Kitap 3: Bölüm V

1.1K 54 11
                                    

" Hikayeyi okuma listenize eklerseniz, yeni bölümlerden anında haberdar olabilirsiniz. Yorumlarınız ve Oylarınız benim için çok önemli. Lütfen beğendiğiniz bölümleri oylayınız, iyi ya da kötü yorumlarınızı eksik etmeyiniz. Şimdiden okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim, keyifli okumalar.. :)"



Rurik ve komutasındaki askerler yanındaki iki kişi ile beraber geldiler ve helikoptere bindik. Bunlar yaşlı bir çiftti ve korkudan gözleri faltaşı gibi yerlerinden fırlamıştı. Adamın hala elleri ayakları titriyordu ve eşinin ellerinden tutarak onu teselli etme çabasındaydı. Birkaç saat sonra Türkiyede ineceğimiz konuma gelmiştik ve alçalmaya başlamıştı. Bu sırada askerlerden biri onbaşı pilota doğru "Dostum şu lanet demir yığınını indir artık yoksa üzerine kusacağım" diyerek takıldı. Onbaşı gülümseyerek "Açıkçası kusmuklarla pek aram yoktur Artlov, bu yüzden üzerime kusmandansa bu helikopteri düşürmeyi yeğlerim" dedi. Helikopter büyükçe bir alana iniş yaptı. Çevrede hızlı hızlı çalışan ve bir yerlere yetişmeye çalışıyormuş gibi görünen askerler yürüyordu. İş makinelerinin sesleri müzik ritmi gibi geliyordu. Tanrım şarkı dinlemeyeli çok oldu diye geçirdim içimden. Helikopterden indik ve rütbeli olduğu anlaşılan bir avuç asker bize doğru geliyordu. Rurik askerlerden birine yaşlı çifti dinleneceği bir yer bulup götürmesini emretti ve asker ile çift yanımızdan minnet duaları ile ayrıldı. Bu sırada Rütbeli askerler yanımıza vardı ve Rurik ile selamlaştılar. Rurik ve beraberinde gelen askerleri burada gördüklerinden ne denli mutlu olduklarına dair rutin konuşmaların ardından yürümeye başladık. Vatanıma ayak basmış olmanın ve benimle aynı dili konuşup aynı geçmişi paylaşan insanların içinde olmak bana farklı bir huzur vermişti. Türk bayrağı ile Rus bayrağı yan yana dalgalanıyordu ve bu bana tebessüm ettirmişti. Karargaha doğru ilerlerken Rurik ile en rütbeli Türk askerinin konuşmalarına göre burada durumun Rusyadakine göre çok çok daha vahim olduğunu anladım. Hemen hemen yerel halk denen olgunun kalmadığını, çok az sayıda sivil insan kaldığını, ulaşabildiklerine ulaşıp buraya, karargaha getirerek temel eğitimlerin verilip olağanüstü bir durum olursa savaşmaları için eğitildiğinden bahsetti. Birkaç kilometre içerisine 4 farklı bariyer niyetinde 17metre yüksekliğinde duvarların örüldüğü ve yine 12 metre dernliğinde hendeklerin açıldığını söyledi. Bu sayede karargah dışında kalan 10-15 kilometre arasında bir bölgenin ve temiz ve güvenli olduğundan bahsetti. Açıkçası bu içimi rahatlatmıştı. En azından bir gece vakti boğazımızda bir zombi ısırığı ile uyanma ihtimalimiz oldukça düşüktü.

Bir süre ilerledikten sonra Rurik bana döndü. Yanıma gelerek dinlenmem için bir oda ayarlattığını ve her türlü ihtiyacımın karşılanacağını söyledi. Ona minnet duygularımı ilettikten sonra Türk askerlerden biri ile yürümeye başladık. Türk asker 1-2 kere beni süzdükten sonra "Keşke şu lanet virüs daha önce çıksaymış. Tanrıya dua etme sebebimsiniz" dedi. Türk olduğumu ve türkçe bildiğimi bilmediği için rahat konuşuyordu. "Tanrının dualarını kabul edeceğini sanmıyorum" diye cevap verdim. Asker bi anda kaskatı kesildi, kızardı ve bana doğru döndü. "Kusura bakmayın Türkçe bildiğinizi bilmiyordum" dedi. "Ben Türküm ve oldukça yorgunum. Şimdi zahmet olmazsa ceneni kapa ve beni odama götür. Tek kelime daha edersen, kendini komutanının karşısında bulursun" dedim. Sanki karşısında komutanı varmış ve emir veriyormuşçasına selam verdi ve "Özür dilerim efendim, emredersiniz" diye bağırdı ve yürümeye başladı. Bi odaya girdik. Oda 25 m2 kadar vardı. Yatak, kanepe, küçük bir masa vardı. Birkaç saksı çiçeği veTürk bayrağı ile süslenmişti. Yatağa oturdum, bavulumdan sigara paketini çıkararak bir dal aldım. Tam yakacağım sırada kapı çaldı. Bir şey dememe gerek kalmadan kapı açıldı ve az önceki asker elinde bir tepsi ve tepsi üzerindeki su ve kahve fincanı ile içeri girdi. "Az önceki kabaligimdan dolayı kusruma bakmayın lütfen. Türk kahvesi, özlemişsinizdir" dedi. Evet özlemiştim, hemde hiç düşünemeyeceği kadar. Çocuk gibi mutlu oldum. Onu teşekkürlere boğarak uğurladım. Türk Kahvesi icmeyeli uzun zaman olmuştu ve sigara içeceğim zamana denk gelmesi oldukça güzel bir tesadüf olmuştu. Biraz keyif yaptıktan sonra ciddi anlamda yorgun olduğumu hissettim. Uyumam gerekiyordu. Vladimir'i özlemişim ve ona yakın olabileceğim tek yer rüyalarımdı. T-shirtlerinden birini giyerek, onun kokusu ile uykuya daldım..

III. Dünya Savaşı: Zombilerin ÇağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin