Sabah'ın erken saatlerinde Amed'e gelen telefonda Bahram, ihaleyi kazandıklarını müjdelemişti. Amed uyku sırasında yardımcısını geçiştirse de içten içe sevinmişti. Bir kaç saat sonra ilk uyanan Hicran olmuştu.
Üzerindeki elbise zaten kısaydı ve uyku sırasında iyice yukarıya çıkmıştı, Saçı dağılmış, makyajı bozulmuştu. Çabucak kalkıp banyoya girdi ve kendine gelmek için soğuk bir duş aldı, bu sırada da dün geceyi hatırladı. Amed'e herşeyi anlatmıştı, en azından mecbur kalmıştı.
Ondan bir kaç saat öncede ilk aşkıyla, içi yana yana vedalaşmıştı. Hoş! Görüşmedikleri şu bir kaç günde Aklından az da olsa çıkmıştı. Haliyle göz görmeyince, akıl hatırlamayınca kalpte üstüne düşeni yapıp feryat figan ederek unutmaya başlamıştı.
Hicran duştan çıkınca aynanın karşısına geçip dün akşamki gibi kendi kendine öğüt verdi. "Dünü unut! Amed'den başkası Yok artık!" Bunu zorda olsa başaracaktı, zira başka şansı da yoktu.
Hızla yanına aldıklarına uzandı ve önce iç çamaşırlarını giydi, ardındanda dar siyah pantolonu ve beyaz salaş tişörtünü üstüne geçirip saçlarına uzandı. O uzun, hırçın saçlarını ateş püsküren fön makinasıyla kurutup yarım topuz yaptı.
Odadan çıktığında Amed'in de onun gibi giyildiğinde gördü. Bu Hicranı gülümsetmişti, birbirine aşık çiftler gibi olmuşlardı zira.
Amed ise henüz karısını görememişti, çünkü annesi Kûreyşe hanımağayla konuşuyordu. Hicran kulak misafiri olmuştu ama yalnızca Amed'in dediklerini duyuyordu.
"Bana ne?" Amed yine umursamaz cevaplarını veriyordu fakat Kûreyşa hanımağa gibi despot bir kadından sekip tekrar Amed'e dönüyordu.
Aşiretin sessiz gözüksene yılan dilli sinsi gözlü hanımağası telefonda öyle hızlı konuşmuştu ki Amed en sonunda dayanamayıp telefonu kuşağından aldı ve yatağa koydu ardındanda susmasını beklerken aynanın karşısına geçip üzerini düzeltmeye başladı.
"Tamam ana! 2 saate oradayız!" Amed, Annesini geçiştirip telefonu kapattıktan sonra yardımcısı Bahram'a çok acil Mardin'e uçak bileti alması için mesaj attı.
"Amed. Ne oluyor?" Hicranın bu saf ses tonu Amed'i kendine getirmişti. Hızla mesajı gönderip telefonu tekrar yatağa attı ve koltuğun üzerindeki ceketine uzandı. "Ya bugün bizim aşirete bağlı bir ailenin oğlu evleniyor, anam tutturdu gel diye!" Amed'in sesinde bezmiştik vardı, Hicranda bunu fark etti ve üzerine gitmedi.
"Eğer orda olman gerekiyorsa gidelim. Sen annenlerle gidersin, ben Osman'la ilgilenirim."
Hicranın bu sözleri üzerine Amed parfümünü sıkmaya ara verip yorgun bakışlarını karısına çevirdi. "Sende geleceksin Hicran." İşte bu Hicranın yıkılışı olmuştu.
Kendi düğününde sıkılan biri nasıl olurda bir başkasının düğününe giderdi? "Amed gelmeyeyim, çok yorgunum." Bu yalvarışlar da tıpkı dünküler gibi boşa gitmişti. "Gelmek zorundasın Hicran. Sen koskoca Gelin ağasın!" Hicran, aşiret işlerinden anlamadığı gibi aşiret içindeki ünvanlardanda anlamıyordu.
"Gelin ağa ne Ya?" Bu soru üzerine Amed tekli koltuğa kendini atıp doğru cümleyi kurabilmek için bir süre düşündü.
"Yani şu demek, senin sözün, benim sözüm, senin emrin, benim emrim. Hatta Aşiretin kadınlarından sorumlu baş hanımağasın... Annemden bile üstünsün! Sözün kılıçtan keskin, ateşten gömlektir."
Bunun üzerine Hicran gür bir kahkaha patlattı. Amed ise ne yaptığını biliyormuş gibi gülümseyerek seyretti. "Hahahah...Ben miyim o?" Hicranın kahkalarıyla süslediği soru Amed'i de güldürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEVEDAN
General Fiction"Benden okulumu aldın, ailemi aldın, gençliğimi aldın, sırada ne var?" Sesi yükselen Hicran, ayağa kalkıp Meydan okurmuşcasına Amed'in karşısına dikildi. Hayatında ilk kez biri Amed'e kafa tutuyordu ve bu durum onu bir hayli şaşırtmıştı. "Kes sesini...