Zehra Hanım "otursana kızım" dedi ve resme bakıp iç çekti.
"Babası vefat etmeden bir hafta falan önce çektirmiştik. Torun çekmişti. Ali'yi tanıyorsun zaten" -anne onunla Ali'nin arkadaşlığından haberdar olduğunu ima ederek - "bu da kızımdı, Zeyneb'im" dedi ve devam etti.
"Evladım kötü günler geçirdi. Kardeşinin acısını unutamamışken babasını kaybetti. Yalnız kaldı. Ablasına bana sığınmak istemedi. Hep kendi içinde yaşadı üzüntüsünü. Her zaman birilerine bağlanmaktan korktu. Alim herkes gibi değil, derdini kimseyle paylaşmaz. Kimseyle de hemen dostluk kurmaz. Hassastır, kırılgandır. Herkese güvennmez, güvendi mi bırakmaz. Vefalıdır, merhametlidir benim oğlum." Zehra Hanım geçmişlere dalmış, ona Ali'yi anlatıyordu. Bir anne için ölümden beter olan o kazanı anlatıyordu tüm ayrıntılarıyla.
"Neler çektiğimi neler yaşadığımı bir Allah bilir. Rahmetli annen de şahitti olanlara, Allah ondan razı olsun hiç desteğini, duasını eksik etmedi." Zehra teyze Ali'nin "kayıp günleri" nin nedenini tüm detaylarıyla, sebepleriyle anne hasasiyetiyle anlatıyordu. On iki gün komada kalmış, annesinin, ablasının dualarıyla hayata tutunmuştu. Gözlerini açtığında ilk sorusu, kazada birinin ölüp ölmediğini sormak olmuş. Bir çocuk varmış durakta, onu sormuş bir şey olmuş mu diye. Bir düzine ameliyat geçirmişse de yürümesinde hasar kalabileceğini söylemişlerdi. Sonrası da malummuş zaten. Uzun tedavi süreci geçirmiş. Ama başarmış eskisinden de iyi olmuş." Zehra Hanım bunları Asya'ya söylerken oğlunun ne kadar kırılgan, ne kadar yumşak kalpli olmasını vurgulamağın yanısıra, anne kuruntusuyla onun ne kadar hassas olduğunu ifade ederek, onu kırmaması, incitmemesi gerektiğini aynı zamanda ima da ediyordu. Asya da Ali hakkında her şeyi öğrenmek adına anneyi dinlerken buraya gelme sebebini neredeyse unutmuştu. Zehra Hanım
"Sabahtan beri ben konuşuyorum, sen ne için gelmiştin kızım, sanki bir şey söyleyecektin?"
"Ben, ben mi?" deyip gelme sebebini hatırlamaya çalıştı ve konuya nasıl gireceğini düşündü.
"Zehra teyze, seninle konuşmak isteme nedenim...." diye sohbete nasıl başlayacağını bimeden direk konuya girdi.
"İki üç yıl önce annem bana evlatlık olduğumu anlatmışsa da ben peşine düşmemiştim. Annem beni eğitimim için Avrupa'ya gönderirken 'sen benim son isteğimi yap, geldikden sonra sana her şeyi söyleyeceğim' demişti. Hastalanınca söylemek istedi. O zaman da ben izin vermedim. Onu üzmek istememiştim, ama son nefesinde sende bir emanet olduğunu söyleye bildi.. O emanetin ne olduğunu merak ediyorum. Öz anne babamla ilgili farklı bir şey olacağını hissediyorum. O hala sizde mi? Onu bana verir misiniz?"
"Veririm tabii, o sana ait, rahmetli onu bana hastalandığı zaman, sen yurddışındayken emanet etmişti. Sen gelince geri vermek istedim 'sende kalsın dedi.' Zehra Hanım ayağa kalktı.
"Bekle getireğim." deyip yatak odasına geçti. Dönerken, elinde eski bir ahşap kutu vardı. Asya kutuyu alıp evine geçti. Onun yanında açmak istemişti, ama Zehra Hanım izin vermemişti. "Kızım, annen benim bakmamı isteseydi, içindekilerden haberdar ederdi, hem de anahtarla açılıyor. Yerini biliyorsundur her halde" demiş yalnız açmanın doğru olabileceğini söylemişti. Asya annesinin anahtarları koyduğu yeri hatırladı. Kutunun da anahtarı onların içinde olmalıydı.
Ali sezonun son çekimlerini bitirmiştise de geri dönmemişti. iki gün sonra mahkemesi vardı. Bu günler içinde hiçkimseyle konuşmadı. Ne bir telefonla, ne de bir sosyal ağ'la kimseyle iletişime geçmedi. İkigün boyunca otel odasından çıkmadı. Umutluydu, mahkeme bitecek, yeniden doğmuş gibi dönecekti evine. Kelepçelerinden kurtulacaktı. Bu kez istediği olmuştu. Çıkışta Esra'nın tehditlerini kale almasa da canını sıkmaya yetmişti.
