🎞Santiz*Rastafari
Cumartesi gününün ilk ışıkları odama daha dolmamışken ben ayaktaydım. Zaten istesem de düşüncelerim daha fazla uyumama izin vermezdi. Ya da bu görevi kardeşimin ayak sesleri devralırdı.
On dakika boyunca Brant'in kapımın önünde gezinmesi bir ilkti. Küçük aralıktan onu izliyordum ve tam girecek gibi olduğunda vazgeçişini görüyordum.
Sonunda pes eden ben oldum. Oturduğum pozisyonu bozarak öne doğru eğildim, sesimi yükselttim. "Seni görüyorum."
Duraksadığını fark ettim, ardından da kapım ittirildi ve Brant içeriye başını uzattı. Yüzü gergindi; ciddi bir ifadeye sahipti. "Gelebilir miyim?"
Başımla onayladım. Ben de en az onun kadar diken üstündeydim.
Bana doğru ilerlerken gözleri aşağı eğikti. Yanağını kaşırken konuştu: "Bir şey sormam gerekiyor."
Tedirginliğimi atmak istercesine dudaklarımı içten ısırdım. Karşıma oturmasını işaret ettim fakat ayakta kalmayı tercih etti.
"Neden buradasın?" Anlamadığımı fark edince bir an ellerini nereye koyacağını bilemedi, göğsünde birleştirmeyi tercih etti. "Yani... Onunla kalırsın sanıyordum."
İlk önce gözlerimi kırpıştırdım. Bana kızmasını bekliyordum fakat öyle olmamıştı. Onu tanıyan biri olarak ses tonundan ne kastettiğini anlamıştım. Matthew ise benden önce fark etmişti.
"İsmi Matthew, hatırlatayım." diye başladım. Bir an burnundan soludu. "Sen benim her zaman ağabeyim olacaksın. Seni unutacağımı, hayatımdan sileceğimi falan mı sandın?"
Bir an gözlerini kaçırdı. "Benden nefret ettiğin için... Evet, aksini düşünmek saçmalık olmaz mıydı?"
"Onu bir anlığına söyledim. Öyle bir şey yok." Gözle görülür bir şekilde rahatladı. "Ama ne yaptığını hiç düşündün mü? Mathew'a ciddi bir zarar verebilirdin. Sana karşılık bile vermiyordu."
"Pekala." Derin bir nefes alarak olabildiğince sakinleşti ve karşıma oturdu. Gözlerimin içine bakarak ellerini bağdaş kurduğum dizlerime koydu. "Bu dünyanın en klasik cümlesi olabilir ama sana zarar gelsin istemedim. Onu tanıyorum, onu gerçekten tanıyorum. Kadınlara nasıl davrandığını gördüm. Önemsemiyor. Üzülmeleri, onun için ağlamaları umurunda değil. Bu konuda tam bir piç."
Yüzümü buruşturduğumu görünce sesini yumuşattı. Anlamamı bekler gibi bana baktı, devam etti: "Bunu korkunç bir şekilde göstermiş olabilirim ama sen benim için bu dünyadaki en değerli varlıksın. Yemin ederim. Ve ona güvenemem Veronica, seni ona teslim edemem. O, bir kadın için hiçbir şey yapmaz."
"Bu doğru değil." diye itiraz ettim.
Elimde büyük bir kanıt yoktu ama Matthew'un üzgün olduğunu biliyordum. Fakat Brant'e yetmezdi. Bu sadece bana yeterdi.
Matthew'un benim için hiçbir şekilde çabalamayacağına inanan Brant, haklı çıkabilirdi. Ama umurumda değildi.
Ona karşı olan duygularım o kadar yoğundu ki beni belki de bir ömür idare ederdi desem... Kimi kandırıyorum ki? İyi ya da kötü, bana karşı ne hissettiğini öğrenmek ya üzüntüden ya da heyecandan ölümüme neden olurdu. Bu yüzden kendimi başka şeylere inandırmak çok daha kolaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
o gece, hep sen
Ficção Adolescente(1) Matthew Curtis, tek gecelik ilişkileri severdi ama Veronica Wood'un ona hissettirdikleri birkaç saate sığamayacak kadar sıra dışıydı.
