Kapı açılır açılmaz, adımlarla plastik ağacın arkasında saklandı. Önce kasım çıkmış daha sonra diğer evdekiler çıkmıştı. Onlar gittikten sonra zayd kapıya yaklaştı. Kapının tokmağının delik aralığında baktı. kimsenin bulunduğundan emin olduktan sonra dinlemeye koyuldu. Olanlar onu çok gergin yapmıştı. Kasım ismi geçince aklına işler zor olduğunu sezdi. Ensardan daha tehlikli hata ensarın yanında melek kalacak kadar tehlikleliydi.
'peki ne yapmalıyım?'diye düşündü. Bunu düşünmenin sırası olmadığını biliyordu. Hatice'yi oradan çıkartıp tuana'ya ulaşması gerekiyordu. Önce içerdekileri haledikten sonra öyle girebilirdi. Hızlı bir şekilde rukiye hanıma gitme düşüncesi girdi. bir şeyler izah edip onu ikna ederek daha sık girmesi gerekiyordu. Evin salona uzak koridordan yürüdü. Her yıl destore edip, tüm şıklığını daha alıcı ve moderleştiren evde bir sürü bir altın merkezinden bile değer taşıyordu. Tabi böyle evin değerli olmasıda merkeze yakın olup tüm turizmi kendine çekme havası vardı. Bazı reklam kanaları orada reklam çekmek için, neler teklif etmişti de ensar kabul etmemişti. En son peşini bırakmayan reklam müdürleri, onu ikna etmeyi başarıp bir kaç reklam çekebilmişti. Zaten eve giren saf altın gümüşle dolu eve bakmaktan doyamıyordu. Zayd sola dönerek saf altında olan heykele bakıp çemkirdi. Salona girdiğinde dolup taşan insanlar bakıp rukiye hanımı aradı. Bir müddet sonra elinde bir bardak suyla gelen rukiye hanıma baktı ve yanına gitti.
Rukiye hanım Zayd bakıp sağa gitmesini işaret etti. Zayd sağa gidince rukiye hanımda arkasında yürüdü.
"Zayd boş koridora gel"dedi.
Zayd boş koridora giderek rukiye hanımda arkasından yürüdü. Köşede bulunan
"ne oldu Zayd bey?"
Zayd ciddi bir tavırla
"rukiye hanım duydum ki yeni bir gelin getiriyorsun! Hemde dünyalar güzeli bir kız getiriyorsun" dedi onu tefşik edereken bir yandan terliyor, bir yandan dizleri titriyordu.
Rukiye hanım tebesüm etti.
"evet öyle" dedi gururlanırcasına
"o zaman günah işlemek gibi olmasın âmâ.." Diyerek sözü kesti
"âmâ ne?"dedi tedirgin bir şekilde.
"şöyle rukiye hanım.. Bu kız ensar'ın elindeydi."
"sen nerden biliyorsun?"dedi sözünü keserek
"Estağfurullah ben fitne peşinde değilim rukiye hanım ben ensar'ın gizli işlerini hepsini biliyordum. Ben onun yanında çalışırdım. bunu bilmiyor muydunuz!" dedi arapça aksanıyla. Konuşmaları bir ilmi tabir edercesineydi.
"hayır"dedi rukiye hanım
"neyse bu kız kaç zamandır ensar'ın elinde biliyor muydunuz?"
Rukiye hanım endişeli bir şekilde gözlerini kıstı
"hayır bilmiyorum!" Dedi.
"bu kız iki yıldır ensar'ın elindeydi. Bu kız iki yıl bir hücrenin içindeydi. Ensar bu kızı yanında tutuyordu. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama bu çok karmaşık bir durum. Allah genç kıza sabır versin. Bunun için dua edelim ki, genç kızda bir hastalık olmasın"
"veh veh" diyerek içi sızladı. Tabi bu onun tuana'ya acıdığı için değil sağlıklı bir eş olmayacağına yandı. Bir deyime göre kadın almak koyun almak kurban etmekti. Yani koyun sağlıklı olmasa dişide yavruda hata evin içi de sağlıklı olmazdı. Bu batılı inancında inanan anneler, kız alırken çok dikkatli davranırdı. Yani evde sağlıksız biri çıksa evdeki anne suçluydu.
'bu kızı evime almasam kasım sözüne karşı geldiğine zannederek beni evden kovar, buna bir çare bulmam lazım.'diye içinden geçirerek düşünmeye başladı.
'eğer buna çare bulmasam irtibarım zedelenir, insan yüzüne bakamam. Önce bir doktora bulunarak kan tahlili ve bütün vücud fonksyonun normal gidip gitmediğine baksın. Evet öylesi daha iyi olur' diye düşünürken hizmetçinin sesiyle irkildi.
"rukiye hanım gülsüm hanım sizi çağırıyor" dedi afgan hizmetçi arapça aksanıyla.
"ne dediğini anlamıyorum"
Zayd sözünü kesti kendi lisansıyla
"gülsüm hanım sizi çağırıyor diyor "
"tamam geliyorum" dedi.
Zayda'a bakarak başını aşağı yukarı sallayarak
"Zayd bey çabuk fehime eqber kadın aile doktorumuzu çağır buraya gelsin. Geldiğinde bana haber ver"
Zayd planı istediği gibi gidiyordu.
"tamam"diyerek rukiye hanım gitmişti.Zayd, rukiye hanımın dediğini yaparak kadın aile doktoru arayıp gelmesini istedi. Kadın; aile hekimi yarım saat sonra gelmişti. Zayd rukiye hanımı çağrdığında rukiye hanım misafirlerle ilgilendiği için zayd'ın ilgilenmesini istedi.
Zayd için iyi bir fırsat olmuştu. Aile hekimi alarak tuana'nın bulunduğu odaya gitti. İçeriye girip girdiğinde ise tuana'ya dikatlice bakarak göz altı kapakları şişmiş, uzun zaman güneş görmeyen vücudu bir süt kadar beyaz hata yeşil dozunda damarları çıkmıştı. Kumral saçı daha açılmış âmâ çoğu zaman yaşadığı hücrenin içinde yıpranmış saçı çok bitkin görünüyordu. Göz çukurlarında çıkan küçük siyah noktalar, elma kemiklerinde yıprak derisi ince dudakları ne kadar çaresiz olduğunu söylercesine kelimeler gizleniyordu. Tüm vücudunda belli olan bitkinlik gözden kaçmamıştı. Giydiği siyah arap tarzı elbise onun yüzüne inatmış gibi mattı. Gözlerini saf altından yapılmış kanepeye odak tutmuştu, âmâ yeşil gözleri hüzün saçıyormuş gibiydi.
İnsanın Tuana'nın gözlerine baktığında sanki yeşil bir derenin içinde kaybolmuş gibi, gözlerine bakardı. Zayd tuana'nın gözlerine baktığında o asi kız gitmiş yerine herşeye boyun eğmek zorunda kalan bir kız gelmişti. Sanki Tuana değilmiş gibiydi. Bir an için şüphe duydu, bu şüphe büyük kanıtıda tuana'nın unutulmaz gözleriydi.
'peki bugün bağıran çağıran ortalığı alt üst eden Tuana. Neden bu kadar sessiz?' diye düşündü Zayd.
Hatice sesiyle irkildi.
"fehime eqber buraya niye geldiniz?" dedi.
"onu rukiye hanım gönderdi. Genç kızı muayne edecek"dedi
"âmâ.. Ben ona az önce sakinleştirici hapı verdim.."dedi hatice
"sorun değil. Ufak bir muayne edeceğim. Yarın aç karınla yapılır zaten. Yarın kan tahlili yaparım"dedi fehime eqber.
Hatice tamam dercesine başını saladı.
Fehime yatağın üzerinde olan Tuana yaklaştı. Heykel gibi duran bedenini sarsırcasına gözlerini açıp, içine bakarak gereken muayneyi yapmıştı. Bir müddet sonra
"vücudunda bazı hasarlar var! Bunlar yangın izleri gibi öyle mi?" dedi fehime.
"evet öyle oldu. Onun dışında ne olduğunu bilmiyoruz" dedi hatice üzgün ses tonuyla.
"herhangi bir sorunu yok gibi görünıyor, âmâ kan tahlili yapmadıktan sonra bilemiyorum."dedi otoriter bir tavırla.
Fehime eqber kadın aile doktorlarıydı, ve aynı zamanda her koşulda yanlarında olan bir nevi akrabalarıydı. Bir zaman, öncesinde kasım'a aşık olmuş ve bunu dile getirmişti. Kasım teklifi kabul etti âmâ fehime doktorluğa devam edicek diye itiraz etmişti. kasım
'benim karım benim param varken çalışamaz' demişti. Bu da ayrılmalarından bir sebepti. Daha sonra kasım başkasıyla evlenip, çocuk sahibi olmuştu. Tabi fehime içinde yanıp bitmeyen aşkı çoğu zaman pişmanlık getirmişti. İkinci karısı olmaya gururu el vermiyordu. Fehime genç kızın güzeliğini görünce şaşırmıştı.
'böyle güzel kız neden burada ki?' diye düşündü. Akrabalarında biri olamazdı. Akrabalarında böyle güzel bir kız olamazdı. Tekrar tekrar tuana'ya baktı, bir türlü gözünü alamıyordu. Bir an için kıskandı. Böyle bir güzeliği onda var mıydı? Tabi bunu düşünmeden edemiyordu. Kendisi iri siyah gözlerine çektiği sürmeyle, daha iri olan gözü ince kemer pek fazla göze çarpmayan kemer burnu, dolgu dudaklarıyla esmerdi. Tabi şart gereği giydiği abayı tüm fiziğini kapatıyordu. Bir klasik arap kızı andırıyordu.
"hatice bu kız kim?"
"bu kız eve gelin gelecek"
"ne! Kime? Yoksa.. Ebu afyan'mı?" dedi Fehime tebesüm ederek.
"tabi ki hayır afyan gibi kara biri bu süt beyazı gibi kız fazla değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERDE (Tamamlandı)
Teen FictionBazen öyle şeylerle karşılarız ki.. Bu bizim bazen sonumuz olduğunu düşünürüz. Asıl her şey yeni başlıyor. Sevdiklerimizi kaybetikten sonra ne kadar sevdiğimizi o zaman anlıyoruz. Aile hasretini yaşarken, bir yandan vatan hasreti ve kaybolan bir aşk...