⚘dört

94.4K 2.5K 248
                                        

Hafta sonlarım her zaman yarım yamalak geçerdi, aynı yıllarım gibi. Hafta sonunu anlat konulu bir konuşma ortaya serildiğinde hiçbir zaman anlatacak bir şeyim olmamıştı. Bu sefer gözümü açtığımda, baş ucumda duran saat Pazartesi'ye yeni başlandığını belirtircesine mavi ışıkla rakamları bana gösteriyordu.

04.01

Uyumaya alışık değildim. Annemle babam sabaha kadar çalışırdı ve onların gürültülerinden uyumak ne demek unutmuştum. Beş saatlik uykum bile vücudumu diri tutmaya yetiyordu. Bu beni günden güne hızla öldürüyor muydu yoksa bedenim de bilinç altım kadar aptal mı olmuştu bilmiyordum. Bildiğim tek şey, ailemin hızlı temposuna ayak uydururken okulu da onunla birlikte yürütemediğimdi. Aynı durumdan, her ne kadar sevilen çocuk olsa da, ağabeyim de muzdaripti ve iyi bir üniversite bahanesiyle başka şehre taşınmıştı. Ona destek olmuşlardı, yani en azından ailesini kursa bakacak kadar aylık veriyorlardı.

Fakat şu anda, yarı açık gözlerimle ilgilendiğim tek şey dolaptaki soğuk suydu. Mutfağın açık kalan ışığı sayesinde kolumu kaldırmadım ve içeri dalarak koşar adımalarda dolaba yöneldim. Su şişelerinden birini diktiğimde sütü dışarı çıkardım ve sağ ayağımla dolabı kapattım.

Sütü masanın üzerine bırakacakken diğer uçta oturan Matthew'u fark ettim, o ise varlığımdan çoktan haberdar olmuştu.

Kaşlarımı çattım. "Pekala... Burada ne işin var?"

"Burada kalıyorum?" dedi, sorarcasına. Evet, haklıydı. Çoğu zaman bizim evde kalırdı.

"Onu demiyorum. Siz Pazartesi gelmeyecek miydiniz?"

"Pazartesi oldu." Derin bir nefes aldım ve onu umursamamazlıktan gelmeye karar verdim. "Kızma hemen, seni özlediğim için döndüm."

Dolaptan kase ve gevreği çıkardım. "Seninle uğraşamayacağım."

Kaseye sütü koyarken göz ucuyla ona baktım. Sandalyede yaylanarak oturuyordu; bir eli masanın üzerinde, diğeri ise arkasında bir şey gizlermiş gibi saklanıyordu.

Boğazımda bir yumru oluştuğunu hissettim.

Çünkü hem kokudan, hem de Matthew'ın sakin havasından fark etmiştim. Onun alkol problemleri vardı, iki ay boyunca bunu yenmeye çalışıyordu. Brant ve ben bunu biliyorduk, Brant ona destek oluyordu. Brant bana iyi gittiğini söylemişti, son bir ay boyunca direndiğini ve tek lokma almadığını belirtmişti.

Onu durdurmak ile boş vermek arasında kaldım.

İlerlediğimi hissettim, bakışları beni takip ediyordu. Anlamıştı, bu yüzden vücuduyla benim arama elini koydu. Fakat durmadım ve ona doğru eğilerek elindeki küçük şişeyi aldım. Şişe doluydu, en fazla bir yudum içmişti.

"Bunu bıraktığını sanıyordum." dediğimde cevap vermedi, sadece bakıyordu. "Ağabeyim senin için sabah akşam uğraşıyor. Bu kadar bencil olma."

Şişeyi musluğun yakınında kırarak içindekini akıttım ve cam kırıklarını çöpe attım. Bu süreçte sessiz olması akıl alır gibi değildi. Büyük ihtimalle ailesiyle ilgili bir sorun yaşamıştı ve bu seferki dayanamayacağı kadar yıpratmıştı. Ama o yaşadıklarından hiçbir zaman ders çıkarmazdı, ne yaşıyorsa başkalarına yaşatır ve bunun onu rahatlattığını düşünüyordu.

Sütü ve gevreği yetine geri koyarak kasemin başına geçtim ve yavaşça yemeğe başladım. "Git yat. Brant'e söylemem."

Diğer kolunu de masanın üzerine koyarak birbirine kovuşturdu ve öne doğru eğildi. Kaşları çatık, dudakları aralıktı. Işıkta sarıya sıçrayan saçları yumuşak görünüyor fakat bedeni gergin halde duruyordu. Mavi ile yeşilin kavuştuğu gözleri, göz bebekleri ardına gizlenmiş, ateşini arıyordu. "Brant söylediğinde inanmamıştım fakat gerçekten de bu saatte kahvaltı ediyorsun."

o gece, hep senHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin