⚘altı

73.5K 2.2K 431
                                        

🎞charlotte cardin*big boy

Davetliler listesini büyük sehpanın üstüne yaymış, iki okulun listesini birleştirmeye çalışıyordum. Neredeyse yarılamıştım çünkü Matthew'un geldiği gibi gitmesini istiyordum. Yalnız olduğun zamanlarda hep bir ses arardım, bu sebeple televizyon açıktı.

Kapı çalındığında enerjimin benden söküp alındığını hissettim ve ayaklarımı sürüyerek kapıyı açmaya gittim. Kollarını göğsünde kavuşturmuş Matthew içeri girmeden önce söylendi: "Sen açana kadar bir yaş aldım."

"Ne güzel, ölümün yaklaştı."

Beni umursamadan avuçlarını birbirine sürttü ve masanın üzerindeki dağınıklığa baktı, ardından da oturarak listelediğim isimleri inceledi. Bu kadar rahat olması beni deli ediyordu; ayrıca evimizin her yerini ezbere bilmesi Brant'in suçuydu. Kendini bu kadar rahat hissetmesi ise benim hatamdı.

En kötüsü ise görünüşüydü, keşke içi kadar kara olsaydı fakat nutku tutturacak şekilde mükemmeldi.

"İçecek falan ikram etmeyecek misin?"

"Stoğumuzda yalnızca tuvalet suyu kalmış. İster misin?" dediğimde başını kaldırıp bana baktı. Gözlerini yavaşça aşağı doğru indirdi, her bir zerremde fazlaca oyalandı. Bu hileyi yakından tanıyordum. "Kola getiriyorum."

Mutfağa yürürken arkamdan güldüğünü duydum. Kolasının içine tuz attıktan sonra içeri yöneldim fakat telefonumla uğraştığını gördüğüm anda koşar adımlarla yanına gittim, kolayı masaya hışımla koyduğumda yazı yazdığım kağıdın üzerine döküldü ve tüm yazılar büyüyerek birbirine karıştı.

Telefonu elinden aldığımda fotoğraflarımın açık olduğunu gördüm, o ise kaşlarını kaldırmış bana bakıyordu. "Şifren piçmatthew. Hiç yaratıcı değilsin. Bulmak kolay oldu, üçüncü deneyişimdi. Ayrıca iyi kötü beni düşünmen aşırı cezbedici."

Birden dizimin arka kısmını tuttu ve büktü, dengemi kaybederek üzerine doğru düştüm. Göğsüm göğsüne değdi, yutkunma ihtiyacı hissettim.

Kafam omzuna çarptığında elleri belime sarılmıştı ve dengemi yeniden sağlayabildiğimde kalkmama izin vermemişti. Kucağına oturur gibi bir pozisyonda kaldığımda ellerimi vücutlarımızın üst kısmının arasına koydum ve ondan kurtulmak amacıyla tüm gücümle ittirdim. Beni tutarken kol kasları kasılıyordu ama yarım sırıtışı hiçbir zaman yok olmuyordu.

Yüzüne bakmıyordum, bu yüzden de ne ara bu kadar yaklaştığını çözemedim. Burnu yanağıma değdi, tüylerim diken diken oldu. Kokusu burnuma doldu; parfümünün altında bambaşka bir çekicilik vardı. "Enerjini harcama, beni öpmediğin sürece çıkmana izin vermem."

"Fazla yüksekte uçuyorsun." diye hırladım.

"Sana çakılayım mı?"

Dehşetle ona doğru döndüm. Yüzüne yumruk atmak için elimi hazırladığım sırada yumruğumu tuttu, diğerini onun yerine getireceğim sırada iki elimi de de bileklerimden kavradı. Beni yavaşça ittirdi ve sırtımın üzerine yatırdı.

Yüzüne bakmayı reddeden gözlerim boynuna odaklanmıştı, kalbimin ne kadar kendinden geçtiğini ona göstermemek için neredeyse nefes almayı reddederek kalp atışlarımı yavaşlatmak üzereydim. Etkisinden nefret ediyordum, o da bunu biliyordu ve bunu ona ben göstermiştim. Hem de o gecede, hiçbir duyguyu içine sığdıramadığım o gecede.

"Güzel gözlerin koyulaştı, küçük. Sen de o geceyi mi düşünüyorsun?" Histerik bir ses kulaklarımın kenarında gezindi,  nefesimi kesti. "İzin ver."

Zayıf olmaktan nefret ediyordum. Böyle anlarda uysal bir şekilde sessiz kalmaktan ölesiye tiksiniyordum fakat delice bir zevk vücudumu sarmalıyordu, bundan vazgeçemiyordum.

Dili boynuma değdi, nabzımı yokladı ve onunla beraber vücudumu sağır etti. Göğsüm hızla inip kalkarken kendimi yok olmaya bırakmış gibiydim, göz kapaklarım yarıya inmişti ve dudaklarım ona izin verircesine aralanmıştı.

Senin de diğerleri gibi olduğunu biliyordum.

Bana, gecenin ardından söylediği cümle zihnimde yeniden yer etti. Ona karşı çıkamadığım için hiçbir farkım olmadığını söylediği o an, ne kadar yaralandığımın ben bile çok sonra farkına varmıştım.

Hep kaçmıştım, hiç yakalanmamıştım. Ama şu an bir şeylerin ucundaydım ve durdurabilirdim.

Gözlerimi ardında kadar açtım ve kıpırdanarak gevşemiş tutuşundan ellerimi kurtardım. Vücudunu ittirdim, hızla altından kalkarak ayakta dikildim. Ellerini saçlarının arasından geçirerek dizlerinin üzerinde oturur hale geldiğinde bana olan bakışlarında hiç şaşkınlık yoktu.

"Git bu evden." diyerek neredeyse koşar adımlarla yukarı, odama çıktım. Kapıyı kırarcasına kapadım, bir türlü sakinleşmeyen nefesime lanetler okuyarak ellerimle boğazımı sarmaladım.

Bu kadar insan varken neden vücudumun onu seçmişti?

Odamı darmadağın ettim, tüm yastıklar etrafa dağılmıştı. Kitaplar yerlere saçılmış, yaşamın en umarsız anlarını işleyen sayfaları gözlerime sokulurcasına açılmıştı sanki.

Zaman geçti, delicesine hareket ederken yorulan bedenim gecenin etkisiyle yatağa kıvrıldı. Dağınık bir odada, sol tarafım enkaza dönmüş bir şekilde uykuya daldım.

Rüya aleminde bir rüya ararken bir kolun vücudumun alt kısmına sarıldığını ve karnımın üzerine başın yaslandığını hissettim. Gözlerimi zorlayarak araladım, karanlıkta göremesem de siluetini tanıdığım bedeni algıladığım anda gerildim. "Sana git demiştim."

"Gittim." Hafiften sarhoş gibiydi. "Sonra geri geldim."

"İçmişsin." derken onu üzerimden ittirmeye çalıştım. "Bu sefer seni söyleyeceğim."

Omuz silkti yarım yamalak. Kokusunun ardına gizlenen içki açığa çıksa da rahatsız edici değildi. "Ağabeyinin değil de benim iyiliğimi düşündüğünü söylersen belki bir daha içmem."

"O zaman yalan söylemiş olurum."

"Biliyorum." diyerek daha sıkı sarmaladı beni. "Yalnızca uyuyacağım, fazla hareket etme."

o gece, hep senHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin