Saat günün yarısına geldiğinde uyanabildim. Matthew'un sırtı gözlerimin önüneydi. Sırtında, uzun bir şekilde aşağı dökülen tınak izleri vardı. Sol elim aramızdaki boşluğu kapatarak ona dokunmak için hareketlendi. Uyuşuk acı, üzerine yattığım kolumdan vücuduma doğru yayıldı. Bu beni durdurmadı.
Parmaklarım tenine ince bir baskı yaptı. Fakat bileğimi görmemle geri çekildim. Başımı eğdim, kolumu kaldırdım ve tenime baktım. Bileğim tamamen morarmıştı, kollarımın üst kısımlarında ise yer yer morluklar vardı.
Diğer kolumun acısını, üzerine yatmış olmama veriyordum ama o da aynı haldeydi. Dişlerimi birbirine bastırdım, sessiz olmaya çabalayarak kalktım. Kalktığım gibi düşecektim ki son anda dengemi sağlayabildim. Kendimi odadan dışarı atarken kapıyı arkamda kapadım.
Ağzımı açtım, içimden çığlık atarak duvara yaslandım. Her hamlem bana acı veriyordu. Alt kattaki tuvalete gidene kadar hissettiğim acının beni ağlatmamış olması bir mucizeydi.
İçeri girdiğimde başım eğikti. Suyu açtım, yüzümü yıkadım. Sanki asıl amacım ne halde olduğuma bakmamak değilmiş gibi dişlerimi dahi fırçaladım ama en sonunda gözlerim aynaya vardı.
Boynumun sol kısmında bir tane büyük, iki tane de küçük gri renk almış yuvarlaklar vardı. Kollarımın hali daha kötüydü. Daha gazla ayakta duramadım, geri geri giderek yere oturdum. Altımda sadece külodum vardı, soğuk zemin tenime değiyordu ve iyi geliyordu. Ellerimi bacaklarımın arasına koydum, onları hareket ettirmeye halim yoktu. Bacak aramda sancılı bir acı vardı, dün gece kendimi fazla kasmış olmalıydım.
Başımı kaldırarak duvaraya yasladım, derin bir nefes aldım.
Adımın seslenildiğini duyduğumda panik yaptım. Kalkmaya çalıştım ama yaptığım panik kaslarımı iyice mahvetmişti.
Elimi kaldırarak başımın sağ kısmında asılı duran havluya doğru götürdüm, çekelediğimde üzerime düştü. Onu omzuma aldım, kollarımı ve boynumu kapatması için. Öne eğildim, tek bacağımı zar zor yana açtım ve büktüm. Sanki tenimi inceliyormuş gibi parmaklarımı üzerine koydum.
"Güna-" Durdu. "Yerde ne yapıyorsun?"
"Günaydın." Başım öne eğik olduğundan sesim kapalı kapılar ardındaymış gibi ulaşıyordu ona. "Git sen. Geleceğim birazdan."
Yanıma doğru ilerledi; göz ucuyla, dizlerinin üzerine oturarak bana uzandığını gördüm. Yutkundum.
Eli çeneme uzandı. "Bana baksana bir sen. Üzerinde neden havlu var?"
Gözlerimi yavaşça kaldırırken karnındaki tırnak izlerime şahit oldum. Hedefime ulaştığımda dudaklarını araladı, bir şey söyleyecekti ki gözleri boynuma kaldı ve sanki nefesi kesilmiş gibi yüzü beyazladı. Eli çenemden indi, havluyu tuttu ama geri çekilmek istemem onu durdurdu.
"Yapma."
Yaptı. Havluyu üzerimden çekti, gözleri ardına kadar açıldı. Elleri saçlarının arasına gitti, bedeni geriye doğru düştüğünde sırtı dolaplara çarptı.
O an ayağa kalkarak abartmamasını söylemek istedim ama eğer ayağa kalkmayı denersem gözlerimin yaşlanacağını biliyordum. Keşke ağrımın bir ara verme butonu olsaydı, ondan saklanabilseydi.
Sessizce mırıldandım: "Göründüğü kadar kötü değil."
Konuşmadı. Onun sakinleşmesini bekledik.
Ayağa kalktı, kalkmama yardımcı olmak için bana uzandı fakat yarı yolda elini geri çekti. Teni, tenimle arasına duvar ördü. Bunu gözlerinde görebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
o gece, hep sen
Teen Fiction(1) Matthew Curtis, tek gecelik ilişkileri severdi ama Veronica Wood'un ona hissettirdikleri birkaç saate sığamayacak kadar sıra dışıydı.