Ambulans sesi ana yola yayılırken bir kaç araba durup yardıma koştu. Gözlerini ilk aralayan Hicran olmuştu, önce acıyla inledi sonra kafasını ağır ağır kaldırıp hızlı nefesler almaya başladı. Gözü direkt Amed'e kaydı, hala baygın olan Amed'in kucağı boştu bu da Hicranı panikletmişti.
Acıyla elini kaldırıp inleyerek Amed'i dürttü. "Amed!" Sarsılmalara kaşlarını çatıp tepki veren Amed, Hicranın söylediği şeyle gözlerini araladı. "Amed uyan Altemur yok!" Amed başını ağır ağır çevirdi ve gözleri ana yola çarptı. Karşılarında duran kalabalığın arasında oğlunun olduğunu hissetmişti.
Kocasının dalgın bakışları üzerine Hicranında gözleri yola döndü. Ön cam paramparça olmuştu ve karşılarında bir kalabalık vardı, Hicranda anlamıştı Altemurun orada olduğunu bu yüzden kendi acılarını ve derdini unutup korkarak arabanın kapısına uzandı.
Amed, eşini taklit edip onun gibi arabadan hızla indi ve ağır ağır kalabalığa yaklaşmaya başladı. Kalabalık biraz açılınca ortaya bedeni kanla kaplanmış Altemur çıktı, Hicran bir süre kalakaldı ardından dizlerinin üstüne çöküp yağan yağmurun altında dizlerinin üzerinde sürünerek oğluna yaklaştı ve engel olmaya çalışan insanlara rağmen Altemuru kucakladı.
"Oğlum!" Altemurun kolları da kafasıda Hicranın kucağından sarkmıştı, Amed ise az ötede olan biteni seyrediyordu; Vücudu buz kesmişti resmen. "Altemur oğlum hadi aç gözlerini." Hicranın titreyen sakin sesi herkesin tüylerini ürpertiyordu. Elini kaldırıp oğlunun kanla kaplı yüzünde gezdirdi ve tekrar seslendi. "Altemurum hadi aç gözlerini." Hicran bu kez korkarak eğildi ve kulağını Altemurun ağızına yaklaştırdı.
Hiç bir şey duymuyordu, nefes aldığına dair en ufak bir şey dahi yoktu. Altemur artık sahiden melek olmuştu! Bunu anlayan Hicran, oğlunu sıkı sıkı sarıp acı çığlığını gök yüzüne haykırdı. Amed bir anda ana yola diz çöktü, Hicranın çığlıkları başlarında toplanan insanları ağlatmaya yetmişti.
Yağmur şiddetini arttırırken kuşlar Hicranın çığlığıyla ürküp ağaçların arasından gökyüzüne doğru hızla kanat çırptılar. Hicranın nefesi bitince ciğerlerine oksijen doldurup bir kez daha kafasını semaya kaldırıp çığlığını gökyüzündeki kuşlara savurdu. Bu acı onlar için çok fazlaydı.
Bir kaç gün sonra.
Minik Altemurun cenazesi bugündü. Amed zor da olsa toparlayabilmişti ancak sürekli ağlıyor göz yaşı hiç durmuyordu, Hicran ise sakinleştiricilerle uyutuluyordu. Amed, karısının cenazeye gelmemesi için doktoru tembihlemişti ancak Hicran çoktan hemşireleri alt edip konağa doğru ilerliyordu.
Mardine geri dönmüşlerdi ve bu haber tüm doğuyu derin bir kedere boğmuştu. Hicran siyah elbisesi ve başındaki siyah şalıyla mardinin patika yollarından bir kuğu gibi süzülerek geçiyordu. Genç yaşta çok acıyı çok kederi sırtlamıştı ama bu kez canı haddiden fazla yanıyordu, kalbini canlı canlı söküyorlarmış gibi hissediyordu.
Amed, Hicranın hastanede olmadığını fark edince koşarak hastaneden çıkıp konağa doğru ilerlemeye başladı. Hicranın konağa gideceğini biliyordu o yüzden rotasını bozmadan Hicranın peşine düştü. Konağın sağ ve sol tarafında karşı karşıya gelen karı koca bir süre göz göze kaldılar.
İkisininde acısı gözlerinden okunuyordu, Hicran resmen bir kaç gün içinde yaşlanmıştı Amed ise artık korumasız bir adama dönmüştü. İkisininde gücü tükenmişti. Hicran hızla kapıya yaklaştı ve büyük tokmağı iki kez kaldırıp sert bir şekilde kapıya vurdu. Ağıtların yükseldiği konağın kapısı Hicrana gerisin geri açıldı.
Avlunun ortasında küçücük bir tabut vardı, kadın erkek fark etmeden herkes simsiyah giyinmişti. Tabutun başında ağıtlar yakan Rojda ve Rozerin kapının açıldığını fark edince kimin geldiğine bakmak için kafalarını kaldırdı. Bütün avlunun gözü Hicrana dönmüştü, Hicransa tek bir noktaya bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEVEDAN
Ficción General"Benden okulumu aldın, ailemi aldın, gençliğimi aldın, sırada ne var?" Sesi yükselen Hicran, ayağa kalkıp Meydan okurmuşcasına Amed'in karşısına dikildi. Hayatında ilk kez biri Amed'e kafa tutuyordu ve bu durum onu bir hayli şaşırtmıştı. "Kes sesini...