Justin'in ağzından
"bayanlar, rica etsem bizi Justin ile baş başa bırakır mısınız?" dedi babam.
bu kadar kibar konuştuysa çok fazla sinirlenmiş demekti.
Annem ve Serra odadan çıkıp bizi yalnız bıraktı.
babamın öldürücü bakışları bana kaydı.
"dinliyorum" dedi.
"Max."
"lanet olsun. ne istiyormuş?"
"onu."
"ve sen bana şimdi söylüyorsun."
"şu an bunu tartışmanın sırası değil baba. Max'den nasıl kurtulacağımızı düşünmem lazım."
"Max istediğini elde edene kadar durmayacaktır."
"Hayır! herşeyi yeni düzelttim. hala biraz soğuk. şimdi tüm tabuları yıkamam."
"Max'i nasıl durdurabilirsin ki? Amerika Birleşik Devletleri'ne göre o ölü bir adam."
"evet Max Gerald ölü bir adam ama yeni adı Thomas Coops hala yaşıyor."
"sahte bir kimliği var, öyle mi?"
"evet."
"tek bir seçenek var, öldürülecek."
"öldüremem. bu başıma bela olur. ayrıca Serra'ya da böyle bir şey yapamam."
"o zaman onu biraz uzak tut. bak ne diyeceğim, Serra'yı da al ve tatile çık. hem siz balayı bile yapmadınız. kadınlar böyle şeylere önem verir. balayına çıkın."
bu fikir gayet hoşuma gitmişti. haklıydı. biz balayına bile çıkmamıştık.
"tamam öyleyse bu gece gidiyoruz."
"güzel. ben de Max'i halletmeye çalışırım."
kapıyı açıp dışarı çıktım. Serra ve Pattie mutfaktaydı. mutfağın önünden geçerken "Serra" diye seslendim. hızla yanıma geldi.
"Justin, iyi misin?"
"evet. bavulunu hazırla."
"neden?"
"bu gece balayına çıkıyoruz."
"ne?! hayır. senin dikişlerin var ve bu şimdi söylenmez!"
ellerimi yanaklarına koydum.
"endişelenme. birşey olmayacak tamam mı?"
"tamam."
"güzel, hadi valizlerimizi hazırlayalım."
"oh Tanrım, peki."
yukarı çıktık. odanın kapısını kapattım ve Serra soyunma odasına girdi. ben de onu takip ettim. iki büyük valiz çıkardı. bu arada da birkaç soru soruyordu.
"nereye gideceğiz?"
"bilmem. Las Vegas nasıl olur? ben orayı düşünmüştüm."
"olur."
"tamam ben balayımızı ayarlaması için birkaç kişiyi aramam gerek."
"daha önceden ayarlamamış mıydın?"
"üzgünüm, biraz önce karar aldım."
"herneyse"
odadan çıktım ve birkaç kişi aradım. iki saate kadar herşeyin ayarlanmış olacağını söyledi. bunun rahatlığıyla tekrar odaya döndüm ve Serra'nın valizleri hazırlamış olduğunu gördüm. beni görünce "herşey tamam"dedi ve valizleri taşımaya çalıştı. hızla yanına gittim.
"taşıyamıyosun, bırak da ben taşıyım."
valizleri elime aldım.
"teşekkürler" dedi. "ama dikişlerine dikkat et."
"bişey olmaz."
"umarım"
valizleri aşağı indirdim. arabanın önüne kadar getirdim ve bundan sonrası korumalara devrettim. tekrar içeri girdim.
~~~~~~~~~~~~~~~
"şu vedalaşma olayından nefret ediyorum. ne yani sadece balayına gidiyoruz. ölüme değil." diye homurdandım.
bu arada da emniyet kemerimi takıyordum. Serra bu söylediğim şey karşısında kıkırdadı.
"senin bir oğlun olunca onu balayına gönderirken öpmez misin?" dedi.
şaşkınlıkla ona baktım.
"bana bir oğluğumuzun olmasını istediğini mi söylüyorsun?"
"heey! ben onu kastedmedim."
kahkaha attım.
"ne yani, ufacık minik minik elleri olan tatlı bir bebeğe sahip olmak istemez misin?"
"mhm, isterdim." dedi ve kafasını cama çevirdi.
iki saniyeliğine gözümü yoldan ayırıp ona baktım.
"utanmanı gerekterecek birşey yok bebeğim." dedim ve yanağını okşadım.
"herneyse, bu saate uçak bulabildin mi?"
"tabii ki. Bieber'larda çözüm tükenmez."
gülümsedi ve "umarım güzel geçer" dedi.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
valizlerimiz görevliler tarafından odamıza götürülürken biz oteli gezmeye karar verdik. elimi eşimin omzuna attım ve "hayatında hiç kumar oynadın mı?" diye sordum.
"hayır. " dedi. tam da beklediğim cevap buydu.
"öyleyse Las Vegas'ın en iyi kumarhanesine gitmeye hazır ol" dedim ve asansörü çağırdım.
"ne?! nereye gideceğiz?"
"otelin alt katındaki kumarhane, Las Vegas'ın en ünlü kumarhanesi."
"oh Tanrım! Justin biz kumarhanede ne yapacağız söyler misin!"
"biraz eğleneceğiz." dedim ve onu asansörün içine sürükledim.
"kendini fazla kaptırmana asla izin vermem" dedi.
"tamam, sen nasıl istersen bebeğim."
asansörün kapışarı açıldı ve kumarhanenin girişine ayak bastık. bizi bekleyen sexi garson kız yanımıza geldi.
"Bay ve Bayan Bieber, hoşgeldiniz."
kıza sırıtarak bakarken Serra'nın dirseğini karın boşluğumda hissettim ve inledim.
"bakışlarına dikkat et."
"üzgünüm." dedim ve gülümsedim.
garson kız önümüzden yürüyerek bize yol gösteriyordu. "büyük oynamayı sevdiğinizi duydum Bay Bieber. bu yüzden size en iyi masayı seçtim. herkes sizi bekliyor." dedi.Serra bu kızı öldürmezse iyiydi.
büyükçe bir masanın önüne geldik. kız ikimize yerimizi gösterdi ve gitmeden önce de "şansınız bol olsun." diye mırıldandı.
Serra gözlerini devirdi ve önümüzdeki büyük yeşil masaya baktı.
"hadi bakalım, başlıyoruz." diye mırıldandım. fişlerime* şöyle bir baktım.
-Fiş: kumarda parayla satın alınan ve oyunda ortaya sürülen renkli plastik taşlardır. tavla oyununda kullanılan taşlara benzer.-
kumarın hakemi diyebileceğimiz yaşlı adamın " Entrace stake* beyler!" demesiyle herkes hareketlendi.
-Entrance stake: kumarda bahis açma parasıdır.-
bir adam ortaya $200'lık fiş ortaya sürdü.
bir diğeri ise $250'lık.
bu şekilde bir kaç kişi arttırdı. sıra bana geldiğinde ise hiçbir fiş ileri sürmedim. sadece "No-Limit*" dedim. çünkü bu gece kaybeden ben olmayacaktım...
- No-Limit: bahisde ortaya istediğiniz kadar para koyma.-
+120 vote
+ 110 yorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN (Justin Bieber Fan Fiction)
FanficGenç adamın içindeki canavar kükrüyor, onu tüketmekle tehdit ediyordu; en sonunda, yılların çağrısı o gece cevabını buldu. Güzel, masum bir kız ona cevap verdi, karanlığına ışık oldu. Onun tutkusu cesareti ve masumiyeti genç adamın içinde uzun süred...