MUTLU SON

1.7K 91 56
                                    

(NAZLI)
2 gündür Karabayırdaydık. Söz konusu tehlike açığa çıkmıştı. Ve geriye sadece bir oyun hakkı kalmıştı.
Rüzgar yön değiştirmiş bizim tarafımızdaydı artık. Ateş ve Eylem birer istihbaratçı olaraktan Çivi denen adamı bulmuşlardı. Hem gerçek adını hemde nerde saklandığını. Ama ondan önce yapmaları gereken bir şey vardı. Masumları kurtarmak!
B:Nazlı!
N:Efendim?
diye seslendim odamdan.
B:Kahvaltı hazır.
diyince yataktan kalkıp salona geçtim. Artık evdeydim.
Güler:Günaydın uykucu!
N:Ben mi? Su Hanımları göremiyorum ve Eylem de yok.
B:Su'yu uyandırıyor.
S:Gerek kalmadı!
diye seslendi odadan.
E:Hazır mısınız?
B:Neye?
E:Ayy çok yanlış kişilerle konuşuyorum şu an! Keşanlı olsaydı keşke burda.
N:Aman diyim o deliyi çağırma!
dememle güldük. Kahvaltımızı yapmıştık ve masayı da toplamıştık.
Şimdi ise boş boş oturuyorduk. Sanki tüm kelimeler tükenmiş gibi bir sessizlik hakimdi odaya. Konuşcak hiç bir şey yoktu Ölümden başka. Çünkü son yaklaşmıştı. Eylem'e gelen telefonla sessizlik son buldu.
E:Çıktınız mı?
dedi ve bekledi bir süre.
E:Tamam. Ben de geliyorum.
dedi ve yine bir sessizlik.
E:Fethi! Konu kapandı.
diyip kapadı telefonu.
S:Bulmuşlar mı?
E:Evet. Oraya doğru gidiyorlar.
N:Sende mi gidiceksin?
E:Evet.
dedi ve silahını beline koydu. Hepimize sarıldıktan sonra gitti. Su ise boş gözlerle Eylem'in arkasından bakıyordu.
S:Ben de bir yere uğrayacaktım. 1-2 saat sonra gelirim.
N:Nereye?
S:Burda bi arkadaşım var, ona uğrayacaktım. Size haber veririm.
dedi ve Eylem'in arkasından çıktı. Bahar da hastaneye uğrama bahanesiyle yanımızdan ayrılcakken bende Bahar'la birlikte hastaneye gittim.
(EYLEM)
Telefon da Fethiyle biraz tartışmıştım. Beni korumak istiyordu anlıyordum ama bu benim görevimdi. Mesleğimdi. Bunu yapmak zorundaydım. Beni hiç bir şekilde arka planda tutamazdı. Nihayet onlara ulaşmıştım. Yanlarına bindim.
F:Eylem.
E:Fethi! Bak anlıyorum beni korumak istiyorsun ama unutma ki sen asker olduğun gibi ben de istihbaratçıyım. Her ne kadar arkada kal desende kalmayacağım!
dedim ve tüm tim bana şaşkınlıkla bakıyordu.
Keşanlı:Yenge gibi yenge be! Helal sana be yenge! Sen bakma Fethi'ye devam et böyle!
F:Keşanlı, sende yangına körükle gitme!
Keşanlı:Ne dedim ki ben?! Yalnız burdaki kimse benden önce şehit olmayacak! Anladın mı yenge? O koşul ile bizimle gelebilirsin.
E:Siz, Keşanlı'yı doktora göstermeyi düşündünüz mü?
Y:Denedik ama tutamadık hastenede!
Keşanlı:Aşk olsun komutanım, siz de mi? Diğerlerinden beklerdim ama sizden değil!
Fey: Abi seni uzaktan görenler bile deli bu diyip yanından kaçıyorlar, komutanım ne yapsın?!
Keşanlı:Koynumuzda yılan beslemişiz! Tüh Çaylak!
dedi tükürürcesine. Bende bu anları keyifle izliyordum. Malum bu bizim sonumuz olabilirdi. O kadar masumu kurtaramayabilirdik.
Fethi'nin elimi tutmasıyla kendime güvenim geldi. O hep imkansızı başarmıştı. İğne deliğinden mükemmel bir vuruş sergilemişti. Ben de Fethi'nin yaptığı gibi kendime güvendim.
Y:Geldik mi?
H:Evet konutanım!
Y:Güzel. Hafız sen önden gidip bize yol göstericeksin. Aşık, Çaylak siz en arkadan gelip arkayı kolluyacaksınız. Diğerleri de orta ve yan kısımları! Anlaşıldı mı?!
H-A-F-Aşık-Keşanlı-Fey:Emredersiniz komutanım!
dediler. Arabadan indik. Fethi beni yanına çekti ve beraber ormanın derinliklerine daldık.
(FETHİ)
Eylem'e bir şey olucak korkusuyla doğru düzgün göreve odaklanamıyordum ama Eylem'in arabada dediği şeyler gerçekti. Kendini koruyabilirdi ama korkuyordum. Yine onu vurmaktan korkuyordum. Kaybetmekten. Görevimiz gereği bu olasılık çok yüksekti.
Eylem'e baktım. Endişemi anlamış olcak ki elimi tuttu. Diğer eliyle de silahını tutuyordu. Silahını tutuşuna hastaydım.
E:Fethi! Daldın gittin!
F:Hee, öyle mi?
E:Odaklan.
Yavuz komutanımın işaretiyle durduk. Yere doğru eğildim.
Kulağımdaki telsizden;
Y:Köstek 1 köstek 3!
F:Köstek 3 köstek 1 dinliyorum.
Y:Görüş var mı?
diye sorunca silahımla etrafı taradım. Bir ev vardı. Etrafında ise az sayıda terörist.
F:Olumlu.
Fey:Komutanım!
Y:Söyle Çaylak.
Fey:Hedefleri öldüremeyiz. Yoksa içerdekiler ölebilir.
Keşanlı:Nasıl ya?!
Fey:Komutanım, teröristlerin başı burdakilerle iletişim halinde. Birinden bile haber alamazsa içerdekileri öldürür.
A:Haklısın Çaylak. Napıyoruz komutanım?
Y:Öldürmüyoruz Karabatak!
F:Hedefe vurmuyoruz o zaman?
Y:Hayır. Sadece yaralıyoruz! İçerdekilerin güvenliğinden emin oluncaya kadar öldürmek yok! Anlaşıldı mı?
F-Hafız-Aşık-A-Keşanlı-Fey:Emredersiniz!
dedik ve ben yerime geçtim. Adamlardan bir kaçını bacağından vurdum. Karabatak ve Hafız içeri girmişlerdi. Yavuz Komutanım, Aşık ve Keşanlı dışardaki adamları tutuyordu. Eylem de benim arkamı kolluyordu.
(FEYZULLAH)
Karabatak komutanım koşarak yanımıza geldi.
Y:Karabatak?
A:Komutanım! Tuzaklamışlar!
diyince işin bana düşen kısmıyla karşı karşıyaydım.
Y:Çaylak sende gir içeri!
Fey:Emredersiniz!
diyip Karabatak Komutanımı takip ettim. Kapının yanına kadar getirdi beni. Kapının hemen önünde 2 tane bomba vardı. Birbiri ile bağlantılıydı. Yere çöktüm. Bombayı inceledim ama bu bombayı hayatımda ilk kez görüyordum.
Fey:Komutanım?
Hafız:Söyle Çaylak.
A:Çaylak ne oldu?!
Fey:Komutanım, ben böyle bir bombayı hayatımda ilk kez görüyorum. Bütün noktalardan kısa devre var!
A:O ne demek dayıoğlu?! İçerde masumlar var Çaylak!
Hafız:Çaylak sen yaparsın!
Fey:Komutanım-
A:-Dayıoğlu biz buraya bu masumları kurtarmaya geldik. Çöz şu bombayı!
dedi komutan edasıyla. Bombayı bir kez daha inceledim. Bütün noktalardan kısa devre vardı ama muhakkak bombayı kapatabilceğim bir tel olmalıydı. Yere eğildim. Kapı altında bir kablo vardı. Muhtemelen oydu. Ama en küçük bir yanlış hareketimde tüm ev patlardı.
Fey:Komutanım siz çıkın!
Hafız:Olmaz Çaylak! Biz de burdayız!
Fey:Komutanım çıkın!
A:Çaylak! Burdayız. Çöz şu bombayı!
diye bağırdı. Çıkmayacaklardı, anlamıştım.
Dikkatli ve yavaş bir şekilde elimdeki aleti kapı altına soktum. Ve şehadet getirerek kabloyu kestim. Hiç bir şey olmamıştı. Bomba patlamamıştı. Etkisiz hale getirmiştim.
Hafız:Aferin Çaylak!
diyince hafiften sırıttım.
Tam Karabatak komutanım önden giderken onu durdurdum. Ve kapıyı yavaşça açtım. İçerde eli kolu bağlanmış masumlar vardı. Bomba ya da bir tuzak söz konusu değildi.
(ATEŞ)
İçeri girmiştik. İçerdeki masumlar bizi görünce şaşırmışlardı. Bir tanesinin yanına doğru yanaştım ama o geri kaçtı. Yardıma gelmiştik oysaki.
Hafız:Karabatak, silahını çek! Korkuyorlar.
A:Emredersiniz! Korkmayın. Biz Türk Askeriyiz. Buraya sizi kurtarmaya geldik. Bizden korkmanıza gerek yok. Çünkü sizden istediğimiz canınız değil, canınızın güvenliği! Her şey bitti artık! Özgürsünüz!
dedim. Ama tepki vermediler. Hafız'a baktım.
Hafız:Türk askeriyiz. Buraya kan dökülmesini önlemeye geldik! Sözümüze inanabilirsiniz!
dedi Türk Bayrağını göstererek.
X:Türk askerisiniz, bizi kandırmıyorsunuz değil mi?
A:Hayır! Bizler Türküz. Böyle kanı bozukça oyunlar oynamayız. Şerefimizle yeniliriz!
diye cevap verdim. Bu cevabım bir kaç masumu gülümsetmeye yetmişti.
Fey:Bizimle gelin.
Q:Gelemeyiz, öldürürler bizi!
A:Onlardan korkmanıza gerek yok artık. Biz varız. Koruruz sizi!
diyince önümüzden yürümeye başladılar.
İçerisi tamamen boşalmıştı. İçerden en son çıkan bendim.
Fey:Komutanım, şimdi ne yapıyoruz?
Y:Herkesi toplama yerine götürücez. Ordan biz de tabura geçicez. Son bir işimiz kaldı.
derken bir ateş sesi bütün sesleri bastırdı. Omzumda hissettiğim şey ile geriye savruldum. Yere düştüm.
Y: Karabatak!
Diyip yanıma geldiler.
Fey:Abi? İyi misin?
A:İyim. İyim. Omzumdan vuruldum. Kötü bir şey yok.
Y:Aşık durumu nedir?
Aşık:Komutanım, kurşun içeri saplanmış. Ama hayati tehlikesi yok. Durumu iyi.
Keşanlı:Karabatak iyi misin?
A:İyim dayıoğlu. İyim!
diye cevap verdim. Sanırsam Fethi keskin nişancıyı etkisiz hale getirmişti. Eylem ve Fethi de nihayet yanımıza gelmişti.
F:İyi misin?
A:Evet.
diye cevap verdim nefes nefese. Bir yandan da omzumu tutuyordum. Yanma hissi vardı ama önemsemedim.
Y:Kalkabilir misin?
diye sorunca ayağa kalkmaya çalıştım ama sendeledim. Keşanlı ve Fethi'den destek alarak arabaya ilerledim.
(SU)
Karabayırdaydım, tıpkı eski zamanlarda olduğu gibi. Ama bir fark vardı şimdikiyle eskisi arasında. Elimden tutan beni eve götüren kimse yoktu.Düştüğümde yerden kaldırcak olan kişi çoktan şehit olmuştu. Ondan geriye kalan apartman girişindeki kan izleriydi. Başka bir hatıra yoktu.
Güler Ablalardan bir işim var diyerek çıkmıştım ama hiç bir işim yoktu. Tek yaptığım şey eski evimizin bahçe kapının önünde beklemek. O kan izleri kurumuştu. Ama aynı yerdeydi.
Herşey 12 yıl önce başlamıştı.. Dedem o sıralar Karabayır'da istihbaratçıydı. Sürekli tabura gelip giderdi. 4 yaşına basınca, dedemi takip ettim. Onun arkasından tabura girdim. Nerdeyse tüm gün beni aramışlardı ve bulmuşlardı. 8 yaşıma kadar dedemle el ele tabura gelir askerlerle konuşurdum. Hikayelerini dinlerdim. Sıradan bir gün ve yine dedemle el ele aparmatman kapısından dışarı adım atmışız. Ve kulak yırtıcı silah sesleri... Ve kurşunlardan geriye kalan yerde kanlar içinde uzanmış Dedem... Ben ise hiç bir tepki vermeden başında oturmuştum. Ne bir yardım ne bir gözyaşı...
O gün bugündür bu eve uğramamıştım. Kapısından adım atmamıştım. Mezarına dahi gitmemiştim. Hep dedem yokmuş gibi davranmıştım.
Buraya geldiğimde yapabilceğimi sanmıştım ama bahçesine bile adım atamıyordum.Yenilgiyi kabul etmiş bir şekilde uzaklaştım.
Telefonum çaldı. Açtım. Ve kötü haber. Ateş yaralanmıştı. Durumu kötü değildi ama Nazlı ağlıyordu. Vakit kaybetmeden hastaneye gittim. Bana ölümü hatırlatan yere. Bana dedemi hatırlatan yere. Bir çok müdahaleye rağmen kurtaramamışlardı. Hastaneler beraberinde ölüm getirirdi.
Nazlı bir yere oturmuş ağlıyordu. Yanına gittim. Bir şey demesine izin vermeden sarıldım. Çünkü şu an yapabilceğim tek şey buydu.
1 saat geçti Nazlı hala ağlıyordu. Gözleri kan çanağına dönmüştü. Sonunda iyi haber geldi. Ateş çıkmıştı ve durumu gayet iyiydi. Zaten omzundan vurulmuştu.
Ateş odaya alınır alınmaz Nazlı girdi içeri. Uzun uzun bir şeyler konuştu. Ellerini tuttu, sarıldı.
Oysa ne çok isterdim ben de dedeme sarılmayı... Son bir kez seni seviyorum demek... ama sadece başında oturmuştum. Gözlerim kan izlerine kaymış ve donmuştu. Bütün faaliyetlerim o anda son bulmuştu.
Karabayır sadece kötü anıydı benim için.
Feyzullah benim durgunluğumu farketmişti yanıma geldi.
Fey:İyi misin?
S:Dedemi burda kaybettim. Biliyor musun? Ona son kez seni seviyorum diyemedim. Sarılamadım. Sadece aptal kan izine odaklandım.
Fey:Bence hala diyebilirsin.
Anlamayan gözlerle baktım.
Fey:Annem hep şey derdi: 'Hatıralarla konuşabilirsin.' Sana onu hatırlatan her şeye söyleyebilirsin. Eminim deden üzerine alınır.
diyince gülümsedim.
S:Seni seviyorum.
diye fısıldadım usulca.
Fey:Bende seni.
diye karşılık verdi.
O an yapmam gerekeni yapmaya karar verdim.
S:Benim yapmam gereken bir şey var.
Fey:Geliyim mi?
S:Kendi başıma yapmam gerek.
dedim ve hastaneden uzaklaştım.
Tekrar aynı apartmanın önünde dikiliyordum ama şimdi daha cesurdum. Bahçe kapısından içeri adım attım. Bitmişti artık. Geriye dönemezdim.
En nihayetinde evden içeri girdim. Her yer dedem kokuyordu. Her yer bana onu hatırlatıyordu. Her şey aynıydı. Koltuklar aynı yerde duruyordu, cam sehpaların rengi aynıydı.
Eski odamın kapısını açtım. Her yer asker yeşiliydi. Hiç bir şeye ellenmemişti. Her şey 12 yıl önceki yerinde duruyordu. Güzel ve Çirkin kitabı yatağımın üstünde açık bir vaziyette duruyordu. Evden çıkmadan önce okumasını istemiştim. Sonra işe geç kaldığı için kapamadan yatağın üzerine koymuştu.
Kitabı elime aldım. Sayfalarını çevirdim. Ve bir kağıt parçası...
'Seni özel ve değerli kılan şey parmaklarının arasında.' Yazıyordu notta. Anlamamıştım. Dedemin her zamanki güzel söyleyişlerinden biri sanmıştım ama değildi. Hissedebiliyordum. O zaman niye yazmıştı? Bu kitaba o günden beri dokunan yoktu. Ondan başkası bırakmış olamazdı ama niye bir kağıt parçasına?
Yaşadığım olaylar göz önüme geldi. Dedemin açabilceği bir dosyaydı aradıkları. Dedem ise bana ipucunu vermişti. Çünkü ölüceğini anlamıştı.
Parmaklarımın arasında diye düşündüm tekrardan. Parmaklarıma baktım gördüğüm tek şey daire biçinde parmak izi. Parmak izi...
Ampül yanmıştı. Dosyayı açabilen tek şey benim parmak izimdi. Cevabın ta kendisiydim.

GAME ON!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin