Hafif rüzgâr nemle harmanlaşmış bir şekilde kuru cildine temas etmişti. Göz torbalarındaki canlılık, saçlarındaki avukado kokulu parfümün kokusu, tüm odayı kaplıyordu.
Elini saçlarının arasına alıp toplayıp bir haline getirdi. Aniden gelen bir titremeyle irkilip telefonundan gelen mesaja baktı.
Watshap'tan gelen konumuna bakıp, aniden çantasını alıp dışarıya çıktı. Bir yandan söylenip
"ah bu neydi ne diye beni çağırıyor? Sanki işim gücüm yok keyfinin kühyası olayım" deyip, bir yandan aceleyle yürüyordu. Tuana, pek insanlarla muhatap olmayan bir yapıya sahipti. Oysaki ailesi onu öyle yetiştirmemişti. sadece evin küçük kızı diye, nazlı davranırlardı.Dışarıda sinir bozucu gürültü, yılın yaklaşan sonbahar ayın en hasas dönemiydi. Bu aylarda hastalık oranı yükselirdi.
Biraz sonra sahil civarında güzel ve lüks olan kafe'ye girdi.Yeşil rengindeki ahşap işlemeli modern masaya sarmış bir şekilde donamlınlıydı. İçeride bulunan kadınlı erkekli gurup halindeydi.
Tuana etrafta göz gezdirdikten sonra, gözü henry'e ilişti. henry, ona dalgın dalgın bakarken..Tuana şaşırmış gibi baktı. Tuana bir dakika bekledikten sonra henry nihayet onu karşıladı.
boş koltuğa oturacağı vakit, henry koltuğu kibarlık yapıp nazikçe koltuğu açtı.
Onun bu halerine onu baştan çıkaran tuana'ya hayran bir şekilde bakıyordu. "hoşgeldin" diyerek tuana'nın yüzünün her karesinin ayrı bir havası varmış gibi bakıp durdu.
Tuana bundan rahatsızlık duyar gibi gözlerini yukarıya kaldırıp soğuk ifadesiyle
"Hoşbulduk" dedi.Biraz sonra garson gelmiş,
Garson ne içeceklerini sorduktan sonra yeni tanışmış lise ergenleri gibi birbirine bakıp Tuana
"duble americano" dedi
henry
"bende aynısını alayım"dedi
Garson not tutup uzaklaştı.
Derin düşüncelere dalmış ne diyeceğini, ne söyleyeceğini henüz karar verememişti hnry.
Zaten iki kelimeyle anlatacak bir durum değildi, onun için.Tuana sıkılmaya içinden, şikayet etmeye başlamıştı. Henry için zaman durmuş her şey ikisinden ibareti. zaman diye bir şey yokmuş gibi kimse konuşmuyor henry'i bekliyor gibiydi.
garsonun kahvelere getirmekle kendine geldi. Kahveleri yudumladıktan sonra henry; biraz tereddüt ederek kızaran yüzüne müdahale edercesine tuana'ya baktı.
Bir süre sonra "biliyor musun" diyerek devam etti "tuana; ben çocukluk günlerimi çok özledim. Birlikte geçirdiğimiz vakitleri oyunlarımızı, şakalarımızı, kavgalarımızı hayatım boyunca asla böyle günler.. yaşamayacağımı hisediyorum. Belkide yaşarım. Bu konuda herhangi bir fikrim yok, çünkü kariyer ve iş sahibi olduğundan beri hep eski günleri özlüyorum, Ne yaz ki geri dönemiyorum. her şeyin bir dönme dolaptan olduğunu zanediyorum, sanki geri döneceğimi umutlanıyorum, ama hep bir yerde takılıyor. Acı bu mu diyorum? ama daha çok acı çekiyorum, arkamda hep birini bıraktığımı zanediyorum oysa'ki arkada kalan benmişim. Farkına bile varmadan ben yolunda ilerlerken hep kendimi unutuyormuşum." Diyerek tuana'yı arada süzüyordu.
onun bu konuşmalarını anlam veremeyen Tuana arada bir nefes alıp veriyordu. Ne demek istediğini, neden bunları ona anlatığını tereddüt etmişti.
İçeriyi dolduran sıcak havanın içinde bulunan sonbaharın soğuk havası vardı.Henry, yutkunarak kahveyi tekrar yudumladı. Biraz sesizlikten sonra henry konuşmaya başladı. "tuana belki ne demek istediğimi anlamıyorsun, belki de... ne acı çektiğimi.. her neyse.. benim söylemek istediğim çocukluk günlerimi özledim! Seni özledim, benden kaçtığını biliyorum ben sana bir kötülük mü yaptım, yoksa bilmediğim bir şey mi yaptım? Lütfen söyle ben sana herhangi bilmeden seni üzdümü?" diyerek kelimeler arasında saklanan boğuk cümleler ve bir araya gelmeyen kelimeler onun kafasını karıştırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERDE (Tamamlandı)
Dla nastolatkówBazen öyle şeylerle karşılarız ki.. Bu bizim bazen sonumuz olduğunu düşünürüz. Asıl her şey yeni başlıyor. Sevdiklerimizi kaybetikten sonra ne kadar sevdiğimizi o zaman anlıyoruz. Aile hasretini yaşarken, bir yandan vatan hasreti ve kaybolan bir aşk...