38 bölüm

209 28 75
                                    


   Bu kez ıslık çalmıyordu, ama son yaptığı şarkısındaki son misrayı mırıldanıyordu.

  "Özledim seni, özledim seni" diye. Gecenin 4'dü ve Ali evine bu saatde gelmişti. Belki de   kapısını açıp evine girdiği bu geceyi de, onu sokak sokak gezdiren kızı da asla unutmayacaktı.

    Ali adeti üzere sigarasını yakıp dudaklarıyla kucaklayarak, kendine kahve yaptı ve masasının başına geçti. Birbirinin ardınca yakılan sigaralardan oda hafif sis kaplamış gibi bir hal almıştı ki hala bunun farkında değildi. Ta ki açık pencereden sabah esintisiyle beraber eve giren oksijenin ardından öksürük krizine girene kadar.

Ali kurumuş boğazının acıyla kaşınmasına dayanamadı, mutfağa gitti damacanadaki suyu son damlasına kadar sürahiye boşaltıp masaya koydu, dolaptan bir bardak alıp suyu oraya döktü ve kafasına çekti. Şafak çoktan sökmüştü ve o boğazının bu denli kurumasını uykusuzluk ve yorgunluğa verip uyumak için odasına çekildi. Gözleri acıyordu. Ve bir an önce uzanıp yatmak istiyordu. Az önceki mutluluğunu gözlerine hapsetmiş adam oyununun kurgusunu bitirmenin verdiği rahatlılıkla yatağa attı kendini. Ve geceleri gündüzlerle karıştıran Ali, hemen uyudu.

   Oyun son perdesini oynuyordu. Seyrici yokmuş gibi çıt çıkmıyordu. Herkes dikkat kesilmiş Cevat'ın monologunu dinliyordu. Hayaliyle konuşan Cevat, bu kez de kendi kendine konuşuyordu: 

"Babam ilk hediyemi doğduğum gün almış. Şimdi merak ediyorsunuz nedir diye ...bazılarınız da 'biberon falandır' diyorsunuz içinizden. Yok canım, o düşündükleriniz hiçbiri değil, onlar ihtiyaçtır zaten. Öyle hediye mi olur? Mesela karıma hala param fazla değilken uzun zamandır."Al...al" dediği çamaşır makinesini doğum gününe denk getirip almıştım. Az kalsın kafama geçirirdi,  tabii ki gücü yetmemişti. 'İhtiyacımız olan bir şeyi nasıl bana hediye diye alırsın' demişti. Ve ona hakaret ettiğimi söyleyerek, sen  'beni buna mı layık görüyorsun?' diye kaç gün konuşturmamıştı. Ne yalan söyleyeyim işin o tarafı hoşuma gitmişti, bir kaç gün karı dırdırından uzak olmuştum. He ne diyordum, bulamadınız değil mi bana alınan ilk hediyeyi. Bulamazsınız tabii.  Bu ancak parayı seven birinin alacağı türden bir şeydi. 

Karısının fazla para harcamasını önlemek için  

"Karıcığım artan paraları buraya at, sana çocuğumuzun ilk yaş gününde pırlanta yüzük alalım." 

"Bak sen şu işe... bana alınan hediye kumbara annemin işine yarayacak' diye kundakta tepki vermişimdir her halde. Merak ediyorsunuz o yüzük alındı mı diye, evet alınmıştı, ama anneme değil sekretere.... 

İşler kötü diye paraları annemden almış ve ....neyse. 

  Parayı nasıl biriktirmek gerektiğini ve nasıl da dalavereyle harcanması gerektiğini ögrenmiştim kundaktayken, sonra babam 

"hergele, bir az tutumlu olacaksın, öyle her isteyene de vermeyeceksin kazandıklarını. Paranın sahibinin kendisnden başka nasıl harcayacağını kimse bilemez." demişti. 

Kumbaralar dolup dolup, boşalırken her defasında istediğim gibi harcamakta özgürdüm. Bana parayı biriktirmeyi öğreten babam, nasıl harcayacağımı kendi yaptıklarıyla öğretiyordu. Olan olmuştu. Ne mi oldu? Kendi bir şey yapamadığı gibi beni de kendisine benzetmişti. İşte onun yolundan gidiyorum. 'Büyükler yalan söylemez, büyükler yalnış yapmaz. Sus, o senin baban nasıl konuşuyorsun öyle? Ayıp, ayıp.'  

 Herkes gibi ilk önceleri annem de öyle söylüyordu. Sonra mı? Tabii ki o iyi baba değilmiş tüm paralarını kadınlara yedirirmiş. Evet, babalığın ölçümü parayla yapılıyordu artık. 

Yarısını kurtaran adam veya Aktör(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin