O Hasta

97 1 3
                                    

Karakoldan koşar adımlarla çıkarken bende peşinden gidiyordum. "Kuzey dinler misin bi lütfen?" Ellerini yumruk yapmış sıkıyordu. Gözleri bana karşı öfke kusuyordu ve bakışlarını kaçırmadan arabaya binin dedi. Bunu bana söylemiyordu, gözlerimden istemsiz yaşlar süzülürken ona kendimi nasıl ifade edeceğimi bilmiyordum. "Kuzey sen git ben Derin ile dönerim." Kuzey buna daha da sinirlenmişti "Abla ne diyorsun sen bana onu dinleyeceğini söyleme!" Gayet kararlı bir ses tonuyla "Evet dinleyeceğim tıpkı ilk gün onun beni dinlediği gibi. Öfkelenince gözün gerçekleri görmüyor belli ki önemli bir şey var ve bilmemiz gerekiyor." Arabanın kapısını hızla açıp "Ne bok yerseniz yiyin gidiyorum ben gelen atlasın arabaya." diye haykırdı. Burcu gözlerimin ta içine bakıp o arabaya bindi, dinlemek istemiyordu oysa dinlese ne kaybedecekti ki? Duygu'nun da gideceğini düşündüm ama tam tersi yanımda durdu. Sürekli Burcu ve Kuzey'in bakışları gözümün önünden geçiyordu, belki kızmakta haklılar ama bir dinleseler onlar da hak verecekler. Çok üzüldüler evet doğru çok kırıldılar hatta büyük tehlike atlattı Burcu. Haklı sonuna kadar haklı en azından beni dinleyebilirdi. Arif'in bu durumunu ben nasıl daha önce fark etmedim hala bunu çözmüş değilim bu kadar ilerleyene kadar fark etmemiş olmam ani ruh değişimlerini takmayıp onu çılgın diye nitelendirmem. Konunun bu noktaya geldikten sonra Arif'in sıkıntısını anlamam kendime kızmama neden olmuştu. "Canım iyi misin?" Nil'in sesiyle kafamdaki düşünce yığınını bir kenara attım. "Nil konuşmamız lazım." Suratıma sevecenlikle gülümseyerek "Bunun için buradayız" dedi. Beni küçük bir kafeye götürdüler ikisi de yüzüme büyük bir ciddiyetle bakıyordu. Daha fazla onları bekletmeden konuya girdim. "Arif bu yaptıklarına ~hatırlamıyorum~diyor ya." İkisi de kafa sallayınca devam ettim. "İşte gerçekten hatırlamıyor. Çok ileri derecede psikolojik rahatsızlığı var." Duygu endişeli ses tonunun titremesine engel olamadan sordu "Rahatsızlık dediğin daha açık anlatır mısın? " "Buna dissosiyatif yani çoklu kişilik bozukluluğu deniyor. Arif'in ki o kadar ileri ki diğer kimliğe bürünmüş kişinin yaptığı hiç bir şeyi hatırlamıyor. Bu hastalığın ilk başlarında unutkanlık olabilir hatta yapılan her şeyi hatırlar ama onları ~ben yapmadım~ diye karşı çıkar ~ben sadece izledim.~Çünkü bu onun iradesinin dışında gerçekleşen bir olay ve o olayları sadece uzaktan izlediğini zanneder. Arif'in ani ruh değişimlerinin sebebi buymuş yani anlayacağınız ama bu kadar ilerlemediği için daha öncesinde fark edemedim. Biraz daha ilerlerse bu kötü kişilik onda kalıcı olabilir." "Ne yani hep öyle kalabilir mi demek istiyorsun?" "Tedavi edilmezse olabilecek birşey." Nil daha bu konu hakkında hiç bir yorum yapmamıştı. Ona baktığımda konuşması için "Ne düşünüyorsun?" dedim. "Derin gerçekten ciddi bir şeymiş. Ve sen o hapishanedeyken tedavi edemezsin hem anladığım kadarıyla hastalık ilerlediği için tedavi süreci de uzun sürecek.

"Evet başlarda olsaydı 20 seansta düzelebilirdi ama şu anki durumuna bakılırsa en az 50 seans gerekli büyük ihtimal daha fazlasını vereceğim. Şikayetinizi geri çekmeniz gerekli. Duygu biliyorum senin için çok zor belki onu asla affetmeyeceksin ama Arif seni hala çok seviyor bunu unutma olur mu?"

Nil; "Akşam Kuzeyle hep beraber konuşalım. Bunu dinlemek zorunda ve şikayetini çekmek zorunda." Sesimin çatlamasına umursamadan konuşmaya başladım " Ama bana çok kızgın beni dinler mi bilmiyorum?" Nil masanın üzerinden elimi tutarken " Sana kızmaya hakkı yok kızılacak bir şey yapmadın." dedi. Duygu da onu onaylayarak bana destek olmaya ya da beni cesaretlendirmeye çalıştılar orasını pek anlayamadım. Ama gerçekten ben kötü bir şey yapmamıştım bana kızması yersizdi. Kuzey'e çıkıp sen haksızsın da dememiştim veya ben ona ihanet de etmemiştim bana neden kızıyordu ki durduk yere. O benim kocamdı beni anlaması gerekmez miydi? Anlamasa bile anlamaya çalışmalıydı en azından haksız olduğumu düşünse de dinlemeye çalışsa. Kuzey'i ikinci kez bu kadar sinirli görüyorum ve bu ikinci kez beni dinlemeyişi belki de sinirliyken ona pek yaklaşmamam gerekiyordur. Ne kadar evli olsak da sinirliyken birbirimizden uzak durmaya çalışıyoruz kaçıyoruz sanki birbirimizden. Tam aksine birbirimizi sakinleştirmeye çalışmalıyken daha da çok kızdırıyoruz daha çok kırıyoruz birbirimizi. Ama neden yapıyoruz bunu, neden sinirliyken birbirimizi anlamakta bu kadar zorluk çekiyoruz? Yarın doktor kontrolüm var ultrasona gideceğim ve Kuzeysiz gitmek istemiyorum. Umarım beni bu gece dinler ve bu keçi inadını kırar. "Gidelim mi artık eve sende çok yoruldun dinlenirsin biraz." Sadece kafamı sallamakla yetindim. Eve gitmekten korkuyordum açıkçası eve gidince alacağım tepkiden. Belki de beni daha fazla kırmasından korkuyordum. Yok canım sakinleşmiştir Kuzey beni bile isteye kırmaz zaten o öyle bir insanda değil Burcu onu sakinleştirmiştir ya da Emel teyze kimse sakinleştirmese bile o sahile gidip denizin kokusunu doldurmuştur ciğerlerine 8 ay sonra sahile gitmesine bile gerek kalmayacak deniz havası almak için. Çünkü Denizimizin kokusu tüm evi saracak. Onu görmeyi minik ellerine dokunmayı iple çekiyorum. 

                             ************     ************      *************   ************

  Saat 7.30 oldu ama Kuzey hala ortalarda yok. Nerede bu adam işin garibi Burcu da ne odasından çıkıyor ne de bizi odasına alıyor. "Ben çok yoruldum odama geçiyorum." Sofradan pek bir şey yemeden kalkmıştım midem almıyordu. Kimsenin suratına bakmadan yukarıya çıktım dinlemek istemiyordum artık tesellileri çünkü ne deseler gerçeği değiştiremeyeceklerdi. Kuzey nereye gitmişti telefonlarıma da cevap vermedi üstelik sahile de baktım orada da yok. Nerede bu adam. Yatağımın üzerine uzanmış Kuzey'in gelmesini beklerken içeri Duygu girdi "Sana süt getirdim, bebişe iyi gelir." O candan gülümsemesiyle yüzümü güldürmüştü yatağın üzerinde doğrulup yatağın başlığına sırtımı yasladım. Bardağı elinden alırken  teşekkür ettim. "Kuzey'i merak ediyorsun öyle değil mi?" Büyük bir hayal kırıklığıyla "Evet, hiç böyle yapmazdı" dedim. "Eninde sonunda gelecek ama sen onu bekleme geç gelir yarın konuşuruz olur mu?" Aslında bu gün konuşmak istiyordum ama hala gelmemişti ve ben onu merak etmekten yoruldum. "Yatacağım zaten." Sütü içip çekmecenin üzerine koydum "Yarın 9.30 da ultrason kontrolüm var gelir misin benimle?" Kuzeyin geleceği yoktu belki Duygu sevincime ortak olmak ister diye düşündüm. "Çok güzel olur, o zaman ben de erken yatayım iyi geceler." Yanağıma iyi geceler öpücüğü kondurduktan sonra bardağı da alıp odadan çıktı. İşin zor kısmı uyumaktı şimdi Kuzeysiz nasıl uyuyacaktım. Ya başına bir şey geldiyse gözüm kolumdaki saate kaydığında saatin 11.55 olduğunu gördüm. Hiç bu kadar geç kalmamıştı. İçime bir kurt düştü umarım iyidir. Umarım başına bir şey gelmemiştir.

                                           *******       *******       *******      *******

Sabah kalktığımda Kuzey yanımda yoktu, akşam eve gelmedi herhalde. Bu ilkti onsuz uyandığım ilk gün. Evlendiğimizden beri hiç ayrı yerlerde uyumadık. Bu yatağa girince küs olsak da kollarıyla beni sarmadan uyumazdı. Bir şey oldu kesin bir şey var yoksa Kuzey şuan yanımda uyuyor olurdu. Elimi yüzümü yıkamadan hemen aşağıya indim Emel teyze tahmin ettiğim gibi aşağıdaydı "Emel teyze Kuzeyden haber yok mu?" Şaşkınlığını belli etmemeye çalışarak "Dün gece geldi ya kızım." Nasıl yani dün gece gelmişti ama yanıma mı gelmemişti. Peki şimdi neredeydi? Tek kelime söylemeden yukarıya Kuzey'in çalışma odasına çıktım. Kapıyı araladığımda Kuzey'in üstündekilerle koltukta uyuduğunu gördüm. Burada mı uyumuştu yanıma gelmemiş ve burada mı kalmıştı leş gibi içki kokuyordu. Ben onu tanıdığımdan beri ağzına sürmemişti Kuzey değişmeye başlıyor. Ben onu izlerken uyandı tepkisiz suratıma bakarken "Ne işin var burada?" dedi. Bu sorusu karşısında ne diyeceğimi bilemedim neden bu kadar sert davranıyordu ki ben ne yapmıştım ona? "Dün bekledim seni gelmeyince merak ettim. Neden yanıma gelmedin?" Dalga geçer gibi gülerken "Yaptığından sonra yanında yatacağımı düşünmedin herhalde?" Ne diyor bu adam ya iyice sinirlenmeye başladım. Sanki çok kötü bir şey yapmışım gibi davranıyordu hem de buna beni dinlemeden inanıyordu. "Kuzey Allah aşkına ne diyorsun? Bir kendine gel şu haline bak. İçip gecenin bir vakti geliyorsun beni dinlemeden etmeden kendi kendine kızıyorsun, öfkeleniyorsun saçma sapan triplere giriyorsun. Sen böyle mi baba olacaksın bizim çocuğumuza, bu gün ilk ultrasonunu göreceğiz haberin var mı? Tabi ki yok. Sen nasıl bir adama dönüştün? Tanıyamıyorum seni, adam akıllı karını dinleseydin haklı olduğumu anlardın. Ne kadar her şey mantıksız gelse de bana inansaydın güvenseydin bir kere de itiraz etmeden söylediklerime kulak verseydin ne olurdu dünya başına mı yıkılırdı acaba? Ben sana sonsuz güvenirken sen bana kulak bile asmıyorsun. Aramızda güven problemi varken biz nasıl bir aile olacağız acaba çok merak ediyorum. Sürekli beni kırıp incitiyorsun ve bu umurunda bile değil. Koca olmayı, baba olmayı beceremeyeceksen söyle geç olmadan çocuğu da aldıralım evliliğe de son noktayı koyalım. Bıktım artık bu davranışlarından seni düşünmekten sana her şeyi açıklayabilmek için sabaha kadar beklemekten. Sürekli göz yaşı dökmekten yıpranıyorum anlıyor musun yıpranıyorum inciniyorum bu dün gece yaptığın bardağı taşıran son damlaydı kararını ver." Onun suratına dahi bakmadan odadan çıktım. Dayanamıyordum artık bir hafta iyiysek 3 ay kötü olmaktan ben yanlış anladığımda onu dinliyor sonrasında özür dilemeyi biliyordum o bunu bile çok görüyordu. Ben bu kadar çok şey söylerken gözlerimin içine sadece bir cümlemde bakmıştı o da "Koca olmayı, baba olmayı beceremeyeceksen söyle geç olmadan çocuğu da aldıralım evliliğe de son noktayı koyalım." cümlesini söylerken öyle bir baktı ki gözlerimi kaçıramadım bağıra çağıra konuşmaya devam ettim. Beni çok kırmıştı elbette ondan boşanacak veya çocuğumu aldıracak değilim ama bunlar bir anlık öfkeyle çıkmıştı ağzımdan tıpkı onun dün karakolda bana yaptığı imalar söylediği sert cümleler gibi. Ödeşmiştik ama şimdi de ben onu görmek istemiyordum en azından kısa bir süre.

Aşkın Dönüm NoktasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin