...Küçük Hasan artık konuşmayacaktı. Şöforlerin geçmesine "engel" olduğu bu yerden bir daha geçemeyecekti. Ali kardeşine sahip çıkamamıştı. Emanete ihanet etmişti. Ve tek suçlu o idi, onun yüzünden hayatı yarıda kalmıştı"
Kaza gününden sonra Ali uzun zaman konuşamadı kardeşini ölüme götüren bu yoldan geçerek okula gidemedi. Her gün okula gider gibi evden çıkıyor ama gitmiyordu. Akşama kadar sokaklarda geziyor, eve geç saatlerde dönüyordu. Ne evladının yasını tutan annenin, ne de acısını kalbine gömen babanın bu durumdan haberleri vardı. Anne odalara kapanıp ağlıyor, babaysa acısını hafifletmek için nöbet adına gününü şubede geçiriyordu. Hasan'ın ölümünden kendini sorumlu tutan Ali ise kardeşiyle onca anıları olan eve gelmeye korkuyor, odasında bile uyuyamıyordu. O günden Ali bir kez de olsun ağlamamıştı. Kardeşini hatırlatan her şeyden, göz yaşlarından bile kaçmayı seçmişti. Oysa göz yaşları panzehir gibidir, kalbinin acısını dışarı atar, iyileştirir insanı. Bunu yapmayarak, yapamayarak zehirlemişti kendini.
Hasan'ın ölümünden iki aydan fazla geçiyordu. Ali'nin durumundan dolayı anne babanı okula çağırdılar. Durumdan haberdar edildiler. 'Günlerdir okula gelmediğini, geldiği zaman da herkesle kavga ettiğini -ondan bunu beklemediklerini, durumu anlamaya çalıştıklarını, bir ebeveyn gibi onlara da iş düştüğünü, psikolojik durumunun göze alınması gerektiğini' söylediklerinde bir evlatlarının daha olduğunun farkına vardılar. Ali gözlerinin önünde değişmiş, okula gitmeyen, sürekli kavgaya karışan, sigaraya başlayan, sorumsuz birine dönüşmüştü. Öğretmenler Ali'nin psikologla görüştürülmesi gerektiğini söyleseler de baba kendince çözüm bulmuştu.
Hüseyin Bey, Zehra Hanım Ali'yi ihmal ettiklerini anlamışlardı. Karı koca konuşup bir karara vardılar. Daha doğrusu Hüseyin Bey bu karara vardı. O taşınmaları gerektiğini, bunun için görev yerini değişeceğini söyledi;"Hasan'ı hatırlatan bu evden bu şehirden kısa süreligine olsa bile taşınmalıyız" dedi. Zehra Hanım ise
"Oğlumun hatıralarından ayırma beni," diyerek adeta yalvardı.
"Ya Ali, o bizim oğlumuz değil mi?"
"Doktora götürelim, öğretmeni de öyle söyledi zaten."
"Doktorla falan, olacak şey değil, hem görmüyor musun, onu kaybediyoruz. Aylardı yüzü gülmüyor. Terbiyeli, uysal çocuk serseri olmuş. Doktorda kaybedecek zaman yok. Kendimizi düşünme zamanı değil." diyerek kestirip attı.
Aslında Hüseyin Bey kendisini ve karısını kurtarmak için bu çözüm yolunu bulmuştu.
"Öyle olsun, ben görmüyor muyum sanıyorsun? Ama ne yapayım Ali'yle ilgilenirsem, Hasan'ım bana küser sandım. Allah affetsin, bir emanetinin yasını tutarken, diğerini ihmal etmişiz meğerse."
"Kendini suçluyor." dedi baba ve başını aşağı eğdi.
İki ayda on yaş yaşlanmıştı Hüseyin Bey. Kalbinin acısı gözlerine çökmüştü. O heybetli adamdan eser kalmamıştı.
Bir kaç gün sonra babanın tayini çıktı. Hüseyn Bey o akşam eve erken geldi. Ali geldikten sonra onu yanına oturtup, açık açık konuştu. Tayininin çıktığını, buradan taşınmaları gerektiğini söyledi.
"Hasan...bizim evladımız, küçüğümüzdü –yutkundu- o..."Ali babasının sözünü keserek:
"Ama benim yüzümden öldü." suçunun altında eziliyormuş gibi kafasını önüne eğdi. Yutkundu, boğazı düğümlenmişti. Baba;
"dur oğlum, dur. Bütün bunları seni suçlamak için söylemiyorum. Senin hiç bir suçun yoktur, suçlu olan da cezasını çekiyor zaten." Biraz sustu ve
"Allah annene, bana acımış her halde. Ya seni de alsaydı bizden ...Sen de onun yanındaydın değil mi?" Anne, hüzünlü ve korkmuş gibi
"Allah korusun" diye haykırdı.. " Hanım, bırak lafımı bitireyim. Bak evladım, artık önümüze bakmak zorundayız, Allah'ın taktiri buymuş demek." Ali dayanamadı.
"Ne yapayım baba, unutamıyorum, her yerde o var, odada, okulda, dışarıda, yapamıyorum, unutamıyorum, arabaların sesi bile ağır geliyor, ölesim geliyor baba. Çünkü ben yaptım, ben, ben onu koruyamadım, yanimdaydı oysa. Keşke bana çarpsaydı o araba." Hüseyin Bey;
"oğlum, yapma bunu kendine, bizi de üzüyorsun." deyip oğlunun başını okşayıp ğoğsüne sıktı. Anne sessiz sessiz ağlıyordu. Baba
"Hanım, sende ağlamayı bırak artık" diyerek oğlunun saçlarından öptü.
"Senin için, aslında hepimiz için ben bir karar aldım." biraz durdu. Ali kederli gözlerle babasına bakıyordu. Hüseyin Bey devam etti.
"Geçici bir süreyle görev yerini değiştirmek için tayinimi istedim. Yakında gidiyoruz. Sen de eşyalarını toplamaya başla. Hadi kendini toparla artık. Unutma ki kardeşin senin kalbindedir. Bizim de. Ama onun ruhunu incitmemek icin gitmek zorundayız. Biz üzülürsek, o da üzülür." Ali;
"affedin beni. Özür dilerim anne, senden de baba. Beni bağışlayın." dedi.
Kalbinin acısı yüzüne yansımıştı. Baba oğlunun acı dolu gözlerine bakarak, zoraki gülümsemeyle evladının başını okşadı ve karısına dönerek,
"Tamam, bu kadar konuşma yeter ...Hanım, dur sende bir kahve yap, içelim." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarısını kurtaran adam veya Aktör(TAMAMLANDI)
Phiêu lưuYarısını kurtaran adam. Okuduğunuzda pişman olmayacağınız Wattpad'de rastlamadığınız farklı bir hikaye.Kitap çocukken kardeşinin ölümüyle psikolojik sarsıntı ve travma geçiren bir aktörün hayatını elealıyor. Zamanla bu sarsıntıyı atlattığını s...