Kitap 3: Bölüm VII

989 48 3
                                    

" Hikayeyi okuma listenize eklerseniz, yeni bölümlerden anında haberdar olabilirsiniz. Yorumlarınız ve Oylarınız benim için çok önemli. Lütfen beğendiğiniz bölümleri oylayınız, iyi ya da kötü yorumlarınızı eksik etmeyiniz. Şimdiden okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim, keyifli okumalar.. :)"



Askerler gömülürken aklıma Vladimir geldi. Onu çok uzakta, bir avuç toprak parçasının içinde bıraktığım için kendime kızdım ama yapmak zorundaydım. Elimden ne gelir ki? Onu yeniden canlandıramam, keşke yapabilseydim. İnanın onunla tek bir gün geçirmek için şu lanet yaratıkların binlercesinin ortasına gözümü kırpmadan atlardım, paramparça olana kadar onunla olmanın mutluluğunu sayıklardım. Ancak ağaçtan düşen yaprağın gün geçtikçe solması, hergün bir damla suya hasret kalması, rüzgarın yaprağı oradan oraya istemsiz bir şekilde savurması gibi bir şey onsuz olmak. Nasıl nefes alınır, nasıl düşünülür, nasıl hissedilir unutmuş gibiyim. Vladimir benim en temel ihtiyacımken, ondan mahrum kalmak tarif edilemez bir duygu. İçimin her gün paramparça olmasına ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Sadece oturup saatlerce ağlamak istiyorum ama bu da bana hiçbir şey kazandırmayacak. Küçük bir çocuğun annesine sitem etmesi gibi Tanrıya sitem etmek istiyorum ama ona olan inancım gün geçtikçe azalıyor. Biz bu işkenceyi çekmek için dünyaya yollanmış olmamalıydık, bu çok saçma !

Odama döndüğümde boş kahve fincanını gördüm, hayat gerçekten oldukça berbat bir senaryoya sahip. Bu konuda Vladimir'e katılmıyorum. Tanrı en iyi senarit felan değil, palavra! Odaklanamıyorum, sadece boş bir şekilde oturduğum yerden etrafı izliyorum. Dışarıda kan lekelerini temizliyorlar, 150 kişilik bir ekibi saha taraması için gönderdiklerini anlatıyor komutanlardan biri. 4-5 asker, hiçbir şey olmamış gibi kendi aralarında sohbet ediyor. Uzaktan gelen inşaat sesi hala kulağıma müzik gibi gelmeye devam ediyor. Yukarıdaki helikopter sürekli etrafı dolaşarak tehlike olup olmadığını kontrol ediyor, üstümüzden geçerken oldukça fazla gürültü yapıyor. Geri kalan herkes rutin hayatına devam ediyor, bu oldukça ironik. Ne garip canlılarız, fazlasıyla garip. Her gün milyonlarca insan ölürken, hergün sadece vurdumduymaz bir şekilde hayatlarımıza devam ediyoruz. Taa ki yakınımızdan biri ölene kadar, işte o zaman feryat figan edip isyan etmeye başlıyoruz. Sanki ölen herkes ölmeyi hak etmişte, sevdiklerimiz hiç hak etmemiş gibi. Bende bunlardan biriyim, buna utanıyorum. Biz insanlardan hiç bir halt olmaz.

Kapının çalması ile düşüncelerden ayıklandım. Rurik müsaade istemeden içeri girdi, yanında kıdemli bir Türk asker vardı. Standart "Nasılsın?" Sorusunu sordu. Rüyamda yaptıklarını hala unutmamıştım, şerefsiz adam. "İyiyim Rurik sen  nasılsın?" Sorumu duymamış gibi konuşmaya devam etti. "Bu bey Binbaşı Ercan, yakın zamanda yaptığı işlerden ötürü rütbesi yükseltilmiş başarılı bir asker kendisi." Binbaşı Ercan gülümseyerek kafası ile selam verdi. Aynı şekilde karşılık verdim. Rurik'in dilinin altından beni bu adamla neden tanıştırdığı baklasını çıkarmasını bekliyordum. Rurik cam kenarına doğru yaklaştı, garip bir tavrı vardı. Aniden bana döndü. "Dahası da var" dedi. Oyun oynanmasından sıkılmıştım, yalnız kalmak istiyordum ve Rurik muhabbeti uzatıyordu. "Birbirinize yakışıyorsunuz" dedim, Rurik inceden gülümsedi. "Espri yeteneğin dehşet verici, umarım tekrar yapmazsın" dedi. "Ne yazık ki umduğumuz her şey olmuyor Binbaşı" diye karşılık verdim. Rurik yeniden Ercana dönerek konuşmaya devam etti. "Bu bey Virüs Batıdan Türkiyeye ilk yayılmaya başladığında Trakya tarafında görev almış, bu sürede bir çok insanı kurtarmış." Şu an Rurik gözümde oğluna kız ayarlamak, oğlunu ölümüne öven anneden farksızdı. Boş boş Rurik'in surstına bakmaya devam ettim. Tepki alamayınca devam etti. "Hayatını kurtardığı insanlardan biri de Vladimirdi." Beynimden vurulmuşa döndüm, demek Vladimirin bana bahsettiği Türk asker buydu. Aniden yerimden kalktım, üstüme başıma çeki düzen verdim ve elimi uzattım. "Ben Ece" Türkçe konuşmam onu mutlu etmişti. O da elini uzattı ve "Memnun oldum" diye yanıt verdi. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, elimi ayağımı nereye koyacağımı şaşırdım. Rurik "Ben sizi yalnız bırakayım" dedi ve cümlesi bitmeden dışarı çıkmıştı bile. Tanımadığım birinden Vladimir'i dinlemek oldukça keyifli olacak.

III. Dünya Savaşı: Zombilerin ÇağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin