Gözlerini hafifçe araladı. Etrafı süzdü. Turkuaz rengindeki yada kül rengi gözleri fazla ayırt etmiyordu. duvar yıpranmış ve kirç tutmuş haline baktı. Duvarıdaki renkler tıpkı bulutların verdiği sahte imegeler gibiydi. Bir anlam ifade etmiyordu ama Sadece göze alıcılığı vardı. Onda bir takıntı haline gelmiş, ya da yalnızlıktan arkadaş ettiği duvarın simsı ona bir hayli alıcı gelmişti. Oysa duvarın verdiği bu güzel alacaklı şekiler onu hayallere götürürdü. Bu imegeler ona yaşam standardların verdiği o devasa büyüklüğünü gösteriyordu.
"Neydi bu?"
Diye söylendi.
"Rüya mıydı? Kabus muydu? Neydi bu.." diye tekrarladı.
"Neredeyim ben! nerdeyim ben!" diye söylendi tekrar
Yerde biçimsiz bir şekilde pikenin üzerinde uzanmıştı. Henry bağırmaları kulağında çınlandı.
" benim küçük arkadaşım.. İyi kalpli küçük arkadaşım.. Hiç bir zaman hata yapmayan küçük arkadaşım kendine iyi bak.. Ben hep senin yanındayım küçük arkadaşım..." diye yankı yapıyordu.
Tuana aniden bağırarak
"Hayır!" diye seslendi.
Gözlerinde şiddetli göz yaşlar acısına eşlik ediyordu. Oysa onu buraya sürükleyen, onu bu durumun içine koyan oydu. Şimdi ise onun yokluğu içini acıtmıştı. bunları bilmeden onu düşünüyor, onu yaşadığını hayal ediyordu.
"Neden yaptılar bize bunları? Seni neden öldürdüler? Biz neden buraya geldik?" Dedi yüksek sesle
Artık tekrar bir odanın içinde hapis kalmış, bu sefer daha farklı bir odanın içindeydi. Havası farklı ve daha yakıcı sıcak hali vardı. Duvar rengi bezmiş ve yıpranmıştı. Hafif boğazı nemlendirecek bir yıprak bir koku giriyordu. Acılarla dolu bir oda bedbaht bir odaydı. Sağ eliyle saçını başına getirerek daha derinden ağladı. Bir daha görmeyecekti henry'i görmeyecekmiydi? Bunu düşündükçe aklı alak bulak oluyordu. Mide bulantıları genzine kadar geliyor tekrar karın kaslarına ilişiyordu. Hayatı boyunca ilk defa bu kadar çok acı çektiğini anımsadı. Oysaki Henry'le onun ilk ve tek arkadaşıydı. Küçükken oynadığı oyunlar, inatlaşmalar, kavgalar hepsi bir kutunun içindeki kumsal gibi rüzgar vurdukça anılar savruldu. Bu anılar kendisini sanki kabustan ibaret olduğunu hissediyordu.
Bir mahallenin için kayboldu tüm anılar, ve bunu kapsayan her şey hayal olarak kaldı.**
Kış gelmiş şömünenin kenarında sandeliyenin üzerinde oturmuş dışarıyı izliyordu. Kar yağdıkça içine işleyen soğuk içini ürpertiyordu. Bir buharın içinde çıkmış gibi küçük bir çocuk göründü göz önünde. Üşüyor ısıtmaya çalışıyordu kendini. Tuana, ne olduğundan habersizce izledi üşüyen çocuğu.
'Neden bu soğukta dışarıda ki üşümüyor mu?' diye düşündü
Küçük çocuk elini avuşturup ağzına doğru getirdi. Boğazındaki buharı eline doğru üfledi. Yanakları bu kadar uzaklıkta bile belirgin kızarıklığı görüyordu.
Tuana, aniden ayağa kalkarak dışarıya koştu. Küçük çocuk kaldırımın üstünde oturmuş bir şekilde elini ısıtıyordu. Tuana, koşar adımlarla çocuğa yetişmişti. Çekik küçük gözleriyle karşısındaki çocuğa baktı. çocuk ondan daha büyük gözüküyordu. Parmaklarının kızarıklığını bacaklarının arasında sakladı. Yüzündeki her karesi tıpkı bir ay çıkmış gibi parlaktı. Daha çok saflığının izi gibiydi.
"Sen neden dışardasın? Üşümüyor musun?" dedi ince ses tonuyla.
Küçük çocuk tuana'nın zayıf küçük bedenine bakarak masum bakışlarına başını saladı.
"Evet üşüyorum"
"O zaman neden dışarıdasın?"
"Annem beklememi istedi. o yüzden bekliyorum." dedi titrer bir sesle.
Tuana onun kenarında oturup çenesini iki elinin arasına alıp
"Neden beklemeni istedi?" Diye sordu
"Evimiz yok burada bekleyip, ev bulacağını söyledi."
Tuana üzülür gibi baktı.
"Bizim eve gel bizim ev sıcak"
Dedi sıcak bir sesle
"Olmaz annem gelecek"
"Annen yine gelir bak burada köpekler var ha.."
Bu gerçekten küçük çocuğu ürkmesine neden olmuştu.
"Gerçekten mi! Köpek mi var?"
"Tabi ya bir ara mahallede birinin ayağını ısırdı." dedi alaycı sesiyle.
çocuk aniden ürperdi. Korkar gibi tuana'ya baktı.
"Tamam olur"
"Gelecek misin bizim eve?"
çocuk başını onaylarcasına saladı. İki çocuk evin yolunu tutarak eve gittiler.
Küçük çocuk şöminenin kenarında sessizce oturup kendisini ısıttı. Soğuktan kızarmış eli tıpkı bir elma kızarıklığını anımsatırıyordu. Ve gitikçe açık bulanıklığa kendi ten rengine giriyordu.
"Adın ne senin?" Diye sordu
"Henry" dedi İngiliz aksanıyla.
"Sen gavur musun?"
Henry ne dediğini anlamamış gibi baktı.
"O da ne?"
"Şey... Babam dedi ki.. Televizyonda çıkıyor ya babam böyle isimlerin gavur olduğunu söylüyor."
"Gavur ne ki?"
Tuana dudaklarını aşağıya doğru hareket ederek
"Bilmem ki!"
Henry ayağa kalkıp camın kenara baktı. annesinin gelip gelmediğine baktı. Bir müddet sonra neşe hanımda gelmişti.
"Tuana bu tatlı çocuk kim?" Diye sordu, neşe dolu sesiyle
"Bilmiyorum dışarıda üşüyordu. Bende onu eve getirdim."
"İyi yapmışsın güzel kızım. Oy ne tatlı bir çocuk" dedi tebessüm etti ve daha sonra ona doğru yaklaşarak
"Annen nerde oğlum?" Diye sordu.
"Şey.. Annem ev bakmaya gitti."
"Eviniz yok mu?" diye sordu neşe hanım.
Henry başını iki yana salayıp üzgün bir şekilde baktı.
Biraz müddet sonra pencereden beyazların arasında belirginleşen bir hanımefendi yaklaştı. Annesi olduğunu fark edince Henry koşar adım kapının arasında sıyırılıp mahalleye girdi.
Annesine Ona doğru yaklaşırken ona sarılıp bir takım sorular sordu.
Tuana, kapının pervasızda onlara baktı. Her ikisinde yavaş adımlarla evlerine doğru yaklaştı. Neşe hanımda kapının pervasında onlara baktı. Genç bir kadın kumral saçıyla koyu renginde ki yeşil gözleri şıklığı tüm vücudunda belli oluyordu. Onlara doğru yaklaştı. Uzaktan yüzü daha çok belirginleşti genç kadın.
Neşe hanımın yanına gelip, ona teşekkür etti. Neşe hanım evine davet etmesiyle başlamıştı herşey. Bir süre oturup konuştuktan sonra kalkmıştı. Tuana henry'e yaklaşıp ona sarıldı. Öyle samimi davranmıştı ki o an henry öyle bir mutlulukla gözleri parladı ki ne yaptığından habersizce "sen benim en iyi arkadaşımsın." dedi.
Tuana gülümseyerek
"Sende benim en iyi arkadaşımsın" dedi minak sesiyle.
oysaki ondan sonra henry o mahalleye taşınmış ve üniversite hayatı başlayana kadar ikisi arasında büyük bir arkadaşlık ve ayrılmaz bir düzey oluşmuştu. Oysaki ikili arasında yaş rakamı oluşuyordu. Bu rakam aynı sınıf ve aynı ders aynı fikir oluşturmuyordu. Yaşlarından dolayı aynı sınıfa gitmemelerinden dolayı eğitim açısında ikisi arasında büyük fikirler yeni hayaller oluşturuyordu. Henry hesaplı ve matematiksel davranırken tuana, daha çok kendini felsefetik, biyolojik hesaplamaları vardı. Artık en yakın arkadaşını kaybetme durumundaydı ve bu onun için çok korkunçtu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERDE (Tamamlandı)
Teen FictionBazen öyle şeylerle karşılarız ki.. Bu bizim bazen sonumuz olduğunu düşünürüz. Asıl her şey yeni başlıyor. Sevdiklerimizi kaybetikten sonra ne kadar sevdiğimizi o zaman anlıyoruz. Aile hasretini yaşarken, bir yandan vatan hasreti ve kaybolan bir aşk...