Bölüm 29

264 26 129
                                    



Kırdım kalbini diye düşünürken, içindeki ses engel oluyordu. Düşünme diyordu birileri. O sana kendini borçlu sanıyor diyordu kayıp dostları. Soldakiler sağdakileri yönlendiriyordu. Birbirinden ayırd edemediği duygularını karıştırıp harman çorman etmişti. Şimdi de içinden çıkamaz hale gelmişti. Gecenin ikisiydi, uykusu onu almaya gelirken aklına takılan soruların cevaplarını bulur gibi oldu. Kalemini eline aldı. Yazmaya başladı. İçindekileri dökmeliydi sayfalara, beyninin içindekileri de birer birer kalıbına sokacaktı. Ellerin kollarını bağlayıp kendi istediği hale getirecek, sonra da sayfasına serpiştirecekti. İstediği gibi konuşturacaktı. Bazen onlar kendisi dile gelecek kalemini zorlayacaklardı. Konuşacaklardı bu kez, ama onun kontrolünde. Peki o da onu istediği gibi konuştura bilecek miydi? Ona yapıştırdığı duygu etiketinin yalnış olabilme ihtimali yok muydu? Ya yanılıyorsa, o zaman da kendisine ve ona haksızlık etmiş olmayacak mıydı? Kalem elinde kalakalmıştı,  yazdırtmıyordu kendisini. Dillendirtmiyordu içindekileri. Kalemi masaya bıraktı, uykusunu bıraktığı yatağına döndü, yalnızlığını koynuna alıp uyumaya çalıştı. Karakterini özlemişti, karakteri de onu özlemişti belki de. Yazılmayı bekliyordu, ama daha değil. Hala zamanı değildi .

                   Hayatında ilk kez ava gidecekti ve bu eylemi de başka ülkede gerçekleştirecekti. Her halde hiç zaman unutamayacağı anılar listesine dahil olacaktı bu olay.

 Ona verilen kamuflaj avcı kiyaftlerini giyip aynanın karşısına geçti. Askere benzemişti.

 "Belki bir gün" dedi içinden ve bunun anlamını yalnız kendi biliyordu. Oynamadığı tek karakter asker karakteriydi ve aynaya poz verirken "bir subayı canlandırırsam hiç kötü olmaz" dedi kendi kendine. Aklında işinden başka hiçbir şey taşımayan Ali, bu av işini de filmde geçen bir sahnede olduğu için kabul etmişti. Ava çıkmayı da avlanmayı da sevmezdi. Öldürmeyi de ölümü de sevmezdi bu nazik adam.

"Ama oyun içinde olursa alasını yaparım dedi" aynada kendine bakıp.

"Sen ne ayaksın ya, bu ne çelişki. İstemem yan cebime koy diyenlere benzedin  resmen. Bir insan bir işi sever ya sevmez. Ben rol için yaparım, ama gerçekte yapmam, nasıl bir adamim ben ya ' senin için çiğ tavuk bile yerim diyenler gibi . Aslında yemem, ama senin için yerim. Yerim de sen öyle bil yine de. Kiymetimi anla...Minnet, minnet. ahh.."diyerek kendine açıklama yaptı. 

"Aşktandır o aşktan. Her halde benimkisi de meslek aşkından" dedi ve uzun zaman çözmeye çalıştığı problemi çözmüş gibi rahatladı. Bir de poz verdi aynada fotoğraf çektirirmiş gibi. Yukarıdan aşağı bakış attı. 

"Merhaba asker"

"Rahat" dedi komutan edasıyla "yakıştı, yakıştı" dedi bir daha kendine. Son birkez aynaya bakıp gülümsedi hareketine. Dışardan sesler, tıkırtılar geliyordu.

"Hazırlanmışlardır, her halde beni  bekliyorlar, ben de burda kendimi övüyorum" dedi. Bir daha baktı aynaya, ama bu kez ciddiyetle. Şapkasını düzeltip odadan çıktı.

         Eğlenceli geçen av macerası ardından eve döndüler. Samir de Ali gibi eline silah almamış ilk defaydı ava çıkıyordu. Tek avcı altmışlı yaşlarında olan Sabir Bey ve kardeşi Ahmet Beydi, onlar da bu acemi avcıları bahane ederek, Sabir Bey'in vurduğu tek kuşla eve dönmeyi kendilerine yakıştırmayıp, yolda satılan av kuşlarından alıp çantalarına doldurmuşlardı. Evdekiler de bunun farkındaydılar. İlk kez yapmıyorlardı nasıl olsa. Epey gülüp eğlendikten ve kuşların kebaplarını midelerine hediye ettikten sonra  dinlenmek için odalara çekildiler. Ali akşam alamadığı uykusunu şimdi almaya baktı ve aldığı bol oksijenin ardından güzelce uyku çekti.

Yarısını kurtaran adam veya Aktör(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin