5

385 102 6
                                    

Sabah ışıkları, güneşin etrafında halka oluşturmuştu.

Gün doğarken, yeni bir kente ayak basarak tüm güzeliğini iliklerinde hissediyordu.
Minimum bir odaya sahip az birkaç eşyadan ibaret, bu oda yaşamak için büyük bir sağlık gerikirdi.
Odayı kapsayan toz birikintisi güneş vururken daha belirginleştiriyordu. Çantasından ıslak mendil çıkartıp dolapları silip,
elbiselerini yerleştirdi. Yatak çarşafı personel tarfından değiştirilmişti.
Her ne kadar titizlikle olmasada ideal bir yatak fonksiyon nitelikleri vardı.
Göz kapayıp açana kadar
Yorulmak, usanmak bilmeyen tuana, tarihin en güzel yerlerini gezerken mutluluğunu her zeresinde taşıyordu.
Mesicid nebevi olmasa olmaz tarihlerdendi.
Burada yapılan her ince dekarasyon sanki cenetin bir misli kopyalamış gibiydi.
tarih bunu tazelerken her yer sanki mucize gibiydi.
Özenle çizilmiş farklı farklı desenler tıpkı gökyüzündeki parlak yıldızları anımsatıyordu.
Arasıra içerideki sıcaklık tüm bedenini sarsarken ortaya ani titremeler gelip gidiyordu. Biraz hava alamak için avlunun mükemmeliğini sergileyen açılıp kapatılan bir kelebek gibi etrafı kaplayan, elektirik sistemiyle yapılan kanatlar etrafında gölgelik dağıtıyordu.

Avluda çocuklar koşuştururken; güneşin doğuşundan kalmış gölge siması, Havanın güzeliği tüm iliklerinde hisederken, ani rüzgâr şalını bir sağa bir sola savruluyordu.

Bu rüzgâr şalının düzensizliği her an şeriat polislerin ona tehditler savrulabilirdi. Hata bir keresinde şeriat polisi şalı rüzgârdan dolayı kaydığı için ona kırbaç cezası verecekti ki bu durumu rehber Zayd tarafından haledilmişti. Mescid-i nebevi'nin boş olan arka bölüme giderek rahat nefes almaya çalıştı.
Bir yandan şalını düzeltirken bir yandan peçeteyle yüzündeki ıslak, yapışkan teri siliyordu.
Bir yandan rahatlandığını hisederken bir anda onu rahatsız eden birşey olduğunu sezdi. Sağına soluna bakarak etrafı gözlemledi.
İlk göze çarpan beyaz elbiseli geleneksel kıyafetli siyah sakaları, uzun orta iri zayıf kemikli bir vücudu vardı. Tuana, onun o huzursuz bakışlarından bir mana çıkarmayarak öylece baka kaldı.
Genç adam adımlarını sayar gibi yürüdü.

"merhaba" diyerek baştan aşağı tuana'yı süzdü.

Tuana, geri geri giderek uzak durmaya çalıştı.
"böyle uzak durmayanız yabancı sayılmam" diyerek tuana'yı tanır gibi arapçayı onun aksanıyla konuşmuştu.

"lütfen derhal buradan gidin." dedi Tuana öfke saçarak.

" âmâ..bu kadar güzel arapça konuşan zeki bir kadının ismini öğrenmemek beni üzer"
"ben arap değilim iltifatlarınız arap kadınlara olsun cüret edipte beni izlemeniz büyük bir suç"

"haklısınız yaptığım uygun değil. Ama sizin güzeliğiniz karşısında, susmak beni suçlu hisetiriyor."

"suçlu hisetirmesin. Sizin çirkinliğiniz karşısında susmak benide suçlu hisetiriyor"

Genç adam bir an için sinirlendi, âmâ o anlık sinirle sakin olmaya özen gösterdi.
"bana karşı haksızlık yapıyorsunuz benim kim olduğumu biliyor musunuz?"

"evet biliyorum siz kıral abdulaziz soyundan milatan gelen geri kafalı bir adamsınız" dedi dalga geçerek.

Genç adam daha çok sinirlenip yüzündeki kırışıklar belirginleşti.
"lütfen. Ben züpe bir adam değilim. Ayrıca yaptığınız saygısızlık karşısında benden özür dilemeniz gerekiyor, bunun bir önemi yok"
Tuana, bu adamın ne demeye çalıştığını ve neden bu adamın varlığı onu huzursuz gelmişti?

"pardon benim bilmediğim bir kural daha mı var? Yani kadınlar suçlu olsun olmasın özür dilemek zorunda mı? Böyle bir kanun varsa ki, senden özür dilemektense ölmeyi tercih ederim."

VERDE (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin