Uzun zamandır Brant ile arkadaşları olmadan vakit geçirmemiştim. Beni biraz arka plana itiyor, takımıyla takılmayı seviyordu. Ama nedense bugün, uzun zamandır üçüncü bölümünde kaldığımız dizimize devam etmemizi teklif etmişti. Sabahtan bu yana en az dokuz bölüm izlemiştik. Gözlerim fena ağrıyordu, uykum olmasa da koltukta mayışmıştım.
"Brant." dediğimde duymadı. Ayağımla yanağını dürttüm. "Uyuyor musun?"
Başı diğer yana dönük olduğundan onu göremiyordum. Başını bana döndürdüğünden telefonunun ışığının kapandığını son anda gördüm. Kumandayı alıp diziyi durdurduktan sonra sorgulayıcı bir tonda konuştum: "Kankalarınla mı mesajlaşıyorsun?"
"Hayır." diye kaçamak bir cevap verdiğinde arkama yaslandım, bacaklarımı hafifçe büktüm.
"Yalancı."
Kolunu dizime yaslayarak üzerine çenesini koydu. "Doğruyu söylüyorum."
Elimi uzattığımda telefonu öfleyerek avucuma bıraktı. Ekranı açacaktım ki Rosalinda Cruz yazısını gördüm. Ağzım 'o' şeklini aldı. "Rose ile mesajlaştığınızı bana hiç söylemedin."
Rose, benim okulumda olan ve ağabeyimden hoşlanan kızdı. Çoğu zaman ona olan sorularını benimle iletmek isterdi. Tatlı, sakin bir kızdı ve diğerlerine benzemediği için yardım etmeyi kabul etmiştim. Brant ise hiçbir zaman Rose ile ilgilenmemişti.
"Konuşmuyoruz çünkü." Telefonunu geri aldı, mesaja kısa bir göz attıktan sonra bana döndü. "Yarıyıl partisi hakkında konuşmak istediğini söylemiştin, mesaj attım ben de. İki üç cümleden öteye gitmedim."
"Yarım saattir diziyle ilgilenmiyorsun ama?" Kaşlarımı oynatarak gülümsedim. "O kadar zamandır Rose ile sohbetteysen iki üç cümleden ileri gitmişsin demektir."
"Önemli bir şey değil."
"Hadi ama... Takıldığın kızlardan çok daha güzel ve akıllı, neden ona bir şans vermiyorsun?"
"Benim aşk hayatımla niye böyle ilgilenir oldun?" Gözlerini kıstı. "Kendininkine bak."
Ellerimi teslim olurcasına kaldırdım. "Beni karıştırma. Kimi bulursam kötü çocuk damgası yapıştırıyorsun."
"Sen de özenle önüme koyuyor gibisin o çocukları. Aslında uzun zamandır bir tane görmedim... Ya da dikkat edemedim." Derin bir nefes aldı, bu sefer koluna alnını yasladı. "Malum, Matt ile uğraşıyorum ve senden uzak kaldım."
Omuzlarından tutarak dik konuma gelene kadar ittirdim, destek olurcasına sıkarken bir yandan da bağdaş kurdum. "Sorun değil ama Matt'in neyi var?"
"Anlatmıyor. Hatta bir haftalığına Zach'in yazlığına gideceğimizde gelemeyeceğini bile söyledi."
Şokla gözlerimi ardına kadar açtım, dediği iki şeye de şaşırmıştım: "Ne?"
"İlk defa benimle paylaşmıyor. Dersleriyle sporu bir arada götüremediğini düşünmüyorum. Ailevi olmalı ama sadece öyle değil gibime geliyor. Bu sefer biraz farklı." Modunun düşeceği belli olduğunda havayı bozmamak adına toparlandı. Göz kırptı. "Onun adına üzülmüş rolü yapma. Matt'den hazzetmediğini biliyorum."
"Yani..." diye açıklamaya başlayacağım sırada Brant'in kaşlarını çattığını gördüm. Dikkatini çeken yere çevirdim gözlerini.
Bacağımdaki silik diş izine, etrafındaki morluğa bakıyordu.
Aklımdan binlerce yalan geçti ama hiçbiri mantıklı değildi: Kendimi ısırdım, köpek kovalarken ısırdı, işin doğrusu o bir tırnak izi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
o gece, hep sen
Teen Fiction(1) Matthew Curtis, tek gecelik ilişkileri severdi ama Veronica Wood'un ona hissettirdikleri birkaç saate sığamayacak kadar sıra dışıydı.