Kitap 3 : Bölüm IIX

1K 41 4
                                    


" Hikayeyi okuma listenize eklerseniz, yeni bölümlerden anında haberdar olabilirsiniz. Yorumlarınız ve Oylarınız benim için çok önemli. Lütfen beğendiğiniz bölümleri oylayınız, iyi ya da kötü yorumlarınızı eksik etmeyiniz. Şimdiden okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim, keyifli okumalar.. :)"


"Gerçekten inatçı bir gazeteciydi, genç olmasına karşın oldukça hırslı ve girişkendi. Kamyonetten fotoğraf çekmek için indiğinde donakaldığını hatırlıyorum hala. Tanrıyı görmüş ateist gibiydi, içimden kahkaha atmıştım. Biraz da küfür etmedim değil. "Gerizekalı Rus piçi" demiştim, umarım kusura bakmazsın çünkü hak etti. Son anda kurtsrdigimizi hatırlıyorum. 1 2 saniye daha geç kalsaydık ısırılacaktı. Tekrar kamyonete bindiğimizde gözleri korkudan fal taşı gibi açılmış, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Lanet Amerika, umarım Cehennemde yanarlar. Bu savaş değil, bu katliam. Milyarlarca masum insan katliamı. Sonra Soçiye uğurladık onu. Giderken bol bol tembihlediğimi hatırlıyorum ama işte. Neyin nerden geleceğini bilmiyorsun. Tanrı günahlarını affetsin."

"Amin"

Hipnoz olmuş gibi dinliyordum Ercanı. Vladimir'i sanki sıfırdan hissetmistim. Vladimirden belki yüz defa dinlemistim bu hikâyeyi ama tekrar tekrar dinlemek istiyordum. Vladimir'i anlatan anıların içinde kaybolmak ve bir daha yolumu bulamamak istiyordum. Sorusuna karşı hipnoz olmuş halimden arındım ve gülümsedim.

"Meraklanmayın ben sizden daha çok küfür ettim ona. ... Özelliklede öldüğünde. Çok garip, onu senin ağzından dinlemek, senin anılarınla yeniden hayal etmek çok güzel bir duygu Binbaşı. Bilmiyorum, gerçekten çok zor. Dayanma noktama çoktan dayandım. Boğazıma kadar geldiğini hissediyorum, cok güçsüz hissediyorum ve kimse buna care bulamayacak biliyorum. Hatta size bir sır vereyim mi? Dünyada kalan bir avuç insan olarak boşuna uğraşıyoruz. Hepimizin sonu aynı olacak, bu lanet yerde tanrının kurallarıyla oynamaktan kurtulmanın fırsatını bulmuşken neden diretiyoruz ki?

Ercan gülümsedi. Ayağa kalktı, sigara yaktı. Kısa bir süre pencereden dışarıyı izledikten sonra beni yanına çağırdı. Kalktım, ağır ağır pencereye doğru ilerledim ve bende dışarıyı izlemeye başladım. Sadece boş boş dışarıya bakıyorduk, bi anlam ya da mesaj çıkarmaya çalışsam da beceremiyordum. Ardından Binbaşı Ercan yardımıma koştu.

"Bak şu karşıdaki askeri görüyor musun? Sarışın ve dövmeli olan"

Evet anlamında başımı yukarı aşağı salladım.

"O askerin adı Okan. Daha 25 yaşında, izmirden gelmişti daha bu illet çıkmadan önce. Trakyada beraberdik. Hatta Vladimirle iyi sohbet etmişlerdi. Annesi mi ne rus kökenli miydi neydi, az biraz biliyordu rusça. İşimize yarıyordu. Biz Vladimir'i Rusya'ya postaladıktan sonra hatlarımız kırılmaya başladığı için sürekli geri çekilmek zorunda kalıyorduk. İstanbula kadar geriledigimiz sırada, virüsün çoktan Doğu illerini etkisi altına aldığını ögrenmistik. İstanbulda okanın eşini aldık ve bu tesise doğru gerilemeye devam ettik. Kadıncağız hamile, karnı burnunda. Buraya 40 km kala saldırıya uğradık ve eşi ısırıldı. Kadıncağız son anlarında 'Bebeğimi kurtarın' diye ağlamaya başlayınca ne yapacağımızı bilemedik. Sonra Okan eşinin karnını yararak bebeği aldı, almak zorunda kaldı. Ben o manzarayı hayatım boyunca unutamam Ece. Ben yapamazdım böyle bir şey ama o yaptı. Çocuğu da su an tesiste, oldukça da sağlıklı. Evet belki dediklerinde haklısın ama ben bu söylediklerini bu adama anlatamam. Eğer anlatırsam ilk yapacağı is beni alnımdan vurmak olur. Burada hiç kimse kendi götünün derdinde değil anlayacağın. Burada gördüğün adamlar defalarca ölümle burun buruna gelmiş, en yakınlarının Parçalanışını izlemiş adamlar. Bu adamlar için kendi hayatları çok önemli değil. Senin gibi insanlar için uğraşıyorlar. Sizi kurtarmak için. Yoksa zaten çoğunun kaybedecegi herhangi bir şeyi kalmadı. Bu bir görev ya da emir değil, bu vicdanı bir şey. Bence sende bu düşüncelerinden bir an önce kurtulmalısın."

Binbaşı arkasını döndü ve odadan çıktı. O pencetede Okan'ı ne kadar izledim bilmiyorum. Kendimi defalarca onun ve eşinin yerine koydum, kolay değil, olamaz. Üzüldüm, cok üzüldüm. Peki ama düzelecek mi her şey? Eskisi gibi olmasının imkanı var mı gerçekten? İşte bu soruya bir türlü cevap veremiyorum. Ya da vermek istemiyorumdur.

III. Dünya Savaşı: Zombilerin ÇağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin