baskın bir uğultuyla beni ele geçirdi. Tanrım.. Kendimi tek yaşayamayan benim. Beni ele geçiren ve kendine göre yön veren o kadar çok şey vardı ki.Saat 20.18 hala Duru'nun yanındaydım. Yüzüklerini taşıyordum. Güzel bir an başkaları için ama buradan gitmem lazım artık. Geçen bütün vakit aleyhime işliyor.
Uygun an kollamak için etrafa bakıyordum. Kocaman kır alanı, takım elbiseli beyler ve prenses gibi giyinmiş kadınlarla dolmuştu. Bütün bunlar bana her zaman saçma gelmiştir. Belki de kendim ulaşamayacağım için, hayallerim olmadığı için kendimce 'saçma' diyerek bir savunma mekanizması geliştirdim.
Onlar olmasa kendi yaşamım, kendi canım umrumda olmazdı. Ama onlar..Duru'nun ısrarıyla onun nedimesi olarak giydiğim bu pudra rengi, uzun ve kısa astar üzerinden tüllerle yere inen elbisenin içinde ruhum daha çok çıldırmıştı. Ayaklarımdaki bu topuklu gümüş rengi ayakkabı, üzerimdeki takılar, bu bordo ojeler ve yine Duru'nun ısrarıyla yapılan sırtıma inen saçlarımın üzerindeki koyu ve açık kahve ombreler. Ah.. Beni güzel bir sona güzel bir şekilde hazırlamışlardı..
Dikenler batıyordu tenime.
Her köşede Duru ve Bora için yaptırılmış çiçekler. Ne kadar çok sevenleri var. Eminim ortadan kaybolsam kimse anlamazdı. Bu iyi..
Kalabalığın içinden tanıdık bir çift göz bana bakıyordu ve git gide yaklaşıyordu.
Bu.. Ali.
Onu görünce elim ayağım uyuşmuş,kanım çekilmişti.
Bana doğru geldiğini zannedip bir kaç adım geriledim.
Ah.. Tabi ya. Duru ve Bora'nın yanına gelmişti. Uzaktan beni izleyen o gözler şimdi yakınımda ama bana bakmıyor.
Belki nefret etti benden. Etsin.
Yüzüklerin takılma vakti geldi nihayet. Çok duygusal bir andı. Arkada çalan müzik ve göz yaşları. Ben ise stresten alev topuna dönmüştüm ve şimdi ölecektim sanki. Ama şimdi değil Arya. Şuan değil.
Az sonra dansa kalktılar. Ben yerimde otururken yanıma yaklaşan Ali'yi geç fark ettim. Elini uzattı. Ellerine baktım. Aklıma kazımaya çalışıyordum sanki. Beni dansa çağırdı. Kesin bir hayır diyecekken bunun bu gece olması gerektiğini hissettim. Elini tutup kalktım.Dans mı ediyorduk yoksa tek kelime etmeden öylece durup birbirimizi mi izliyorduk belirsizdi. Başım göğsüne kadar ancak geliyor, aşağıdan gözlerini izliyordum. Hâlâ beni seviyordu. O derin bakışı gitmemiş. Elleri.. Hâlâ sımsıcaktı. Bu sıcaklık bedenime yayılıyordu. Dokunuşu sarılışı... Arkada çalan şarkı ise tam bize uygundu. "ellerin ellerimde, gözlerin gözlerimde.." Son kez.
-arya.
Ona efendim der gibi baktım.
- iyi olacaksın değil mi?
Yüzümü eğdim. Elimi sıktı. Yine gerilmişti. Sorusunu yineledi.
-iyi olacaksın değil mi?!
Başımı salladım.
-Olacağım elbette. Hatta bak bana, şimdiden iyiyim.
Gözleri üstümden gitmişti. Bu fırsatla yüzünü ezberliyordum. Belki hâlâ umudu vardı bizden. İyi olduğuma inandın mı gerçekten Alim? İnan elbette. Sana bir şey olmadıkça iyiyim.
İzin verseydi bana kader, Binbir türlü şiir bulurdum üstünde. Adın bile ruhuma yeni satırlar üfler. Fakat kopuk kanatlarım ve senin kalbin çok üstte...
...
-Duru benim gitmem gerekiyor, karnım çok kötü ağrıyor da. Yarım saat sonra geliyorum.
-Ah Arya. Tamam hadi çabuk gel.
Gidiyordum.
Arkamdan Ali koştu.
-Nereye gidiyorsun şimdi?
-karnım ağrıyor da. Zaten üşüdüm,bir ilaç içip geleyim. Duru da biliyor.
Kafasını şüpheyle salladı. Daha fazla beklemeden gittim.
İşte şimdi gidiyordum. Çıkışta arkama baktım. Ali, Bora, Duru.. Hepsi bir yerdelerdi. Konuşmaya ve gülüşmeye dalmışlarken oradan çıktım. Bensiz onlar yaşar ama ben onlarsız tek başıma yaşayamam...
Of yapma Arya. Duygulanmanın sırası değil. Hadi artık.
...Önce eve gittim. Biraz oyalanıp, bir taksi çağırdım. Hızla bindim. Çantama aldıklarımı bir kez daha kontrol edip, yapacaklarımı tekrar düşündüm.
Artık yolun sonuydu. Daha doğrusu, bitmiş bir yolun uçurum kenarından bu kez son defa atlama vaktiydi..
...
Şimdi olmam gereken yerdeyim. Borcumu ödeme zamanıydı ve bedel ödetme zamanı.
Villaya 100 metre kala taksiden indim. Ve arkamda kimsenin olmadığından emin olarak cesur adımlarla kapının önüne geldim.
Şimdi ister miydim Ali'nin gelmesini? İsterdim, hem nasıl isterdim. Öylece arkama baktıktan sonra önüme döndüm.
Evet.. Kafamı kaldırıp bu ihtişamlı cehenneme göz gezdirdim. Hazırdım.Girişteki korumalar beni karşıladı.
-Demek geldin. Patronu çok beklettin. Parayı ver. Biz iletelim.
-Hayır. Kendim vereceğim. Dört yılın hatrı için eski kölesini kabul eder heralde.
Çantadan parayı çıkardım.
-Bakın getirdim.
Üzerimi arıyorlardı. Hiçbir şey anlamazlar. Çantanın içine baktılar büyük bir çantaydı ve hiçbir şey bulamadılar. Zaten sadece göstermelik bir arama gibiydi. Benim bir şey yapamayacağımı, acizliğimi biliyorlardı. Buna şükür etmiştim.Karnım bu kez cidden ağrıyor, içten içe titriyordu. Yalnızlığımı iliklerime kadar hissettim...
Bütün ömrümün hatrı çıkacak.-Tamam. Yürü hadi.
Bu ev. Bu işkence kafesi.. Sakin ol Arya. Dik dur!
Bu yaptığım sadece kendim için değildi. Onlarca belki yüzlerce insanın başından bu belayı def edecektim. Artık kararsız adımlarım daha emin olmuştu.
Geniş bir kapıdan içeri kolumdan tutup attılar. Yine de kendimi bozmadım. Karşımda uzun bir masa ve belki öldürecekleri insanlar hakkında toplantıda olan mafya babası METİN KARAHAN.
Önce beni süzdü ve
-Beni çok beklettin Arya.
-İşte geldim
-20.000 le kurtulacağını düşünecek kadar inandın mı bana sen?
Güldüm.
-Ben misliyle geldim. Kimseye güvenmemeyi ilk öğreten değil misin?
-Fena mı oldu? Yüksek bir kahkaha attı. Hadi göster getirdiklerini. Yoksa buradan kolay çıkmayacaksın. Şansını zorlama.
-Pekala.
Çantamı açtım. İçine koyduğum bombayı sakladığım bölümden çıkarıp tuttum.
- Hayatın ne getireceğini hiçbir zaman kestiremedim. Üzerime atılan kayaların altında bu bataklıkta ezildim ve çürüyerek battım ama şimdi sonumu kendim yazacağım ve kestirebilmek beni rahatlatıyor. Sizce ölüm gerçek bir son mu?
-NE DİYORSUN SEN?
Parmağımı dudağıma götürdüm ve susmalarını işaret ettim. Bir şey yok sadece içimden geçenleri anlattım. Beni vurmayacaksın öyle değil mi? Yeterince ölüyüm. Ayrıca peşimde polis var ve bunun ucu size kadar gelir.Elim henüz çantanın içindeydi.
- Bedeli çıkarıyorum.
Hızla çantanın içinden bombanın pimini çektim ve masaya doğru fırlattım. Kimse ne olduğunu anlamamıştı. Ben de. Donmuş ve bekliyordum.En sonunda tiz bir ses.
Patlayan bir alev hüzmesi.
Tenimin yanışı.
Karşımdaki pisliklerin bağırış ve boşa kaçışları.
Gözlerim yavaş yavaş kapanıyor. Ateşten kaçmıyorum. Gülümse Arya. Bu sadece senin sonun olmadı.İntikam soğuk yenen bir yemektir. Arya ise ateşten daha sıcak.. Dokunduğu her yeri yakacak. Ona dokunanları da. Avuç içlerindeki ateş körükleniyor. Bu ateşin oyunu...
Başardın Arya...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN ACI BİR DETAYIM
ЧиклитDeli gibi hata yapıyor, bazen bela beni buluyordu. İnsanlardan olmanın utancını delirerek atlatıyordum. Acılarda dünya gibiydi demek. Nereye gidersen git acıya denk geliyordun. Evrende küçücük bir toz tanesinin bu denli acı çekip çıldırışıysa ayrı...