(SU)
Nazlı'nın beni çekmesiyle kendime geldim. Feyzullah, Yavuz, Fethi, Ateş hepsi Burak'a karşı birleşmişti. Aralarına girdim.
S:Napıyosunuz!
diye bağırdım. Aynı zamanda bizimkileri Burak'tan ayırmaya çalışıyordum.Burak yerde yatıyordu. Yere çömeldim.
S:İyi misin?
diye sordum. Burnundan kan geliyordu. Cevap vermedi ama başını evet anlamında salladı.
B:Su iyi misin?
S:İyi miyim?! Az önce ne yaptığınızın farkında mısınız?!
E:Seni duvara yaslayıp ne yapıyordu o zaman?!
diye bağırdı. Beni duvara mı yaslamıştı? O kadar mı dalmıştım düşüncelere. Burak'ın ne yaptığını farkedemeyecek kadar notu düşünüyordum demek ki.
S:Size ne?!
diye bağırdım.
N:Su?
S:Bunu sonra konuşalım!
diye bağırdım. Sokak ortasında konuşulcak bir konu değildi.
Ağlamamak için kendimi sıktım. Gözüm muhtemelen dolmuştu. Akmıyordu ama. İzin vermiyordum göz yaşlarımın akıp gitmesine.
S:Burak? İyi olduğuna emin misin?
Burak:Evet iyim.
S:Seni eve bırakıyım. Biraz da pansuman yaparım.
Fey:Hala pansumandan bahsediyorsun?!
diye bağırdı. Yüzüme ona doğru döndüm. Demek istemediğim her şeyi yüzüne karşı kustum.
S:Sana ne?! Seni niye ilgilendiriyo benim ne yapıp ne yapmıcağım? Sen kimsin?!
diye bağırdım. Karşımda sadece sustu. Gözlerini bana dikmişti. Bir açıklama bekliyordu. Kızamıyordu. Bağırdığı için kendini suçlu hissediyordu anlaşılan.
Y:Su bi sakin ol!
S:Bunu ben gelince konuşucaz!
diye üsteledim. Burak'ı kaldırmaya yardım ettim. Telefonumla taksicinin numarasını çevirdim.
S:Özür dilerim.
diye fısıldadım Burak'a doğru.
Burak:Sorun yok prenses.
Prenses demesine hafiften sırıttım.
S:Nasıl sorun yok? Şu haline bak ya(!)
Burak:Bana bir şey olmaz.
dedi gülerek.
S:Superhero.
dedim gülerek.
Taksinin gelmesiyle taksiye bindik. Ve Burak'ın evine doğru yol aldık.
(YAVUZ)
Su'yun Burak ile gitmesinin ardından şok olmuş bir şekilde eve döndük.
B:Kriz geçiriyor olabilir.
N:Ya yanlış anladıysak?
E:Taciz ediyordu, bunun neresini yanlış anlayabiliriz?!
N:Bilmiyorum. Sadece biz arkadan gördüğümüz içindir belki de.
Çaylak da pencereye doğru bakıp;
Fey:Ben kimim ki zaten?!
diye söyleniyordu.
A:Nasıl düzeltcez dayıoğlu?
Y:Özür dilicez, napcaz başka?
Fey:Ben özür dilemem!
F:Çaylak!
Fey:O tacizciden bi de özür mü dilicez? Neden tecavüz etmedin gibisinden mi?
Y:Nazlı'nın da dediği gibi yanlış anlaşılma olabilir.
N:Niye bu kadar sinirlendi ki?
A:Kelebek haksız da sayılmaz.
B:İlaç sayesinde olabilir. Her gün içtiği ilaçların yan etkisi sinir yıpranmalarınında beraberinde getiriyor.
F:Kızın başında hiç dert yok zaten bi de sinir yıpranmaları çıkıyor(!)
N:Bi de bizimle uğraşıyor tabi.
A:Kelebek, affedicek üzülme bu kadar.
N:Bu seferki farklı gibiydi Ateş, yani ne biliyim fazla sinirlenmişti.
Y:Neyse, şimdi herkes dinlensin. Sabah olunca ne yapıcağımıza karar veririz.
dedim. Bahar'a sarıldım destek amaçlı. Yorgun gözüküyordu.
Y:Sen Bahar Kutlu'sun. Kendine gel. Yakışmıyor sana somurtmak. Karabayır'da onca beladan sağ çıkmış birisin. Bunun altından da kalkarsın.
dedim.
B:Beraber kalkarız.
Y:Tabi beraber. Seni bırakacağımı mı düşündün?
Bahar hafiften güldü;
B:Öyle bir şey yapamazsın zaten.
Öperek karşılık verdim.
F:Aile var hani burda.
dedi gülerek.
Y:Eylem ve sana ne demeli(?)
diye cevap verdim. Çaylak çoktan aşağı inmişti.
F:Hadi Yavuz.
diyip çekiştirdi beni. Eve geldiğimiz gibi kendimizi yataklara attık.
(FETHİ)
Bir okul sabahına Yavuz'un bağırışıyla uyandım.
Y:Fethi!
F:Bi sabahta anırma(!)
Y:Bi sabahta tam vaktinde kalk!
dedi beni dürtükleyerek. Başımı yastıktan kaldırıp Yavuz'a baktım. Benim kalktığımı görünce Ateş'lerin odasına gitti. Tabi bu uyandırma anını kaçıramazdım.
Y:Ateş!
F:Çaylak!
diye bağırdık beraber.
A:5 dk daha.
dedi yerinden kalkmadan.
Y:Olum uyansanıza!
A:Tamam gidin siz kalkcam ben.
F:Ateş, Hadi! Nazlı bile kalkmış.
A:Dayıoğlu o dediğin çok imkansız. Beni kelebeğimin benden önce uyanma ihtimali diye bi olasalık yok.
F:Eylem dedi canım benim. Giyinmiş bile.
Ateş bu dediğimle yataktan doğruldu.
A:Dayıoğlu doğru mu diyon?
F:Hee.
diyip geçiştirdim.
Y:Çaylak! Hadi kalk!
Fey:Ben bugün gelmicem.
F:O niyeymiş?
Fey:Biraz halsizim. Hasta olucam sanırım.
Y:Dur bakıyım.
dedi. Yavuz, elini Feyzullah'ın alnına dayadı.
Y:Ateş'in yok senin.
A:Çünkü Ateş burda.
diyip soğuk bir espri yaptı.
F:Ateş burdaysa ortam niye soğudu?
diyerek iğrenç esprilere bir yenisini daha ekledim.
Fey:Uff soğuktan geçilmiyor.
F:Halsiz misin?
Fey:Evet, halsizim.
Y:Bahar'ı çağırıyım.
Fey:Gerek yok. Dinleniyim. Geçer.
diye kestirip attı.
Y:İyi o zaman. Ateş sen de kalk hazırlan hadi.
A:Ohh ne güzel paşam ya(!)
diye Feyzullah'a laf attı.
Devamını dinlemeden odama geçip hazırlandım. Ve kapı önünde bizimkilerin hazırlanmasını bekledim.
F:Ben çıkıyorum.
Y:Bekle iki dakika. Geliyoruz!
F:Bi gelemediniz.
A:Geldik işte geldik. Ne çok söylendin(!)
dedi. Ve birlikte kızların katına çıktık. Eylem uykulu gözlerle kapıyı açtı. Anlaşılan gece boyunca Su'yun gelmesini beklemişlerdi.
F:Eylem uyumadın mı?
E:Su'yu bekledik.
A:Geldi mi?
N:Gelmedi Ateş. Yok işte.
B:Burak'ın yanında kalmıştır gece.
Y:Okula gelir belki.
B:Umarım.
E:Çaylak nerde?
Y:Halsizmiş, gelmicek.
B:Hasta mı?
Y:Gibi gibi.
B:Bakmamı gerektircek bir şey var mı?
Y:Dinlensem geçer dedi.
F:Siz hazır mısınız?
N:Ben de gelmek istemiyorum.
A:Kelebek, evde oturunca daha kötü olur. Hep okulda kafanızı dağıtırsınız.
B:Bişi olmaz. Belki gelir eve.
Y:Ateş haklı. Gelin okula. Kafanız dağılır hem.
E:Bekleyin iki dakika.
F:Tamam.
diye cevap verdim. Tabi kızların 2 dakikası yarım saat olmuştu.
F:Eylemcim hazır mısınız artık?
E:Ay çatlama giyindik işte.
diyip odadan çıktı. Allah'ım bu ne güzelliktir.
F:Eylemcim sen pek bi güzel oldun sanki.
E:Starım ben ya ondan hep.
F:O star havanı...
E:Fethii!
F:Kötü bişi demicektim ki, öpiyim dicektim.
diye kıvırdım. Eylem tabiki de yememişti.
A:Dayıoğlu kendi aranızda konuşmanız bittiyse çıkalım evden.
F:İyi geldik.
diyip Eylem'in elinden tutup okula doğru yürüdüm.
(SU)
Tüm gece Burak'ın başında nöbet tuttum. Uyumayı denedim ama bu çıkmazdan nasıl çıkıcağımı düşünmekten uyuyamadım. Ne yapıcaktım şimdi? Her şey bitti derken, sürekli yenisi ekleniyordu. Sanki bana yaptıkları yetmezmiş gibi daha fazlasını yapmaya çalışıyordu. Hala kim olduğunu bilmiyordum. Ama o benim kim olduğumu biliyordu. Canımı nasıl yakıcağını biliyordu. Bana yaptıklarına dayanırdım, ama onlara bir şey olursa...
Dayanıklılığımı ölçüyordu. Ve artık dayanamayacağımı biliyordu. Zeki bir plandı. Zekice kurulmuş, bir nakış gibi ince ince dokumuştu.
Gözümden bir yaş aktı. Sonra bir el gözümdeki yaşı sildi.
Burak:Ağlama. Senin suçun değil.
Ona ağladığımı sanıyordu. Hayır. Ben olucaklara ağlıyordum. Çaresizliğime ağlıyordum.
S:Özür dilerim.
dedim tekrardan.
Burak:Dünden beri yüzüncü kez söylüyorsun. Senin hatan değildi demiştim. Ve affetiğimi de söylemiştim.
Tebessüm ettim. Başımı öne eğdim. Planımı tekrar gözden geçirdim. Herkesi öylece bırakamazdım. Bu küçük bir mesele için gittiğimi inanmazlardı zaten. Her şekilde öğreniceklerdi gerçeği. Benim bu zekice planı alt etmem gerekirdi ama nasıl? Ne yapıcaktım ki bu planı kendi lehime çeviriyim?
O an aklıma bir fikir geldi. Gitmiş gibi yapsam? Yani İstanbulda kalsam ama gitmiş gibi görünsem? Ayrılık mesajı içinde gerçekleri saklasam?
Peki onlar benim ne demek istediğimi anlar mıydı?
Bu fikir gülümsememi sağlamıştı. Ayağa kalktım.
S:Burak, benim artık eve gitmem gerek.
Burak:Tamam sorun değil.
S:İyisin dimi?
Burak:Merak etme iyim. İstersen ben bırakıyım.
S:Teşekkür ederim. Ama yeni bir olay çıksın istemiyorum.
dedim. Ve evden çıktım. Bu fikir iyiydi. En azından rahatlamıştım bir nebze. Kaçıp gitmekten daha iyiydi.
O adam benimle oynadığını sanıcaktı ama ben onunla oynıcaktım. Ve artık onun kim olduğunu öğrenicektim. Yakındı.
Yoldan bir taksi çevirdim. Ataşehir'e gitmesini söyledim. 15 dk sonrasında eve gelmiştik.
Bizimkiler büyük ihtimal okuldaydı. Büyük bir rahatlıkla eve girdim. Odama girdim. Çantamı çıkardım ve içini kıyafetlerim ile doldurdum. Kağıt ve kalem çıkardım. Bir de dün bana gelen notu gün yüzüne çıkardım. Ne yazmalıydım da, başkalarının anlamamasını ama bizimkilerin anlamasını sağlamalıydım? Ya da yazmalı mıydım?
(FEYZULLAH)
Yatakta bir iki saat döndükten sonra kalkmaya karar verdim. Evdeydim ve baş belasının dediği laf beynimin içinde tekrar edip duruyordu. Kimdim ki ben? Sadece onu seven biriydim. Ama o bunu bilmiyordu dimi. Mutfağa gittim. Kendime kahve yaptım ve pencere önüne oturup gelen geçeni izledim. Baş belası yoktu. Burak denen o itin yanındaydı. Dönmemişti eve. Neden dönsün ki? Burak'a nedensiz kafa atan bendim sonuçta, hakediyordum onun bana bağırmasını. Düşüncelerimle boğuşuyordum resmen. Onu merak etmekten deliye dönmüştüm. Kim bilir ne yapıyordu? Kim bilir nerdeydi? Krizi tutmuş muydu?
Baş belasının bana ihtiyacı vardı ama yanında değildim. Ki yanında olmayışını da haketmiştim.
Dün geceyi kafamda tekrar oynattım. Ama küçük bir ayrıntı yakaladım.
Eylem Su'ya Burak'ın onu duvara yasladığını söylediğinde şaşırmıştı. Yani farkında değildi Burak'ın ne yaptığının.
Kafasının bir şeye takıldığı fazlasıyla belliydi. Aksi halde Burak'ın ne yaptığını farkederdi.
Ama neye takılmıştı kafası? Onu bu kadar yoğun bir şekilde ele geçirebilcek düşünce neydi?
Diye düşünüp kendi kendime bir cevap arıyordum ama cevabın Su'da olduğunu biliyordum.
Belki de eve gelmiştir diye düşünüp kapıyı açtım. Apartmandan biri de o sıra merdivenlerden iniyordu. Çünkü ayak sesleri işitmiştim. Her neyse. Beni ilgilendirmezdi kimin çıkıp kimin girdiği.
Kızların dairesine girdim. Su ve Nazlı'nın odasına girdim ilk. Her tarafa baktım ama Su'dan bir ipucu bulamadım. Eve gelmemişti anlaşılan. Ama henüz böyle düşünmek için çok erkendi. Salona geçtim. Masanın üzerinde, saksının hemen yanında bir ses kaydı cihazı vardı. İyi de neydi ki şimdi bu? Nasıl gelmişti buraya?
Ses kaydını açıp dinlemeye başladım. Ses Su'ya aitti.
Ama Türkçe konuşmuyordu. İngilizce konuşuyordu.
'Merhaba ben Su Çakır. Bu ses kaydı elinize ulaştıysa sevinebilirsiniz. Çünkü, artık size zarar verebilcek biri ortadan kalkmış oluyor. Sevinin çünkü yaşıyorsunuz ve bende sizinle birlikte seviniyorum çünkü sizi yaşatabiliyorum-'
kısmında kaydı durdurdum. Ne demek istediğini sindirmeye çalıştım. Neden böyle bir şey dediğini? Aklından ne geçtiğini sindirmeye çalıştım. Ama bahsettiğim kişi Su'ydu. Aklından ne geçtiğini kendisinin bile bilmediği birinden bahsediyorum. Yine ne yapıyordu? İntihar konuşmasına benziyordu ama neden? Dünkü olay mı patlak vermişti? Benim yüzümden miydi? Sizi yaşatabiliyorum derken neyi kast ediyordu?
Aklıma gelen en kötü seneryo; İntihar edicek olmasıydı. Ama nasıl? Yüksek bi yerden mi atlayacaktı? Yoksa kalbine bir şeyler mi saplıcaktı? Ama bu ihtimalden biri olsaydı evde bir yerde olurdu. Ve kan kaybından ölmüş olurdu şimdiye denk.
Ama başka bir şey planlıyordu. Düşüncelerimi Su'ya yoğunlaştırdım. Yüzmeyi bilmiyordu ve evde bu şekilde intihar girişiminde bulunamazdı. Evet, bulmuştum.
Baş belası kendini boğucaktı!Yeni bölümle karşınızdayım. Ve bu bölümü de bitirmiş bulunmaktasınız☺️
Bölümü okuduğunuz için teşekkür ederimm❤️😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAME ON!
FanfictionOperasyon için üniversite öğrencisi rolüne bürünmüş 4 asker... Sevgililerini bu operasyonda yalnız bırakmayan 3 cesur kız... Hiç bir şey bilmeden aralarına katılan ama olayların merkezinde olan 1 kız... And GAME ON!