Serra'nın dilinden
istemeye istemeye yataktan kalktım. en güzel anımızın içine sıçmıştı Jaxon.
güneş battığı için pencereden odaya saçılan turuncu-kızıl tonlarındaki renklere baktım bir süre. sonra saçımdaki tokamı çıkardım. banyoya girip soyundum. kısa süreli bir duş aldıktan sonra elime geçen ilk havuluyu vucuduma sardım. banyodan çıkıp soyunma odasına girdim. iç çamaşırlarımı giyindikten sonra üzerime bir tişört altıma da bir kot geçirdim.
saçlarımı kuruttuktan sonra at kuyruğu yaptım ve odadan çıktım. aşağı inerken Justin'in Jaxon'ı uyarmış olamsı için dua ediyordum. bahçeye çıktığımda masada sadece Justin, Jaxon ve Jazymn'in olduğunu fark ettim. Justin babasının oturduğu yere, baş köşeye oturmuştu. sol tarafındaki iki sandalyede Jaxon ve Jazymn oturuyordu. ben de sağ tarafındaki sandalyeye oturdum. Justin kadehime şampanya doldurdu. bu arada ben "Pattie ve Bay Jeremy nerede?" diye sordum. "Annemin doğum günü olduğu için yemeğe gittiler. baş başa." dedi.
"güzel" dedim ve tabağımdaki yemeğimle oynamaya başladım. aklım hala şu 'öpüşme' olayında kalmıştı.
masada duran elimin üzerinde sıcak bir el hissettim. kafamı kaldırdığım da endişeli gözlerle Justin bana bakıyordu. "iyi misin?" diye sordu. gülümseyerek "sadece yorgunum" dedim. o sırada Jaxon söze girdi. "abi biz film izlemek istiyoruz"
Justin onaylamak için bana baktı. kafamı 'olur' anlamında salladım. çocuklara döndü ve "ne izlemek istiyorsunuz?" diye sordu.
Jazymn "My Little Pony" dedi. Jaxon "Hayır, Spiderman" diye karşılık verdi. Jazymn bağırarak "Hayır, My Little Pony!" dedi. Jaxon da bağırarak "Ha-yır! Spiderman!" dedi. ve tartışmaya başladılar. Justin gözleri kapalı, şakaklarını ovuşturuyordu. ben "Hey çocuklar, Oyuncak Hikayesi'ne ne dersiniz?" diye sordum. ikisi de "olur" dediler. ikisini de ikna ettiğim için gülümsedim ve yemeğimden bir lokma aldım. Justin "yemeğinizi bitirdikten sonra sinema odasına geçin" diye emir verdi çocuklara. kafa salladılar. hızla yemeklerini bitirip içeri girdiler. masada yalnız kalmıştık. çatal ve bıçak sesleri haricinde hiç bir ses yoktu. cesaretimi topladım.
"Jaxon'ı uyardın mı?"
gülümsedi.
"evet, ağzını açamaz."
"güzel"
"Serra"
"evet?"
"ımm yazdığım şarkıyı beğendin mi?"
yüzüm şarap kırmızısı bi hal almıştı.
"ah evet. cidden annen çok duygulandı."
"o şarkıyı kastedmiyorum."
"güzel şarkıydı" dedim sessizce.
dudakları yukarı kıvrıldı.
"beğenmene sevindim. senin için yazmıştım."
"afiyet olsun" dedim ve masadan kalktım. utancımdan kıpkırmızıydım. eve girdim. arkamdaki ayak sesleri Justin'in olduğunun göstergesiydi. olduğum yerde durdum. şampanya kokan nefesini ensemde hissettim. arkamı döndüğümde dudaklarımız birbirine değecek kadar yakın olduğunu fark ettim. geriye çekilmedim. "sinema odası nerede? çocuklar bizi bekliyor" dedim ve bunu söylerken dudaklarımızın birbirine sürtünmesine aldırmadım. o benim bu kadar yakınıma gelmişti. tahrik olduysa bu benim suçum değildi.
ellerini belime koyunca bir adım geri çekildim. ciddi bir şekilde yüzüne baktım. bunu fark edince kendini topladı. boğazını temizledi. "şu tarafta" dedi ve yürümeye başladı. ben de onu takip ettim.
odaya girdik. Justin filmi başlatmadan önce Margaret mısır kaselerini, abur cuburları ve içecekleri getirdi. Justin filmi başlattı ve izlemeye başladık.
sıçrayarak uyandım. kafam Justin'in göğsündeydi. Justin'in horladığını duydum. kafamı kaldırınca onunda uyuduğunu gördüm.
kafamı diğer tarafa döndürdüm. Jazymn ve Jaxon da uyuyakalmıştı. film hala devam ediyordu ve bu arada Justin'in telefonu çalıyordu.
elimi karın kaslarının üzerine koydum ve onu dürttüm. "Justin telefonun çalıyor" diye tısladım. Justin kısa süreli bir sıçramadan sonra gözlerini açıp bana baktı. "telefonun çalıyor" dedim tekrardan. filmi durdurdu ve cebinden cep telefonunu çıkardı. karşıdaki kişinin sesi duyuluyordu.
Justin "alo?" dedi.
"Ah kuzen sonunda yani! yarım saattir arıyorum açmıyorsun."
"Lisa?" diye şaşırdı Justin.
"evet kuzen benim Lisa. Ya uyandırdım mı seni ben?"
"evet Lisa saat 03:00"
"ah playboy Justin'in bu saatte uyuduğunu ilk defa duydum. herneyse, biz şu an Los Angeles'dayız. Havalimanı'nında. birini gönderde bizi almaya gelsin."
"siz derken?"
"Kanada'daki akrabaların Justin! bizi bu kadar kolay unuttuğunu bilmiyordum"
"hayır hayır ben sizi unutmadım. ahh! herneyse, siz nerdesiniz şu an?"
"dedim ya kuzen! havalimanındayız"
"tamam tamam orda bekleyin ben şoförlerden birini gönderiyorum"
"iyi hadi"
Justin telefonunu kapatıp derin bir "Offf!" çekti. hiçbir şey anlamamış gibi "kim geliyor?" diye sordum. Justin sadece "Bela" dedi.
Sizi seviyorum :*
+98 vote
+110 yorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN (Justin Bieber Fan Fiction)
Fiksi PenggemarGenç adamın içindeki canavar kükrüyor, onu tüketmekle tehdit ediyordu; en sonunda, yılların çağrısı o gece cevabını buldu. Güzel, masum bir kız ona cevap verdi, karanlığına ışık oldu. Onun tutkusu cesareti ve masumiyeti genç adamın içinde uzun süred...