" Hikayeyi okuma listenize eklerseniz, yeni bölümlerden anında haberdar olabilirsiniz. Yorumlarınız ve Oylarınız benim için çok önemli. Lütfen beğendiğiniz bölümleri oylayınız, iyi ya da kötü yorumlarınızı eksik etmeyiniz. Şimdiden okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim, keyifli okumalar.. :)"
Tam 21 yıldır hizmet veriyorum bu Vatana. Akeri lisede başladım bu göreve, yıllar geçtikçe Türkiye'nin onlarca şehrinde görev yaptım. Vatanımı ve milletimi seviyordum, bu yüzden yaptığım görevi de seviyordum. Hoşuma gidiyordu bu Vatan'a hizmet etmek. Binlerce asker yetiştirdim bu süre içerisinde, onlarca kez ölümden döndüm, birçok defa yılma noktasına geldim ama hiç pes etmedim, hiç arkamı dönüp gitmeye meyletmedim. Yıllar içerisinde o denli benimsemiştim ki bu Vatan'a hizmet etmeyi, görevi bıraksam başka bir şey yapabilecek ne bilgim vardı ne de becerim. Yıllar geçtikçe, yaşım ilerledikçe Annem'in yakarışları daha fazla içimi acıtmaya başladı. Sürekli görevden göreve koşturmaktan, il il gezmekten yanında olamıyordum onun. En sonunda "Yeter" dedim. "Artık İstanbuldayım." Bu kararımdan sonra onlarca rütbe teklifi geldi önemli yerlerden, görevler verildi ama istemedim. Sadece Annemin gönlünü hoş etmek istiyordum. 2 amacım olmuştu hep bu hayatta.
1- VATAN
2- ANNEM
Belki de bu yüzden evlenemedim hiç, o gücü bulamadım kendimde. Binlerce kişiyi idare etmiş Ercan Binbaşı olarak, bir kadının ve olacak çocuklarımın sorumluluğunu almaktan korktum yıllarca. Annem sürekli yakınırdı bu durumdan, evlenmemi isterdi hep ama ben korkardım. Sonunda "Tamam" dedim Anneme. "Bul helalinden birini, getir. Evlenip çoluk çoçuk sahibi olayım" dedim ama Hak nasip etmeyince, gözünü dahi açamaz insan. Anneme bunu dedikten 4 gün sonra savaş başlamıştı. Yine il il dolaşmaya başladım, yüzlerce silah arkadaşımı toprağa gömdüm ellerimde, yine yüzlercesi ellerimde öldü. Her şehirden, her cepheden yüzlerce insan, sadece benim gördüğüm.
Kısa bir zaman sonra Edirne taraflarında görevdeyken, komutanım çağırdı yanına. Virüsten bahsetti. İlk başta inanasım gelmemişti bu duruma, kabullenememiştim fakat çok geçmeden inanmak zorunda kalmıştım. Çok kısa bir süre sonra da gözlerimde tanık oldum. Edirne tarafından hızla yayılıyordu bu virüs. Batı hattına cephe oluşturarak sürekli kontrole çıkıyorduk. İşte bu süreç, canımı en çok yakan süreçti. Yıllarca korumaya yemin ettiğim Vatan'ımın üzerinde yaşayan kendi insanlarıma mermi sıkmak zorunda kalıyordum. İşte en ağırıma giden buydu. Sonra bu bölgede yoğunlaşmış muhabirleri ve kameramanları yurt dışına gönderme görevi aldım. Ne kadar insanı kurtarsak kârdı. Sırayla hepsini yurt dışına yolladıktan sonra Edirneye geri döndüm. Yüzlerce askerimi, binlerce vatandaşımı tekrar tekrar öldürdüm. Bir süre sonra işler öyle bir noktaya geldi ki, batı cephesinin savunacak bir tarafı kalmadı. Gelen emirle Batı cephesini dağıttık, yani batı cephesi düşmüştü. Bu virüse karşı düşmeyecek askeri güç ya da cephe olacağını da sanmıyordum. Sadece kimyasal silahlarla bu engellenebilirdi fakat bu şekilde oldukça az olan Dünya nüfusu yok olmayla karşı karşıya kalırdı. Yok olmasak bile yüzyıllarca topraklar verimini kaybeder, radyasyondan dolayı doğacak çocuklar engelli doğardı. Bu alınmaması gereken bir riskti. Bu riski almak için bütün insanların bir araya toplanması gerekiyordu.
Batı cephesi düştükten sonra İstanbula, Annem'in yanına gittim. Onu buldum, yaşıyordu. Buna çok sevinmiştim fakat sevincimn uzun sürmedi. Ben gittikten 2 gün sonra gece uyurken, annem hava almak için bahçeye çıkmış ve zombiler tarafından ısırılmıştı. Ben o gece canımı zor kurtardım. Kaçtım, bir süre farklı boş evlerde kaldım. Oldukça zor bir süreçti benim için. Daha sonra Radyodan Cumhurbaşkanımızın yaptığı bant kaydını dinledim. Batı karadenizde bir sığınaktan bahsediyorlardı. Buraya varmam oldukça zor olacaktı ama denemekten başka çarem yoktu. Şansım yaver giderse 1 gün sonra orada olurdum. Önce araba daha sonra erzak, son olarak bolca cephane buldum. Yola çıktım ve sığınağa vardım. Oldukça büyüktü. Oraya ayak basar basmaz Erzurumda ki Kemal komutanımla karşılaşmam benim için büyük şans oldu. Kısa bir toplantı sonrası beni sağ kolu olarakgöreve çağırdı. Kabul etmekten başka çarem yoktu. Bu alandaki inşaatta, bütün askeri personelden sorumlu kişi olmuştum. En iyi bildiğim işe geri dönmüştüm. Bin Beşyüz civarında Türk askeri bu bölgeyi koruyor ve ben Bin Beşyüz Türk askerliyle ilgleniyordum. Evlenip barklanmaktan korkan Ercan, Bin Beşyüz askeri aynı anda idare ediyordu. Bu oldukça ironikti.
Burada göreve başladığımdan beri 1 hafta geçti. Sürekli zombi gruplarının saldırılarına mağruz kalıyoruz ve her saldırıda az da olsa asker kaybetmeye devam ediyoruz. Bir an önce bu inşaatı tamamlayıp, güvenli sığınaklarımızda güvenli bir şekilde zombileri haklamayı umut ediyorum fakat bunun için önümüzde oldukça uzun bir süre var gibi görünüyor. Bu süre içerisinde çok fazla asker ve çalışan kaybedeceğimizi biliyorum fakat buna dayanmalı ve bu Vatan'ın ve diğer tüm Dünya'nın çocuklarına temiz bir dünya bırakmalıyız. Bu şu an için tem amacımız. Umarım bu umudumu kaybetmem, çünkü kaybedersem, benim için umut kalmamış demektir..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
III. Dünya Savaşı: Zombilerin Çağı
ParanormaleHer şey Amerika'nın başının altından çıktı. Bu lanet virüs Dünyanın % 87'sini ele geçirmiş durumda. Tanrı yardımcımız olsun..