" Hikayeyi okuma listenize eklerseniz, yeni bölümlerden anında haberdar olabilirsiniz. Yorumlarınız ve Oylarınız benim için çok önemli. Lütfen beğendiğiniz bölümleri oylayınız, iyi ya da kötü yorumlarınızı eksik etmeyiniz. Şimdiden okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim, keyifli okumalar.. :)"
Arabayı bir evin bahçesine çektim. Önce susturucuyu tabancama taktım ve şarjörü fulledim. Belime 2 adet daha tabanca taktım ve asker sayesinde elde ettiğim taramalı tüfeği omzuma taktım. Evi kolaçan etmeliydim. Belki Türkiye'ye gittiğim günden beri adam gibi bir yatakta yatmamıştım. Eğer evin tehlikesiz olduğuna kanaat getirirsem, sabaha kadar burada güzelce dinlenebilirdim ve sabah gün ağırırken Moskova'ya doğru yola çıkabilirdim. Bu felaket senaryosuna rağmen ailem benim gibi şanslı ise onlara ulaşabilirdim.
Bahçe kapısını kapattıktan sonra evin etrafında bir tur attım. Evde herhangi bir hasar, kan yada benzeri bir şey görünmüyordu. Kapıyı zorlayıp ses çıkarmak istemiyordum. Bu tehlikeli olabilirdi. Evin bahçe camı kapalıydı fakat kilitli değildi. Camı açtım ve içeride bir ses duymaya çalıştım. Hiçbir ses yoktu. Elimden geldiğinde sessiz bir şekilde içeriye girdim. Evde koku da yoktu ve sanırım bu içeride herhangi bir ölü olmadığı mesajını veriyordu. Yine de emin olmak için tek tek odaları dolaştım. Tüm dolaplara, yatak altlarına, koltuk arkalarına ve bir sürü yere baktım. Herhangi bir iz yoktu. Daha sonra dışarıdan herhangi birinin girmeme ihtimaline karşı kapıların arkalarına ağırlık koydum ve pencereleri, garajdan bulduğum alet takımındaki Çiviler ile çiviledim. Hava ağırdan kararmaya başlamıştı. Tamamen güvende olduğumu hissettiğim için bir an önce uyumak için odalardan birine girdim. Kapıyı kapatıp arkasına ağır bişeyler koydum. Yatağa Uzandım.
Bu bir genç odasıydı ve anladığım kadarı ile bir genç kiz odasıydı. Komidinin üstünde aile fotoğrafları vardı. 3 kişilik bir aileydi bu. Anne, baba ve benim yaşlarımda bir kız. Güzel bir kızdı bu. 20 yaşındaydım ve uzun bir süre kafama göre bir kız bulamamaktan şikayet etmiştim. Şu anda anladım ki, iyiki de bulamamıştım. Şu durumda, onu düşünerek kafayı yiyebilirdim. Bu arada gözüm dolabın üzerinde asılı duran küçük Türk bayrağına takıldı. Türkmüydüler yani? Tekrar fotoğrafa baktım. Evet 1 aylık Türkiye tecrübeme dayanarak söylemem gerekir ki, bunu o bayrağı görmeden fark etmemiş olmama şaşırdım. Güldüm bi an. Ne garipti. Hayatımda hiç gitmediğim bir ülkeye gidiyorum ve her şeyi orada öğreniyorum. Daha sonra ordan çıkıp ülkeme geliyorum ve gördüğüm binlerce ev arasından yine bir Türk evine giriyorum. Hayatımda hiç bir zaman tesadüf denen şeye inanmamıştım ve bu durum beni oldukça etkilemişti.
Bu evde yaşanan şeyleri hayal ettim. Mutlu ve güzel bir aile. Belki uzun yıllardır buradalardı, belki savaş nedeni ile buraya taşınmışlardı. Tanrı bilir belki bambaşka bir sebep vardı. Hayat gerçekten gariptitir. Hayatta her attığın adım, geleceğini etkileyebilir. Buna inanmak yıllarımı aldı ama rahatlıkla söylemem gerekir ki, Tanrının hepimiz için yazdığı bir senaryo var. Bunca felakete rağmen, ondan kopmak ve inancını kaybetmek kolay olan şey. Fakat ben hala inanıyorum ona, gerçekten. Muhakkak bir plan vardır, muhakkak ki Babamız bizi çeşitli şeyler ile sınayacaktır. Bize verdiği sadece güzellik olsaydı, ona inanmak kolay secenek olurdu. Bu yüzden en kötü zamanda dahi inancımızı yitirmemeliyiz, çünkü Cennetin kapısı gerçekten inananlar için açılacaktır.
Artık uyuma vaktimin geldiğini hissediyordum. Gözlerim ağırlaşmaya başlamıştı. Bu düşüncelerden sıyrılıp gözlerimi kapattım ve cok geçmeden uykuya daldım. Rüyamda Annemi ve babamı gördüm. Annem ve babam bahcemizde ki Çardakta oturuyorlardı. Bana bakıp gülümsüyorlardı. Annem beni yanına çağırdı. Yaklaştım. Dizlerinin dibine oturdum. Alnımdan öptü. Gülümsüyordu. Özür diledi. Nedenini anlamamıştım. Tam bu sırada Annem bir zombiye dönüştü. Inanilmaz bir reflex ile geri kaçtım. Yavaş bir şekilde bana yaklaşıyordu. Babama döndüm. Elinde bir hac vardı. Dua ediyordu. Annem onu farkettim ve ona saldırdı. Babamı ısırdı ve babam bir pedere dönüştü. Fakat babam da zombiydi. Isırıldığı yerden simsiyah bir kan akıyordu. Belimden silahı çıkardım. 6 mermisi vardı. Ikisinin de kafasına sıktım. Bu sırada büyük bir gürültü koptu. Anne ve babayı öldürmek, en büyük suçtur dedi Tanrı. Mecbur kalmıştım. Ikinci büyük gürültü ile yatağımdan sıçradım. Sesler içeriden mi geliyordu yoksa rüyanın etkisi miydi bilmiyorum. Biraz içeriyi dinledikten sonra seslerin içeriden geldiğini anladım.. Iceride bir şey vardı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
III. Dünya Savaşı: Zombilerin Çağı
ParanormalHer şey Amerika'nın başının altından çıktı. Bu lanet virüs Dünyanın % 87'sini ele geçirmiş durumda. Tanrı yardımcımız olsun..