Kitap 2: BÖLÜM II - M.K.M. (Evim) - II (Ece'nin Gözünden)

5K 216 24
                                    

           " Hikayeyi okuma listenize eklerseniz, yeni bölümlerden anında haberdar olabilirsiniz. Yorumlarınız ve Oylarınız benim için çok önemli. Lütfen beğendiğiniz bölümleri oylayınız, iyi ya da kötü yorumlarınızı eksik etmeyiniz. Şimdiden okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim, keyifli okumalar.. :)"

        İçim parçalanıyor günlerdir. Ölüyorum her gece, gözyaşlarımda boğuluyorum. Öylesine çaresizleri oynuyorum ki, Vladimir farkında bile değil. Bazen Vladimir'e karşı oynadığım oyuna kendim bile inanmıyor değilim ama paramparçayım. Tüm günümü heba ettiğim o saçma sapan uğraşlar ile kafamı oyalamaya çalışıyorum olmuyor. Vladimir ona karşı bir şey sanıyor ama "Seninle alakası yok" bile diyemiyorum. Tüm gün odasından çıkmıyor ve bu beni bi yandan mahvediyor, bir yandan işime geliyor. Bu berbat halimi görmediği için seviniyorum. Ailesini kaybettiğini yeni öğrendi, kendi dertlerim ile onun güzel kalbini daha fazla sıkmak istemiyorum. Kendi derdi kendisine yetiyorken. Bazen odasına koşup boynuna sarılmak ve hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum fakat her defasında kendime mani oluyorum ve olmaya da devam etmeliyim. .

Soçi'den çıktığımızda her şeyi arkamda bırakmaya, Vladimir ile güzel bir hayat kurmaya hazırdım. Kendime bunu söyleyip duruyordum. Vladimir, Moskova sınırında uğradığımız şu ilk kasaba'da Hızlı zombileri görünce yaşadığı şok sırasında, onu kaybetmekten öylesine korkmuştum ki, her şeyi arkamda bırakmışken bu denli çabuk bitmesi beni kahrederdi. Onu kendine getirmem gerekiyordu ve öptüm ama bunu onu sevdiğim için yaptım. Koştuk, arabaya bindik. Zombileri ezerek geçerken o hengamede, o birkaç saniyelik arada onu gördüm. Markov'u. Eski sevgilimi..

Koşan zombilerden biri'de oydu. Şok olmuştum. Doğrudan bana baktığına yemin edebilirim, gözlerimin içine. Bu olaylar olmadan önce beraberdik Markovla. 2. yılımızı henüz doldurmuştuk. Ailemi kaybettiğim gün, ondan birdaha haber alamadım. Ulaşamadım. Aslında eve kitlenip kalmam da biraz "Belki gelir" düşüncesiyleydi. Hergün "Bugün gelicek" düşüncesi biraz daha köreldi. Daha fazla yitirdim umudumu. Ailemden sonra hayatımdaki tek sığınağım oydu. Tek güvendiğim insan, tek sevmeyi becerebildiğim insan. Markov. O yüzden Vladimir Moskovaya gideceğini söylediğinde, gitmek istememiştim. Henüz tazeydi her şey. Henüz virüs yeni ortaya çıkmış sayılırdı. Markov'u tanısanız sizde beklerdiniz. Markov beni ne koşulda olursa olsun asla yalnız bırakmazdı, asla! Bu yüzden beklemek istedim. Hatta Soçi'den Vladimir ile ilk ayrıldığım zaman, kendimi oldukça suçlu hissediyordum. Bu suçluluk beni o güne kadar takip etti. O gün ise, tamamen pişmanlığın ilmeği boğazıma geçti. Markov'u bekledim, gelecekti. Bekledim, gelmedi..

Şimdi şu halde Markov beynimin ve kalbimin en derinlerini kemirirken Vladimir'in dudaklarında ıslatamam dudaklarımı. Çünkü Markov'u seviyordum, seviyorum. Bizi ayıran virüstü, biz değil. Kendimi onu aldatmış, yalnız başına bırakmış gibi hissediyorum. Her şey benim yüzümden sanki. Her şeyin sebebi benim gibi, vicdanımı rahatlatamıyorum. Evlilik hayalleri kurduğunuz, canınızdan çok sevdiğiniz insanı böyle bir durumda o halde görseniz, sizde katlanamazdınız bu duruma. Hiçbir şey yokmuş gibi hayatınıza devam edemezdiniz. En azından ben bunu yapamam.

Şimdi ne halt yiyeceğime dair en ufak bir fikrim yok. Vladimir'i çok kırdım, farkındayım. Bu saatten sonra Markov'u da geri getiremem. Muhakkak önüme bakacağım fakat içim içimi yemekten ne zaman kurtulur, onu bilmiyorum. Belkide hiç kurtulamam bu vicdan azabından..

III. Dünya Savaşı: Zombilerin ÇağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin