22

132 45 4
                                    

Sabahın erken saatlerinde irfan, bir öğretmen görevlisi olarak okul toplumuna arapça dersi veriyordu. Bu şartalar gereği suudi arabistan eğitim ve öğretim bakanlığın toplumu şartlar gereği, daha çok islamiyet için eğitim sağlıyordu. Suudi arabistan modern yaşama ayak uydurmak için, gelişim içinde yer vermektedir. Bu eğitim Suudi'ler için çok devantaj sağlıyor. Her geçen gün suud kitapları ve mitolojisi gün ve gün ilgisini çekmiş daha çok kitap okumaya, arapça öğrenmeye vakit harcıyordu. Dahası arap bilimi onun ilgisini çok çekmişti, çünkü din içerikli bilim sanatı vardı. Aklında birçok soru varken, bunların cevabını bulmak için gereken okumayı yapıyordu. En önemli soru ise irfan bir arapça öğretmeniyse, bilime olan merakı nedendi? Dahası irfan'la konuştuğu zaman ideoloji felsefesinden çok bahsederdi. "İrfan'nın amacı ne?" Diye söylenirdi. Geçen üç gün boyunca sorularla boğuşur aklına ne kasım, ne ensar, hücredeki günlerde pek fazla aklına gelmiyordu. Üç gün içerisinde musab gelmemiş ve evde rahat bir şekilde dolanıyordu. Mutfağın kapı aralığında beliren irfan mutfağın aralanmış kapıdan içeri girdi.
"Tuana" Dedi ve sustu. "Bugün kimlik için bazı işlemler haledeceğiz sorun olmasa, sende benimle geleceksin"
Tuana bir şey söylemeye kalkışsada
"Biraz çabuk olalım. Musab gelirse bu bizim için büyük tehlike olur. Ve bizim ne yaptığımızı kurcalamaya çalışır"
"Ta..bi.. bu resmî sahte kimlikten hiç bir şey anlayamadım açıkçası"
İrfan sırıttı "suud resmi kimlik sahte ajanı" diye elini tuana'ya işaret etti.
"Yapma allah aşkına. Ajanlıktan nefret ediyorum"
Bir müddet güldükten sonra aceleyle hazırlanıp çıktılar. Suudi Resmî kimlik bakanlığına gidip gereken işlemleri yapmışlardı. Suudi arabistan'da kimlik çıkarmak bu kadar zor olurken, sahte kimlik çıkarmak hiçte kolay sayılmazdı. Sadece bu işlem için bir kaç saat harcamışlardı. Gereken işlemler için en az bir kaç günlerini alacaktı. Bir suud bakanlığına imza için koşuştururken suud polisine yakalanmak olanaksızdı. Şeriat polisleri soru yağmuruna tutururken
"Yanındaki bayan neyiniz oluyor?" Diye sorurdu irfan'a.
şu cevabı verirdi
"Teyzemin kızı" diye.
Sonra kimlik isterdi irfan gereken bilgileri verir.
"Kimliği kayboldu biz yeni kimlik çıkartmak için çalışmalar yapıyoruz"  ve en son soru yağmuru biter onların yakasını bırakırdı. Böylelikle tüm işlemleri bir kaç günde haledebilmişlerdi. Tabi uygulanan program sayesinde kayıta ismi bulunuyordu, bu sayede kimlik çıkartma işi kolay haledebilmişlerdi.
Üçüncü günün akşamı musab gelmiş, hiç bir şey anlayamamıştı. Böylelikle kıl payı kurtulmuşlardı.

Arada geçen zamanla tuana, daha kitaba merak sarmış ve ona eski günlerini hatırlatmıştı. Bir zamanlar kitap kurdu olurken, hücrede o kadar çok istiyordu ki kitap okumayı bir sayfanın iki sayfanın önemi yoktu. Sadece olsun ve ona herşeyi unutursun. İrfan'a o kadar borçluydu ki, ona arapça öğretiği için, daha önemliside onun için yasal olmayan bir işe kalkışmıştı. Bu borcu ömür boyu ödeyemeceğini düşündü. Bir an için kendine kızmaya ve ona karşı bencil davrandığını düşündü. Bu kadar şey ona borçluyken nasıl olurda ona bencil davrandığını düşünürdü. İrfan, bunu yaparken vicdan değilde sanki bunu sevdiği için yapıyordu. Evet irfan yardımsever biriydi, ama bu onun kötü işlere bulaşacağı anlamına gelmiyordu. Kapının tak tak sesiyle ayağa kalkıp siyah çarşafı başıyla örtü. İrfan odanın içine girince tuana bir anda etrafında kelebekler uçuştuğunu fark etti. Bir sağa bir sola bakınca kelebeklerin bir anda yok olmuştu. 'Yine hayaller görmeye başlıyorum' diye geçirdi içinden.
İrfan başını aşağı yukarı sallayarak
"Sellamu aleykum" dedi kısık sesle.
Tuana neşeli bir sesle
"Ve alleykum sellam"
İrfan elinin arasına bir zarfla tuana'ya uzatı. Bir anda tereddüt ederek eleri titremeye başladı.
"Ne"Diye fısıldadı
"Korkma kötü bir şey değil."
Tuana zarfı eline aldı ve ağır bir şekilde açtı ve gözleri kocaman oldu bir anda
"İnanmıyorum" dedi.
Bu onun günlerce koşuşturduğu kimliğiydi. Elini ağzına alarak daha fazla bağırmamak için tutu kendini.
"Bu harika bir şey" dedi ve bir anda gözleri doldu. Bir anda ince parmakları titreyerek kimlik elinden kayıverdi. Onu yerden aldı
"Be..n çok teşekkür ederim. Teşekkür ederim, teşekkür ederim" dedi üst üste ağlamaya koyuldu. Kalbi heycandan titriyordu, yanakları alev almış bir şekilde yanıyordu. Umut işte.. artık hiç kimse onun ülkesine gitmemesi için engel olmayacaktı. Ve annesi aklından geçti, ona kavuşacaktı. Artık hiç bir şey için geç değildi.
"Neden ağlıyorsun? Yoksa buna sevinmedin mi?"
Tuana ağlayan gözleriyle tebessüm edip
"Elbette" dedi.
"Peki niye ağlıyorsun?" Diye sordu.
"Öyle sevinçten"
"Çok tuhaf insan sevinçten ağlar mı?" Diye mırıldadı.
Tuana gülerek dikkatlice kimliğe baktı. Kendi resmine üzerindeki türkçe yazılarını dikkatlice baktı. Daha sonra irfan'nın masum bakışlarını süzdü.
"Bana öyle bir iyilik yaptın ki bunu ömür boyu ödeyemem"
"Ödersin" dedi karşısındakinin gözlerinin içine baktı "insan borcunu mutlaka öder. Bu dünyada değilse bile" baş parmağıyla tavanı işaret etti "öbür dünyada mutlaka öder kimse burada kalıcı değildir. Menfaat uğruna yaşamaktansa yaşmamayı tercih ederim, çünkü menfaat şeytan'nın bileceği bir kötülüktür." Diyerek arkasına döndü
Tuana onu dinlerken aklına okuduğu kitaplar gelmişti. Sorularla dolu kitapların arap, islamiyet, felsefe aklından geçmişti. Bir kaç dakika kimliği evirip çevirdi.
"İrfan" diye seslendi tuana "sen neden" duraksadı "islamiyet felsefesiyle ideoloji hakkında düşüncen ne? Biliyorum biraz tuhaf gelecek ama bana verdiğin kitaplar felsefi düşünceler hakkında konuşmalar yapılıyor ve bunları neden okuyorsun?" Diye sordu.
İrfan ani bir refleksle öne döndü. Bir müddet düşünüp kaşlarını havaya kaldırdı. Giydiği modalı tişörtünden vücudunun kasıldığını tişörtün içinde beli ediyordu. Hafif bir uyusalıkla
"Sadece düşüncelerim" diye geçiştirdi.
Tuana geçiştirdiğini hemen fark edince
"Hayır! Bence düşüncelerin değil. Çünkü senin düşüncelerin farklı ama değişik olan şey felsefe"
"Yanılıyorsun"
"Hayır yanılmıyorum"
"Pekala o zaman neden felsefeyle ilgilendiğimi sana açıklayım. Daha önce kimseye açıklamamıştım bu aramızda kalsın" diyerek asılı rafların içinden bir kitap seçip "bunu görüyormusun" eliyle işaret etti "bu bir felsefe kitabı aslında ben arapça öğretmeni olarak kendimi görmüyorum"
Tuana bir anda gözlerini kocaman açarak "neden?" Diye sordu.
"Ben aslında daha bilimsel olarak bir kitap üzerinde çalışıyorum"
"Nasıl! Yani sen öğretmen olmak istemiyormuydun?"
İrfan hayır anlamında başını salayarak
"Yok onunla alakası yok"
"Peki neden islamiyet felsefesi hakkında kitaplar okuyorsun?"
"Aslında ben amcam zayd gibi olmak istiyorum"
"Rehber mi!"
"Hayır.. benim amcam rehber değildi. O bir alimdi"
"Ne! Alim miydi?" Dedi tuana
"Evet alimdi"
Bir müddet tuana şok geçirmiş gibi sustu.
"Bu nasıl yani nasıl oldu ben hiç birşey anlayamadım" dedi ve kafası karışımıştı.
"Sence benim amcam kaç yaşında gibi gözüküyor?"
Tuana biraz kafasında karışmış durumları toparlayıp "bilmem" dedi ve hatırlamaya çalıştı "kırk olabilir, kırk beşde olabilir belkide ellidir. bilmiyorum"
"Benim amcam yetmiş beş yaşında"
"Ne!"dedi ses tonunu yükselterek
"Evet amacam yetmiş beş yaşında" diye tekrarladı.
"Bu nasıl olur amcan zayd sanki daha genç gösteriyor"
İrfan başını onaylarcasına saladı
"Evet amcam genç gösteriyor" dedi ve konuşmaya devam etti "neden biliyor musun, amcam ilmi sayesinde bu kadar genç"
"Nasıl. ilmi sayesinde?"
"Amcam zayd yedi yaşındayken dedem onu ilim öğrensin diye bir hocaya götürür, ama hocanın dediğine göre hoca ona kuran'ı öğreteceği zaman zayd amacam hepsini öğrenmeden okurmuş"
Tuana birden tüyleri ürperdi, dili kesilmiş gibi öylece dinledi
"Yani amcam yedi yaşında hiç bir ilim olmadan kuran'ı öğrenmiş oldu. Dokuz yaşında hafız oldu. Daha sonra ilim kitapları okumaya başladı, gün ve gün çok şey öğrenmişti. Medine'de bir iki yıl ilim öğendi. Zekasından dolayı çok övülürdü. Orada bir kaç yıl genç, çocuk, yaşlılara ilim öğretti. Sonra mekke camisinde ezan okudu, vaazlar verdi. Her geçen gün ilimi daha çok öğreniyor bu aşamada tıbbi, bilim, felsefe, matematiksel herşeyi öğrendi. Hata o sırada eski arapça'yı bile öğrendi. Tarihi adı gibi biliyordu. Bir çok mezheplere ait dinler biliyordu. Hata öyle şeyler biliyordu ki, dünya'nın var oluşuyla birçok şeyler biliyordu. Bir gün ben küçükken bana biyolojiden bahsederdi bir ara deve'nin faydalarından, üretiminden birçok konu vermişti."
Tuana merakla bakarken akılına bir soru geçmişti.
"Peki bunları nerden biliyordu?" Diye sordu.
İrfan yere bakan gözlerini hafifçe kaldırıp, gözlerindeki ışığı yansıtır gibi parlamıştı.
"İlmi sayesinde"Diye yanıt verdi. "Bir insanın sahip olmayacağı zeka oranı vardı onda."
"Bunları neden sakladı ve bunu hiç belli ettirmedi."
İrfan bir müddet derin nefes aldı.
"Aslında bir zamanlar herkes biliyordu.  Camilerde ismi çok anılıyor siyaset konumundada ismi çok geçiyordu. Suudi kraliyet ailesi tarafından çok seviliyor hata politika açısından değeri vardı."
"Ama ensar'ın yanında çalışıyordu ve ensar onu bir uşakmış gibi muamele ederdi. Böyle bir insan tanımıyormuyudu?"Dedi tuana.
İrfan sırıttı "hayır tanımıyordu" Dedi.
Tuana gözlerini endişeli bir şekilde açıp
"Nasıl?"
"Çünkü sana anlattığım dönem otuz yıl önceydi o tanımaz! Kasım tanımaz! ama zayd hakkında konuşursan hemen tanırlar. Çünkü suudi kraliyeti zayd amcamı hep anarlar. Eğer herhangi biri amcama zarar verirse ilk önce şeriat, daha sonra suudi kraliyeti devreye girer"
"Bu yüzden günlerdir ortalıkta olmadığı için aramayorsunuz" dedi tuana.
"Hayır!" Dedi irfan derin nefes alıp "o hep günlerce eve gelmez"
"Neden!"
"Çünkü.. amcam dediğim gibi bir çok ilim biliyordu. Bunları hepsini defterlere, kitaplarla doldurdu. Kitap sayısı çok yükselmişti, ve bir gün öyle bir günah yaptı ki o bile kendisini affetmedi." Duraksadı bir müddet irfan gözleri hüzün saçtı
"Ne yaptı?" Diye sordu tuana.
"Karısını ve kızını çok seviyordu. Ama karısı ve kızı bir hastalığa yakalandı, bu hastalık kendisinin bile tedavi etmediği hata tıpta bile öyle bir hastalık yoktu. Amcam günlerce yazdığı kitaplardan araştırdı düşündü düşündü ama yok! Hiç bir tedavisi olmuyordu. Sonunda ise büyü yaptı." Dedi irfan sesi titreyerek
"Büyü mü yaptı!"dedi şaşırarak
"Evet. İslamiyete en günah ve en azgın günahlardan biridir. Allah onu karısıyla sınadı ama o büyü yapmıştı. Karısı ve kızı iyileşmişti, ama o çok kötü bir günah işlediğini biliyordu. Ondaki ilim gün ve gün sönüyordu dahası allah ondan almıştı. O bunun farkındaydı. Günlerce rüyasında ateşlerde yandığını, allah onu affetmeyeceğini söylüyordu. İkinci defa bir günah işlemişti tekrar büyü yapmıştı. Yaptığı günahı telafi etmek için büyü yaparak bozmuştu."
Tuana gözlerini kocaman açmış
"Ne yani karsı ve kızı ölmüşmüydü?"
İrfan başını evet anlamında salayıp
"Evet" dedi titreyen sesiyle
"Aman allah'ım" diye mırıldadı. Gözleri fal taşı çıkacakmış gibi oldu. Sanki bunu yaşar gibi gözleri aniden dolmuştu bile. "Peki o ne yaptı?"Diye sordu.
"Günlerce aff dileyerek şehir, şehir, ülke, ülke gezdi." Dedi ve duraksadı. Tuana bunları yaşar gibi yutkundu "biz normal insanlar gibi yaşamıyor"Dedi irfan
"Nasıl yani!"
"Biz insanlar günde ortalama beş, altı, yedi saat uyuruz ama o geceleri uyumaz"
"Nasıl yoksa.. affedersin insan değil mi?"
İrfan yüznde şerit olan bir tebessüm ileti. "Yok öyle değil. Zayd amcam geceleri ibadet eder, gündüzleri ise normal bir insan gibi yaşar"
Tuana birden vücudunun derilerinde bir diken batmış gibi irkildi.
"Çok tuhaf. Daha önce böyle bir şeyi ilk defa duyuyorum"dedi.
"Sadece ibadet için bu tekniği tek yapmıyordu. Hivalete girerdi"
"O ne demek?"Dedi ses tonundaki heycanla.
"Kırk gün oruç demek. Yani kırk gün bir şey yemeden ibadet ederdi"
"Hayır"dedi sesindeki inanmayan tonuyla "insan kırk gün yemek yemeden ölür, ne ölür kırk gün cesedi çürür"
"Evet Haklısın. Bir insan ortalama üç gün yemek yemese ölür. Amcam inancı ve ilmi sayesinde kırk gün yemek yemeden yaşayabiliyordu. Ama ne yazık ki bu dereceyi yaş ilerledikçe kaybetti. Hayır sorun yaşta değildi, işlediği günah yüzünden direnci yok oldu. Her gün allah'tan aff diledi sadece bir secdesi üç saat sürerdi."
"Peki affeti mi allah onu?"
"Bilmem. Belki affetmiştir onu bize fazla bahsetmezdi, bunları teyzem anlatırdı bize. Ama bir gece uyandığımda amcam secde yaparken hıçkıra hıçkıra ağladığını gördüm. Saatlerce ağladığını ve ben.. hiç amcamı böyle ağladığını görmedim"
Tuana bir anda içinde bir kıyamet koparcasına korkular, üzüntü, hüzün girdi içine. Bu ona o kadar tuhaf hisler uyandırmıştı ki, sanki zayd bu hisleri hepsini tuana'ya aktarmış gibi oldu.
"Bu çok korkunç" diye mırıldadı. "Zayd amcan bizim gözümüzde ufak bir hata yaparken bu kadar acı çekmişse, heralde biz günah için doğmuşuz" Dedi tuana
"Elbette öyle. insan demek hata demek." Dedi irfan bir süre hiç konuşmadı. Zayd amcasının hayatını anlatırken bu kadar zorlanacağını hiç zannetmemişti "sonra bir gün" diye devam etti "ben onu kitaplarıyla karıştırken gördüm, öyle öfkeyle bakıyordu kitaplarına bir gün aşkla yazdığı bu kitaplar onun kabusu olmuştu bile. Biliyormusun tuana" diyerek gözleriyle tuana'yı süzdü "ondaki derece o kadar yüksekti ki insanların gözlerinin içine baktı mı bir çok şeyi anlıyordu. Anneni, babanı, aileni hata bazen kötü geleceği olan insanlara 'dilerim allah sana Eyüp sabrı verir' derdi. Sen bana zayd'ın beni arayıp bulduğunu söylemiştin. Sana bir şey söyleyim mi o seni aramadı, direk buldu."
"Ne!" Dedi tuana şaşkınca "bu nasıl olur" dedi kısık sesle
"İşte onun derecesi bu kadar yüksekti. Ve seni aramadı, sadece buldu"Dedi irfan.
"Başka bir nedenden dolayı türkiye'ye gitmiş olabilir ama benim bildiğim amcam mantık üzerinde yürür, herzaman tahminleri doğru çıkar ve hiç bir zaman yalan yere konuşmaz. Dediğim gibi o insanın yüzüne bakarak bir çok şey sezerdi." Ve bir müddet duraksadı irfan.
"Cemiyet hayatı varmıydı peki?"Diye sordu tuana
"Hayır"diye yanıtladı irfan "bir çok insan cemiyet kurmasını istedi ama o sakındı. Biliyorsun ki şimdi ki insanlara güvenilmez, kimisi örgüt olarak nitelendirir, kimisi cemiyeti siayaset olarak kulanır, kimisi yarış olarak adlandırır. Amcam her zaman bundan sakındı çünkü onun cemiyeti olsaydı, bir insanın allah'tan çok ona inanma olasılığı vardı. Kim öyle bir günaha girmek ister ki!" Dedi kaygılı gözlerle tuana'ya bakarak
"Aslında pek fazla din hakkında bir şey bilmem ama bu tür mucizelerin sadece peygamberlerin yaptığına inanırdım, ama aklıma annemin bir sözü geçti 'allah'ın sevdiği kulu' olurmuş demek. ve senin dediğin gibi eğer din konusunda zayıf kimse karşısındaki mükemmel kişiyi ilah olarak görebiliyor" düşüncesini anlatırken aniden yeşil gözleri parıldıyıvermişti.
"Amcam çok zeki biriydi ben olsam bunları hiç düşünmezdim, aklımın ucundan geçmezdi şimdi bile mantıklı bir şey düşünemiyorum. Amcam bana bazı bilgiler, tecrübeler vermeseydi ben dünya'ya düz bir yaşam içinde geçinip giderdim."dedi.
"Kitaplarından bahsetin kitaplarını çok severdin diyordun"dedi tuana.
İrfan başının sol kısmını baş parmağıyla kaşıyıp "evet çok kitap yazmıştı ama işlediği günahtan dolayı kitaplarından uzak durmuştu. Ben sekiz yaşındayken onun bir kitabını çok merak etmiştim ondan izinsiz aldım ama hiç anlayamamıştım. Sonra gizlice Bir gece geri koyacağım esnada kitaplarını hepsini bir çuvala koymuş sırtındaydı. Peşinden gizlice gittim o sırada kitabı holide bir koltuğun altına koydum. Amcam kitapların hepsini bahçeye bırakıp üzerine benzin attı ve hepsi gözlerimin önünde yanmaya başladı.
'Amca neden yaktın' diye bağırdım beni kucağıma alıp
'Bu kitaplarada insanın bilmediği tehlikeler var' demişti. O zaman hiç bir şey anlamamıştım. Liseye gitiğim esnada insanların bilmediği tehlikeler hakkında bir tür araştırma yapmıştım ve şunu buldum." Yavaş adımlarla kitapların bulunduğu raflara elini uzattı. Küçük odanın içinde sessizlik bir anda odaya sakin bir hava katmıştı. Bir çok kitaba bakınarak elinde latin harfleriyle bir kitaba bakındı bir süre sonra eliyle işaret ederek "hz. Lokman ölümün çaresini bulmuştu ama allah bir melek gönderek hepsini rüzgarlara savup savurmuştu."
"Ölümün çaresi mi!" Diye mırıldadı "bu nasıl olur ölümün çaresimi var böyle bir şey ilk defa duyuyorum" dedi tuana
"Hazreti lokman o dönemin en iyi tıbbi keşfeden peygamberlerdendi. Onun yazdığı tıbbi kitaplar sayesinde o dönemde doktorlara ilham getirmişti. Eğer ölümün çaresi bulnsaydı, insanlar için çok tehlikeli olurdu. Bunu bulduğumda amcamın yazdığı kitapların tehlikesini düşündüm, belki amcam bu kitaplarda insanlara için iyi ama allah katında kötü günahlar işlenecek türdendi. İşte bu sorunun cevabını sakladığım kitapta bulacağım."dedi elindeki kitabı eski yerine koydu.
"Ne yani sen bu kitabı daha okumadın mı?"dedi şaşkınca
"Okumadım dahası bu kitabı okumaya çalıştım ama okuyamadım"
"Neden?"Diye sordu tuana
"Çünkü yazdığı harfler hiç bir dile bağlantısı olmayan bir kitaptır. Tek anlayabildiğim insanların ruhunun bedeninden ayrılmasının bir benzetmesini yapmış olması yani.. insan ölürken ruhu tıpkı dikenlere takılmış gibi çıkar bedenden. Ve bunu öğrenmem bir yılımı aldı. Amcam bana yazdığı kitaplarının tehlikesi olduğunu söyledi ama ben sadece kitabı anlayıp yakacağım"
"Amcan biliyormu kitabı aldığını"diye sordu tuana.
İrfan bir anda yüzü kızarıp korku sardı bedenini. "Tabiki hayır eğer öğrense bana lanet eder ve bir daha asla allah tarafından bağışlanmam"
"Ama aldın allah bunu biliyor" dedi tuana
"Allah bunu biliyorsa beni bağışlar ama amcam lanet ederse bağışlanmam."
Tuana elini boynuna alarak "bana kitabı gösterebilir misin?" Dedi
"Olur" diyerek ağır adımlarla kapıya yönlendi. Tuana bir anda yarım saattir heycanla dinlediği bu efsane hikayenin etkisinde kalmıştı. Zayd'ın bu kadar yüksek mertebede olduğunu hiç düşünmemiş ama ondaki o kutsal mertebeyi hisetmişti. Hata gezi esnasında tek başına gezmemesini ve güvenilir bir yer olmadığını söylemişti. Gezi esnasında anlattığı hikayeler, sözler tuana'yı o zaman bile aklını başından alıyordu. Tuana benciliği yüzünden onu dinlememişti. Hata bunu gurur yapıp araplardan nefret ettiğini söylemişti. Ve şimdi bunları düşününce yüzü kızarıyor, utanıyordu. Neden böyle yaptığını? Rehber zayd'a karşı geldiği için kendinden utanıyordu. Eğer bu şekilde davrandığını irfan bilseydi acaba ne yapardı, diye düşündü. İrfan'nın gelmesi uzun sürürken düşünceleri ve aklındaki sorular daha derinleşiyordu. Bir ara irfan'nın hayran verici gözleri akılına geldi, aniden kendi kendine sırıtarak utancından yüzü kızardı. Ve o muhteşem naif tonundaki sesi, rahatça arapçayı hiç zorlanmadan daha kibar konuşurdu. 'Ya kelimeleri tıpkı şarkı sözleri gibi' diye düşündü. Böyle düşünürken aniden içeriye irfan'nın girmesiyle irkildi. İrfan'nın elindeki siyah deri kitaba bakınca aniden gözleri çıkacakmış gibi büyüdü. Ve bu kitap hiç bir kitaba benzemeyen bir kitaptı. Elinde sıkıca tutmuş içindeki insan dışı bilgilerden habersizdi.

VERDE (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin