" Hikayeyi okuma listenize eklerseniz, yeni bölümlerden anında haberdar olabilirsiniz. Yorumlarınız ve Oylarınız benim için çok önemli. Lütfen beğendiğiniz bölümleri oylayınız, iyi ya da kötü yorumlarınızı eksik etmeyiniz. Şimdiden okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim, keyifli okumalar.. :)"
"Hey, artık uyanmalısın!" Kükremesi ile uyandım. Bu Binbaşı Rurikti. Sevimsiz surat ifadesi ile şirin görünmeye çalışırken oldukça komik bir görüntü sergiliyordu. Gözlerimi açar açmaz Binbaşı Rurik ile karşılaşacağım hiç aklıma gelmezdi ama Buda olmuştu. "Günaydın" dedi içten bir tebessümle ama hala şirin görünme çabası onu komik bir duruma düşürüyordu. Hızlı bir hareketle yatağımdan doğruldum ve etrafıma bakındım. Daha sonra suratsız ve bir o kadar huysuz bir ses tonu ile "Günaydın" dedim. "Belki kalabalık içerisinde olmak istemezsin diye sana kahvaltı hazırlattım ve buraya getirdim ama istersen dışarıda da yiyebilirsin. Keyfin bilir." Duraksadı ve komik olan şirin ifadesi ile konuşmaya devam etti. "Ancak odana hatta yatağına kahvaltı getirdiğimi herhangi birine anlatırsan seni şu dışarıdaki embesil yaratıklara yem ederim anlaştık mı?" Bu hoşuma gitmişti ve şaşırtmıştı. Binbaşı Rurik'in espri yapabildiğini bilmiyordum ancak esprisi bile soğuktu. Ayrıca bu kahvaltı jesti de oldukça etkileyiciydi. Binbaşı Rurik değişiyordu ya da benim görmediğim tarafları bir bir su yüzüne çıkıyordu, bilmiyorum. "Çok teşekkür ederim binbaşı, bu oldukça etkileyiciydi fakat canımın bir şeyler istediğinden emin değilim. Yine de bu jestiniz oldukça güzel ve merak etmeyin. Aramış bir sır" dedim. Bir süre Duraksadı ve tekrar binbaşı Rurik bedeni ele geçirdi. "Keyfin bilir. 1 saate kadar Türkiye'ye gidecek helikopter kalkacak. Hazırlan ve beni bul.!" Olamaz, bu çok çabuk oldu. Aslında iyi huylu Rurik i sevmiştim ama bununla yetinmek zorundaydım. Binbaşı soğuk bir bakış attı ve odadan çıktı.
Ayağa kalktım ve şöyle bir odaya baktım. Pencereye doğru yanaştım. Dışarıda ummalı bir koşuşturmaca vardı. Askerler hızlı adımlarla ya da koşarak işlerini yapıyordu, hazırlanıyorlardı. Türkiye'ye gidiş hazırlıklarıydı bunlar. Binbaşı hazırlanmam gerektiğini söylemişti fakat hazırlanacak bir şeyim yoktu. Bavulum olduğu gibi duruyordu zaten. Sadece içine Vladimirden bir kaç parça eşya koymam yeterli olacaktı. Tekrar yatağa oturdum. Yatağın başında duran küçük bir komidin vardı. Tamamen amaçsızca ilk çekmecesini açtım ve bir paket sigara ve bir çakmakla karşılaştım. 15 yaşındayken, henüz Türkiyedeyken babamdan gizli içtiğim sigara geldi aklıma. Ilk ve son sigaramdı, ilk ve son tokadımı da o sigara yüzünden yemiştim babamdan. Bir daha da ağzıma dahi sürmemiştim. Belki bu sigarayı burada bulmasam hiç aklıma dahi gelmezdi ama bulmuştum ve sigaraya ihtiyacım olduğuna dair ciddi psikolojik zaaf hissediyordum. Direnmedim bu duruma, paketten bir sigara çıkardım ve yaktım. Ilk duman boğazımı yakmıştı, bir kaç öksürük ardından düzeldi sürat ifadem ama yılmadım ve içmeye devam ettim. 2-3 duman sonra, kendimi yıllardır sigara içiyormuşçasına profesyonel hissettim fakat dışarıdan komik göründüğüme eminim. Bitirdim sigarayı, canım bir tane daha istiyordu ama içmedim. 1 tanesi yeterli olacaktı, şimdilik! Kusura bakma baba.. Paketi bavula attım, sonra Vladimirden birkaç parça eşya ve incili de bavuluma koydum. Bu sırada gözüm binbaşının getirdiği kahvaltıya takıldı. Birkaç saatlik yol ve Türkiye. Aç kalma ihtimaline karşın biraz atıştırdım. Daha sonra bir sigara daha yaktım. Hiç bir şey düşünmeden boş boş yapıyordum tüm bu işleri. Artık hazırdım. Son kez odaya baktım, bavulumu aldım ve Binbaşı Rurikin yanına gittim.
Rurik'in odasına girdiğimde bir askeri azarlıyordu. Beni görünce askeri yolladı. "Ben hazırım" dedim. Saatine baktı, 12 dakika vardı. "Bana 6 dakika ver küçük hanım. Daha sonra bende hazır olacağım" dedi. Tanrım, 6 dakika da ne be! Bari bu konuda resmi olma! Kafamı tamam anlamında sallayarak dışarı çıktım. Askerler koşuşturuyordu. Az ışık alan loş koridorda askerler gölge gibi oraya buraya gidiyorlardı. İçim sıkılıyordu. Yapacak hiç bir şeyim yoktu. Bi an "Acaba helikopter ile Türkiye'ye giderken helikopterden atlasam mı?" Diye düşündüm. Ilk başta bu fikir saçma şekilde mantıklı geldi. Sonra saçmaladığımın farkına varınca kendime kızdım. Ben bunları düşünürken Binbaşı elinde küçük bir sırt çantası ile odadan çıktı. "Hazır mısın?" Dedi. Evet anlamında kafa salladım. Binbaşı yürümeye başladı. Bu sırada askerlerden biri koşarak komutanın karşısına geçti ve konuşmak için izin istedi. Binbaşı izin verdi.
"Komutanım, az önce Türkiye'ye gidiş yönümüzde, 23 km uzakta 2 kişi olduğuna dair bir bilgi aldık. Dilerseniz giderken o bölgeye iniş yapıp bu iki kişiyi kurtarabiliriz."
Rurik hiç tereddüt etmeden, düşünmeden "tamam. Koordinatları pilota bildirin, aynı zamanda Türkiye ile irtibata geçip, 30 ila 45 dakika arası geçikeceğimiz bilgisini verin. Komuta sende, 4 dakika sonra helikopterde ol" dedi. Binbaşı Rurik'i takdir etmiştim. 2 kişi için kendi hayatını ve yanındaki diğer insanların hayatını gözünü kırpmadan tehlikeye atacaktı. Onu gercekten takdir etmiştim. Daha sonra helikoptere yöneldik. Helikopter kalkarken karargaha son kez baktım. Vladimir ile olan anılarım burada sona eriyordu. Ağlamamıştım ama paramparçaydım. Ben Vladimir'i düşünürken o 2 kişinin yanına doğru yola çıktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
III. Dünya Savaşı: Zombilerin Çağı
FantastiqueHer şey Amerika'nın başının altından çıktı. Bu lanet virüs Dünyanın % 87'sini ele geçirmiş durumda. Tanrı yardımcımız olsun..