"Sen mutlu olacağını mı sanıyorsun. Bundan sonra benden kork ! Benden kork, Ali Suray!" diye tehditler savurmuştu.
Artık özgür bir adamdı. Hayatını cehenneme çeviren kadından kurtulmuştu. Ne kadar o yokmuş gibi davransa da yıllardı taşıdığı kamburdu oysa. İlk annesini aradı, ona iyi bir haber vereceğini söyledi. Asya'yı sordu 'ona geleceğimi söyleme' dedi. Annesi Ali'ye Asya'yı o günden sonra- emaneti aldıktan sonra- görmediğini söyleyemedi. 'Gelsin,öyle söylerim' dedi 'bir arkadaşındadır' diye kendini avuttu. Ne kadar telefon etse kapalı çıkıyordu. Kapılarını çalmış açan olmamıştı. 'ne oldu bu kıza, başına bir şey mi geldi' diye endişelenirken, iki gün önce ona verdiği kutuyu hatırladı. 'ne vardı o kutuda, onunla ilgili mi gitti acaba? Allah'ım, ben ne yaptım, bari yanımda açsaydı ne olduğundan haberdar olurdum' diyerek öğlene kadar kafasında kurdu durdu. Saate baktı. Ali telefon ettiğinde çıkmıştıysa şimdilerde gelmesi lazımdı.
Ali kapıyı çalırken annesine müjdeyi nasıl vereceğini planlıyordu kafasında. Daha sonra Asya'yla görüşecek onu yemeğe götürecekti. "Çok özlemişim seni" diye içinden geçirirken, onu başka türlü düşündüğünü, ilk defa kendine itiraf ettiğini fark etti. Bir daha elini zile götürürken annesi kapıyı açmıştı.
"Anneciğim, sana güzel haberim var." deyip içeri geçti.
"Hoş geldin oğlum" diye annesi oğluna sarıldı. Ali de annesine sarıldıktan sonra yüzündeki üzgün ve endişeli ifadeyi görüp
"Bir şey mi oldu? İyi misin sen?"
"Yok oğlum, ne olacak hergünki işler. İyiyim.." diye oğlunun sevincini kursağında bırakmamak için
"Sendedir haber, sen söyle sabahtan beri 'güzel haber, güzel haber' deyip durmuşsun "
"Hazır ol...., söylüyorum....,kurtuldum, Esra'dan kurtuldum, anne" deyip bu defa da annesini kucağına alarak döndürdü. Annesi "oğlum, kemiklerimi kıracaksın bırak, bırak, çocuk musun"
"Çocuğum, hem de dün doğmuş gibi. Omuzlarımdan yük kalkmış gibi hissediyorum"
Zehra Hanım
"Gözün aydın oğlum, bak sabret demiştim, gördün mü kısmet bu güneymiş işte. Gerçi, oğlumun ailesinin dağılmasına bu kadar sevinmem ne kadar doğruysa, o kadar sevindim, senin için de onun için de iyi oldu. Belki kendinize yeni hayat kurarsınız.
"Ortada bir aile mi vardı düşünülecek. Ayak bağından başka bir şey değildi. Onca yılımı çaldı. Senin haberin yok tabii, benimle evlenebilmek için çevirdiği dolaplardan.... Ne yalan söyleyeyim ben çok sevindim onun gibi birinin soyadımı taşımasından kurtulduğum için."
"Ne yapmış, ne yapmış?"
"Boşver anne, bir ara söylerim." dedi ellerini yıkamak için banyoya geçti.
Aklı hala Asya'daydı o yüzden ikilemedi. Asya'ya ulaşamadığını nasıl söyleğeceğini düşünerken zaman kazanmak için
"Aç mısın?" diye sordu arkasınca. 'belki yemek yerken söylerim' diye içinden geçirdi.
Ali banyodan:
"Hayır anne, aç değilim. Asya'ya söylemedin değil mi geleceğimi"diye seslendi.
Artık fazla saklamayacaktı söylemesi gerekirdi. Ali elini yüzünü kurulayıp banyodan çıktı.
"Oğlum, ben de sana onu soracaktım, sen dün, bu gün Asya'yla konuştun mu hiç?"
"Nasıl, neden sordun? Sen görmedin mi Asya'yı, konuşmadın mı dünden beri?" diye heyacan ve telaşla annesine sordu ve bu arada telefonunu cebinden çıkarıp numarasını çevirdi.
"Ulaşılamıyor, anne, sen Asya'yı en son ne zaman gördün?" Annesi iki gün önce olanları Ali'ye anlattı .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarısını kurtaran adam veya Aktör(TAMAMLANDI)
AventureYarısını kurtaran adam. Okuduğunuzda pişman olmayacağınız Wattpad'de rastlamadığınız farklı bir hikaye.Kitap çocukken kardeşinin ölümüyle psikolojik sarsıntı ve travma geçiren bir aktörün hayatını elealıyor. Zamanla bu sarsıntıyı atlattığını s...