🎞marwa loud*bad boy
Matthew ile gecenin bir yarısı Thomas'ın arabasını alarak diğer herkesi arkamızda bıraktık. Brant'e yoldayken mesaj attık ve telefonlarımızı kapadık. Thomas'ın arkadaşını, onun deyimiyle kötü olan işlerime alet ettiğim için benden daha fazla nefret edeceğine de emindim.
Hiçbir şey umurumda değildi.
Vücudumun üst kısmını camdan çıkarıp ellerimi havaya kaldırdım, gözlerimi kapadım. Kalbimin özgürlüğü, sevdiğim adamın parmaklarının izini taşıyan tellerimdeydi. Uçuşuyorlardı, hevesle bağırıyorlardı. Dudaklarım aralanıyor, ne kadar mutlu olduğumu belli edercesine ağaçlara tezahürat yapıyordu.
Küçük, neredeyse kimsesiz yolda sadece ben ve o vardık. Sanki etrafımız bize ait gibiydi. Tamamen.
Hızlı gitmeye başlayacağını söylediğinde içeri girdim. Eski pozisyonumu aldıktan sonra ona döndüm. Gecenin koyusu sarı saçlarının üzerine düşmüştü ve gözlerinin derinliğini uçsuz bucaksız bir yere çevirmişti. Gözlerim, yüzünün her bir kısmını takip ediyordu; hafif çıkık çenesinden, yukarı bakan burnuna, uzun kirpiklerine ve bir tutamı alnına düşmüş saçına kadar.
Ona bakmak güzeldi.
Ona bakmak, diğer her şeye değerdi.
Matthew, "Çok romantik şeyler düşünüyormuşsun gibi geliyor. Benimle de paylaşsana." diye mırıldandığında gözlerimi kırpıştırarak kendime geldim.
"Güzel. Güzel olduğunu düşünüyordum."
Dudaklarının kıpırdaması, kalbimin de hareketlenmesine sebep oldu. Çok merak ediyordum, kalbimin ne zaman insancıl bir tepki verip birkaç kez hızlı attıktan sonra beni öldürmeden sakinleşeceğini.
"Sana bir şey söyleyeceğim." Başımı koltuğa iyice yasladım, kaldırdım ve onu olabildiğince yakından görebilecek şekilde konumlandım. "Sarılmaktan rahatsız olur musun?"
Saçma sorum karşısında kaşlarını çattı. "Bu da nereden çıktı?"
Düşüncelerimi gizlemedim. O bana yeterince açık olmuşken onu sevdiğimi hala söylememiştim, oysaki onun yerinde olsaydım karşılık alamayınca biraz huzursuzlanırdım. Fakat şöyle bir şey de vardı: Ona aşık olduğum her yerimden okunuyordu.
"Sana binlerce kez sarılmak istemiştim de." Onun beni sarmasını ne kadar çok istediğimi, parmaklarımın tenine tam değecekken geri çekildiğini hatırlıyordum. "Hiçbirinde yapmamıştım."
"Neden?"
"Çünkü bir sebep yoktu. Sadece istiyordum ama bunu sana söyleyemiyordum."
"Eğer yapsaydın sana karşı çıkmazdım." dedi ciddiyetle. Ardından hafifçe güldüğünü duydum. Gülüşünü seviyordum, hatta bir daha hiç duymasam dahi asla unutmazdım; kalbimin en içine kazınmıştı. "Hatta buna bayılırdım."
Bunu söylediğine onu pişman edebilirdim. Çünkü bazen kendimi göğsüne yapıştırmak istediğim zamanlar oluyordu.
Yolun geri kalanında onu izlemeye devam ettim, bu halime gülümseyen dudakları asla beni bırakmamasını diletiyordu. Zaman yavaşlıyordu, onu daha çok hissetmeme izin veriyordu.
Beni otelden ziyade, orman içindeki küçük ve kendine ait alanı olan ağaçtan evlerden oluşan bir yere getirdi. Tabii tanıtım fotoğraflarından gördüğüm kadarıyla; çünkü her şey geceden koyu görünen yeşilliklere gizlenmişti.
Tatil sezonu olmadığı için yer bulmak kolay olmuştu. Bize ait olan küçük, tatlı ve bungalova benzeyen ağaçtan eve götürülmüştük. Önünde kocaman bir ışıklandırılmış havuzu, etrafta ise yemyeşil manzarası vardı. Ormanın içinde olduğumuzu belirten ağaçlar hafif rüzgarla silkeleniyordu.
Hayranlıkla ağaçtan eve girdim, içerisi küçük olsa da güzel dekorasyon edilmişti. "Arasam bile böyle bir yer bulacağımı düşünmezdim."
Matthew girişten bana baktı, omuzlarını bir suçu itiraf eder gibi kaldırdı. "Ben önceden biraz araştırmış olabilirim."
"Yani geleceğimizi biliyordun."
"Hım, hayır. Brant'in beni öldüreceğini düşündüğümden hiç kalkışmadım."
"Ne değişti? İzin mi aldın?"
Gelmemi işaret ettiğinde ona uydum. Yakınlığının verdiği uyuşturucu his bir an olsun azalmamıştı.
Göğsü, derin bir nefesle şişti. "Hayır. Seni çok özlediğimi fark ettim."
Koyulaşan bakışlarına meydan okudum: "Bu, üç adımın karşılığını alacağımı mı belirtiyor?"
"Evet." Sesi alçalmış, vücudumu harekete geçirecek derecede seksileşmişti. Bu tonlama, her zaman, beni arzudan deliye döndüreceğinin habercisi olurdu. "Yüzerek başlamak ister misin?"
"Havuz için bir şey getirmedim."
Tek taraflı sırıttı. "Bir şeye gerek var mı ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
o gece, hep sen
Tienerfictie(1) Matthew Curtis, tek gecelik ilişkileri severdi ama Veronica Wood'un ona hissettirdikleri birkaç saate sığamayacak kadar sıra dışıydı.
