AkTÖR
Davetsiz misafir gibi pencereden inatla içeri girmeye çalışan güneş, çizgili, gri perdenin arasındaki boşluktan ısrarla süzülüyordu. Gözlerinin içine içine giriyordu "kalk" der gibi.
Uykusunu alabilmişse de hala yatağından kalkmak istemiyordu. Nitekim, gece geç saatlere kadar arkadaşlarıyla kutlama yapmışlardı. Yiyip içmenin her zaman bahanesi hazırdı zaten. Tuttuğun takım gol atar kutlanır, şampiyon olur kutlanır, hatta yenilirse bile kutlama bahanesi ola biliyor "moral yemeği". Bu kez de Ali'nin aldığı teklifi bahane etmişlerdi.Güneşe baktı, gözlerini ovuşturdu. Yatağına oturdu. Kafasının içinden motorlu taşıtlar geçiyor gibiydi, uğultusudan hangi araç olduğunu anlamaya çalışır gibi gözünün birini kapatıp, diğerini açtı. Başını kaşıdı. İstemese de ayağa kalktı. Kafasının içindeki ağrıları yanına alıp banyoya götürdü. Ilık sabah duşu onu kendine getirmişti. Başının ağrısı da suyla beraber akıp gitmişti.
Saate baktı. 'İyi, hala zamanım var.' dedi. Duvara bir köşeye yasladiğı gitarının mahzun mahzun duruşuna takıldı gözleri. Ayağa kalktı, perdeleri açtı, yatağın kenarında duran küçük çekmeceli dolabın üstündeki çakmakla sigarayı aldı. Sigarasını yaktı. Yağmurdan sonra toprağın kokusunu içine çeker gibi dumanı içine çekti. Gitarını eline aldı, yatağının köşesine oturdu sigarasını dudaklarıyla kucaklayarak. Alnına dökülen seyrek kıvırcık saçlarını arkaya attı.
Saçları yer yer beyazlamış, şakaklarından fırlamış, kıvır kıvırdı. Aslında yirmili yaşlarında olduğu zamanlarda da saçlarında beyazlıklar görülürdü. Babasına benzediğini söylüyorlardı. 'Zamanla da onun gibi saçları dökülebilirmiş' diyordu annesi. Babasının kendisi ile "kellik karizmatikliktir" diye dalga geçtiğini hatırladı. Gülümsedi, saçlarını parmaklarıyla arkaya taradı.
'Gayet yakışıklısın, dökülmez o saçlar" dedi kendi kendine. "Hiç de yaşlanmamışsın. Otuz altı yaş nedir ki? Uzun yıllar var önünde be Ali, yaşanacak çok şey var, hayallerin var gerçekleştireceğin. Yoluna bak, yakışıklıymışsın, değilmişsin bunlar kafanı karıştırmasın. Aklın yakışıklı olursa, karakterin de karizmatik olur. Oğlum Ali, yürü yolunla, yılma, dümdüz gitmene izin vermezlerse, sağa sola sap, ne fark eder ki, önünden başlayıp sonuna vardıktan sonra...
Yakışıklılıkla yürünmez, aklılla yürünür bu yollar, akılla..."dedi. Babasının söylediklerini hatırladı:'Yakışıklılık ve karizmatiklik saçla, kiloyla var olan bir şey değil. Ruhla, insanın karakterinin dışa vuruşu ile bağlıdır. Yüzeysel düşünenler az zaman sonra yanıldıklarını kabul ediyor, sonra da neymiş 'Mecnun'a Leyla'nin gözüyle bak' . Mecnun kiymete biniyor.'
Bütün bunları düşünürken hep çaldığı o şarkıyı bir daha çalmak için eline aldığı gitarını hatırladı. Tellere vurdu, ha vurdu. Kendinden geçercesine, muziğin içine seyahet eder gibi.
Zor dostum, zor....
Ölüm?
Kaybolmak?
Oysa yaşamak vardı:
Aşina gönüllere,
Aşklara teşne,
Hasete yad,
Susamış dostluğa,
Düşman yaltaklığa.
Sevdalı,
Sadık arkadaşlığa.
Oysa yaşamak vardı:
Baktığını görmek,
Kalbinden gülmek.
Sevmek,
Uzak yalnızlığa......
Akşamdan kalma halini böylece muziğin içine gömdü. Üstünü kapattı. Artık kafası"dümdüzdü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarısını kurtaran adam veya Aktör(TAMAMLANDI)
AdventureYarısını kurtaran adam. Okuduğunuzda pişman olmayacağınız Wattpad'de rastlamadığınız farklı bir hikaye.Kitap çocukken kardeşinin ölümüyle psikolojik sarsıntı ve travma geçiren bir aktörün hayatını elealıyor. Zamanla bu sarsıntıyı atlattığını s...