⚘otuz

31.6K 1.4K 180
                                        

Bir şeyi ne kadar ertelerseniz, zamansız geldiğinde sizi o kadar kötü savururdu.

Ne olacağını, ne beklediğimi bilmiyordum. Sadece kendimi zorlayarak aşağı indiğimi hatırlıyordum. Brant deli gibi Matthew'u soruyordu fakat Thomas'ın dediğine göre Dennis onu az önce dışarı götürmüştü. Anlaşılan, Dennis de farkına varmıştı ve Matthew'u bir şekilde buradan uzaklaştırmayı başarmıştı.

Thomas, oyunu bırakıp ciddiyetle ayağa kalktı. Yavaşça kaşlarını çattı, gözleri dönen Brant'i dikkatle inceledi. "Sana ne oluyor?"

Dudaklarım titredi, mide bulantımı engellemeye çalışırcasına karnıma götürdüm. Brant kollarını kaldırarak başını onların arasına aldı ve sankinleşmeye çalıştı. Bu hiç işe yaramamış olacak ki koltuğa tekme attı.

Thomas, merdivenlerin başındaki varlığımı hissetti ve ellerini iki yana açarak dudaklarını kıpırdatarak ne olduğunu sordu. Ona cevap olarak yalnızca acıyla gözlerimi kapatarak başımı salladım.

Thomas anladığında ilk önce ne yapacağını şaşırdı, Brant'i sakinleştirmeyi seçti. Denedi. Brant ise şu durumdayken olabildiğince kibar yoldan yalnız kalmak istediğini belirtti. Thomas'ın itiraz edeceği, kardeşimle beni yalnız bırakmak istemediği belliydi. Ama yüzleşmeyi seçtim ve gidebileceğini belirttim.

Ne bir adım ilerleyebilir, ne de gerileyebilirdim. Olduğum yere oturarak karnımı sardım ve öne eğilerek, kendime doğru çektiğim bacaklarıma sardım. Huzursuzca giden Thomas'ın ardından Brant'e doğru baktım.

Yutkunum. Hayatta, korkunun böylesine acılı yaşanabileceğini düşünmezdim.

"Özür dilerim. Sana söylemeliydim."

"Bana söylemen mi gerekirdi?" Anında başını bana çevirdi, öfkeli ses tonu her şeyi aleve verdi. "Hay sikeyim! O benim yakın arkadaşım Veronica. Bu nasıl... Nasıl olabilir?"

Bir süre ona baktıktan sonra bensiz daha iyi olacağına karar verdim. Matthew için de öyle olmasını umdum.

"İnanamak istemesem de her şey o kadar doğru ki. Tüm yalanlarınız, kaçamak konuşmalarınız birbirini tamamlıyor ve ortaya siz çıkıyorsunuz..."

"Benim hatam." diyerek onca korkunun arasında şoka girmemi sağladı. Sesi sinirden titredi. "Seni onunla yalnız bıraktım. Onun sana iyi bir ağabey olacağına, senin de akıllı davranacağına inandım."

"Ben..."

"Söyleyeceğin hiçbir şeyi duymak istemiyorum. Beni aylarca kandırırken nasıl sustuysan şimdi de aynı haltı yap." derken nereye gideceğini bilemedi ve olduğu yerde öfkeyle hırlar gibi oldu. Elini, yüzündeki öfkeyi silip atmak istermiş gibi dolaştırdı.

"Ben başlattım. Onu boş ver, ona kızma ya da küsme." Sakin, ağlamadan konuşmaya çalışırken tırnaklarım beni ayakta tutmak için bacaklarıma batıyordu. "Hatalıyım. Saçmaladım, aptallık ettim."

"Tanrı aşkına... Onunla vakit geçirirken..." Dudakları o iki kelimeyi iğrenircesine, zorlukla telafuz etti. "Bir de aşık olduğunu söyleme."

"Cevabım bir şeyleri değiştirecek mi?" Açıkçası ona ne söyleme gerektiğini bilmiyordum. Kendime aşkı düşünmek için zaman vermemiştim, arzularım dışındaki her şeyi korkumun arkasına gizlemiştim. "Brant..."

Yüzüme, tüm öfkesini kusmak istercesine baktı. Çenesini sıkarak kendini durdurdu; benden uzağa kaçarcasına paltosunu kaptığı gibi evden çıktı.

Ayaklarım titreyerek basamaklara uzandı. Kalbim parçalara ayılarak rüzgarda savruldu. Tek başıma kaldım, tek arkadaşım göz yaşlarım oldu.

o gece, hep senHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin