..............SON..............

284 29 77
                                    

HİKAYENİ OKUYAN TÜM OKURLARA TEŞEKKÜR EDİYORUM. AYIRDIĞINIZ ZAMAN İÇİN HAKKINIZI HELAL EDİN.

HOŞÇA KALIN! ...DİĞER KİTAPLARDA BULUŞMAK ÜZERE..

Ali'nin sahnede ettiği evlenme teklifi eleştrileri bir kaç günlüğüne de olsa ertelemişti. Etkisini üzerlerinden attıktan sonra Selim dediği gibi olmuş, anlayan anlamayan tokatı yapıştırmakla kalmayıp, böyle ciddi bir oyunun ardından edilen evlilik teklifini bile etik bulmamışlardı. Ve kendileri etikanın 'en güzel' kelimeleriyle ağızlarına geleni kalemlerine teslim ederek yazıya dökmüşlerdi. Memurların, bürokratların temsilinde verilen oyunda kendilerini görmüş olacaklardı ki dayanamayıp saldırıya geçmişlerdi.

'Böyle, topluma zararlı eserleri sahneye koymak okumak ve okutmak gençlerin terbiyesinde olumsuz etki yaratırmış falan ...filan...ama..lakin ...ragmen...keşke... ayan ..beyan ....'sonu başı belli olmayan cümlelerden oluşan gösterime girmemesi için muhalifetin iktıdarı, iktıdarın da mühalefeti ikna çabaları gayet eğlenceliydi ki onlar bir birlerini iknaya çalışırken bir ay zarfında iyirmisekkiz kez ve farklı salonlarda ve farklı illerde sahneye koymayı başara bilmişti.

Ali başarısıyla yorgunluğunun ağırlığını taşırken, üç beş gün boş durarsa sıkıldığını, kendini 'boş gezenin boş kalfası' zannettiği günleri hatırlayıp yorgunluğunu unutmuştu. Tatilini çalışmakla geçiren adam, zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. İşleri dolayısıyla da kadın takımının -annesi ve ablasının ona yüklediği evlilik öncesi işlerinden kurtula bilmişti.

Gelenek göreneklerine bağlıydı, ama bu kadar da abartılarak hayatlarına renk katsınlar diye yaptıkları boşuna masraflara da karşıydı, nitekim o paralarla dünyayı gezmek, bir sürü tarihi yeri de dolaşmak olurdu. Ama onların gönlü olsun diye, annesinin 'mürüvvet görme' takıntısından kurtulması için bütün bunlara katlanmak zorundaydı ve memnun olmuş gibi yapıyordu.

"'Memnun olmuş gibi yapmak' acabalarımın başladığını mı gösteriyor" diye kendi kendine söylenirken, hayatta insanların yapmak 'zorunda oldukları' şeylerin de var olduğunu ve kendini mutlu etmeden önce birilerinin mutlu olmalarını sağlamak için çaba sarf etmesi gerektiğini anlıyordu. Ve 40 yaşı vardı. Kendini düşünmeden önce, hala birilerini düşünmek 'zorunda olduğunu' biliyordu ve o malum kelimeni hayatına sokmamak için belki de ne söyleselerdi yapardı. Ama bunun kendisi de 'zorunda olmak' değil miydi?

Bir kaç gün sonra bu faaliyetler bitmiş olacak, Asya'yla aile dedikleri topluma dahil olacaklardı. Ve sonrakı yaşamlarında karşısına çıkan zorundalıklarla mücadele edecek olmanın kaygılarını taşımağa ramak kalıyordu ki Asya onun kaygılarının boşuna olduğunu hatırlatarak

"Paylaşacağımız hayatın bize getireceği sorumluluklar zorundalık değildir. Onlar yaşamak istediğimiz, haz aldığımız, hoşlandığımız hayatın getirdiği olağan ritüellerdir. Şayet, hayata bu açıdan bakarsan, hayatını şimdiden cehenneme dönüşer ve mutsuz olursun. Sen sadece yaşa ve karşına çıkan zorluklara da bir problem gibi bak. Ama çözümü kolay, bir matematik problemi gibi. Yani onu çözerken ne kadar mutlu olacağını düşün, çözülmezse başka birine sorarız çözmemize yadımcı olur" diye lafını şakakarışık ifadeyle bitirdi. Ali endişelerinin yersiz olduğunu anlasa da kendini düşünmekten alıkoyamıyorken Asya'yla sohbetinden sonra onunla evlenmeye karar vererek ne kadar doğru seçim yaptığını düşünürken peşpeşe almış olduğu iki davetiyeyi göstererek:

"Çok şanslısın, kaç zamandır beklediğimiz fimler nihayet gösterime giriyor"

"Ne zaman? Çok sevindim."

" Yakında, ama öncesinde Gala var. Ve tabii ki biz de oraya davetliyiz. Ne dersin balayımızı İsviçre'de yapalım mı?"

"Seninle ilk tanışdığım ülke. Neden olmasın. Stokholm- ben o şehre minnettarım. O uçağa, o havayoluna, o pilota, o hostes'e- benm senle tanışmama vesile olan ne varsa, kim varsa hepsine. minnettarım."

"Taşı toprağı kaldı, onu söylemedin."

"Taşına toprağına da, göklerine de minnettarım."

Ali, Asya'nın saçlarını karıştırdı.

"Hadi evlerimize gidelim, yarından sonra 'evimize gidelim' diyeceğim, bugünlük böyle olsun"

"Evimiz, ne güzel sesleniyor. Ben olurken biz olmak gibi. Evim evimiz oldu, yuvam yuvamız oldu. Sen ve benin biz olduğu gibi. Daha yalnızlık yok."

"Daha yalnızlık yok."

"Hiçbir şey tekil olmayacak hayatımızda, artık çoğulun eki olmadan kelime kullanmayacağız"

"Bize onlar diyecekler."

"Bize siz diyecekler."

Arabada iki kişi vardı. Eve gidelim diye birbirlerine söylemelerinden kaç saat geçtiğinden haberleri yoktu. Şafak söküyordu. Onlarsa hala arbada kendilerine ait dar çerçivede yaşamayı becerebilecekler mi diye sınava tabi tutulmuşlar gibi uykuya dalmışlardı. Ta ki güneş pencereden içeri dalıp gözlerini tırmalayana kadar.

Arabayı dolduran güneş ışınlarının savaş ilan etmesine karşın hala uyuyorlardı. Çaycının pencereyi tıklatıp çay teklif etmesi ardından uyandılar. Yerlerinin rahatsız olmasına rağmen, belki de hayatlarında ilk kezdi ki bu kadar rahat uyumuşlardı. Aynı havayı soluyup, aynı mekanı paylaşarak ilk beraber uyumaları ve ilk beraber uyanışlarıydı.

"Günaydın."

"Günaydın."

"Çay içer misin? "

Gözünü açar açmaz çay teklifini duyunca güzel gülümsemesiyle

"Ya sen?" dedi Asya

"İçelim, sonra gideriz. Nasıl olsa sabah olmuş. Sabah çayını da beraber içersek büyüsü bozulmaz ilk beraber uyanışımızın."

Cevap vermek yerine sadece gülümsedi Asya.

Çay kağıt bardaklara girdiği günden beri ilk kez bu kadar güzel kokuyordu.

Son.18.04.2018.Bek.Ay.

Yarısını kurtaran adam veya Aktör(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin