" Hikayeyi okuma listenize eklerseniz, yeni bölümlerden anında haberdar olabilirsiniz. Yorumlarınız ve Oylarınız benim için çok önemli. Lütfen beğendiğiniz bölümleri oylayınız, iyi ya da kötü yorumlarınızı eksik etmeyiniz. Şimdiden okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim, keyifli okumalar.. :)"
Boylu boyunca dublex evlerin olduğu bi sokağa geldim. Sokak o kadar güzel görünüyordu ki, daha önce burada yaşamış insanların hayal ettim. Bende mutlu oldum. Radyo ne durumdaydı acaba? Denemekten zarar gelmezdi. Açtım fakat ses yoktu. Kanalları dolaşmama rağmen sadece sessizliği dinledim. Sonra belki bant yayını olur diye devlet radyosunu açtım. Herhangi bir ses yoktu ama açık bıraktım.
Az önce karşılaştığım zombi ordusundan sonra anladım ki, bana cephane lazımdı. Bu şekilde Moskovaya varmam imkânsızdı. En iyi ihtimal olarak bir yerde sıkışıp, açlıktan ölürdüm. Durum böyle olduğu için silah bulmam lazımdı ama bunu nerden bulabilirim bilemiyordum ve bulmak için Soçiden çıkmamam gerekiyordu. Sanırım bunun için 1 gün yeterli olurdu. Bu düşünceler ile Moskovaya gitme planımı ertesi sabaha erteledim. Bu sırada tehlikesiz olduğuna kanaat getirdiğim bir sokağa Arabamı park ettim ve bir şeyler atıştırdım. Şu cephane işini bir an önce çözüp, güvenli bir yer bulup sabaha kadar dinlenmem gerekiyordu. Saatlerce direksiyon sallayacağımı hesaba katarsak, buna gerçekten ihtiyacım vardı.
Atıştırma işini bitirdikten sonra tekrar arabamı sürmeye başladım. Sokakları gezip bir silah dükkanı bulma umudu içerisindeydim. Fakat bir karakola denk geldim. 6 mermilik silahımı ve bir sırt çantasını yanıma aldım. Onun dışında korunabileceğim başka hiçbir şey yoktu ama silah ile öldüreceğim tek bir zombi dahi, ses yüzünden dakikalar içerisinde 4-5 düzinesini etrafıma toplayabilirdi. Bu yüzden silah kullanma taraftarı değildim ama mecburdum. Karakola temkinli bir şekilde yaklaştım. Etrafta zombi yoktu. Iceriye göz attıktan sonra yavaşça girdim. Inanilmaz ve dayanılmaz bir koku vardı. Silahı doğrultarak yavaşça içeriye doğru ilerledim. Yerde yatan 4 polis vardı ve hepsi başından vurulmuştu. Şansım var ki 3'ünün silahları bellerindeydi. 3 silahı alıp çantaya koydum. Burası sadece evraklar için kullanılan bir bölmeydi ve işe yarar hiçbir şey yoktu. Yavaşça bu bölmeden çıktım ve Başkomiser odasına girdim. Burada da 2 Polis ve bir asker başından vurulmuştu. Askerin burada ne işi vardı acaba? Sanırım ordu olaylara el atmıştı. Şu an askerin neden burada olduğundan çok, yanındaki taramalı tüfek ilgimi çekiyordu ve beni inanılmaz derecede çok sevindirmişti. Sırayla tüm odaları dolaştım ve 8 tabanca, 40 şarjör tabanca mermisi, 3 pompalı tüfek, 10 şarjör pompalı tüfek mermisi, 6 uzi ve 25
şarjör uzi mermisi buldum. 25 kadar da el bombası. He bide, bulduğuma en çok sevindiğim şeylerden biri de tabanca susturucusuydu. Tamamen şanstı.Bu güzel ganimet sonrası karakoldan çıktım ve aracıma koştum. Tam bu sırada aklıma bir şey dank etti. Şu ana kadar benzin istasyonunda karşılaştığım 3-4 düzine zombi ve karakoldaki cesetler dışında ne bir insan, ne bir ceset, ne bir hayvan ne de başka bir zombi görmüştüm. Bu biraz garipti fakat şu anda ki mutluluğuma gölge düşürmek istemiyordum. Bunu daha sonra düşünebilirdim. Şimdi güvenli bir yer bulup uzun ve güzel bir uyku çekme sırasıydı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
III. Dünya Savaşı: Zombilerin Çağı
FantastiqueHer şey Amerika'nın başının altından çıktı. Bu lanet virüs Dünyanın % 87'sini ele geçirmiş durumda. Tanrı yardımcımız olsun..