Pêvedan-10

31.3K 981 26
                                        

Bir kaç gün sonra...

Hicran sabah uyandığında yanında Amed'i bulamadı fakat onun yerine küçük bir not vardı. Gözlerini ovuşturup kendine geldikten sonra sırtını yatağın başlığında kaydırıp notu eline aldı ve okumaya başladı.

Acil bir işim çıktı, biraz geç geleceğim. Bugün Osmanla birlikte dışarıya çıkın, eğer işim erken biterse uğrarım.

Hicran notu okuduktan sonra derin bir nefes alıp banyoya doğru ilerledi. Soğuk su yüzüne çarparken geçip giden günlere bir göz attı. Amed'le artık daha sağlıklı iletişim kuruyordu fakat o mesafe hep vardı.

İstanbulda ki yemeğin üzerinden neredeyse 1,5 hafta geçmişti ve Hicran etkisinden yeni yeni çıkıyordu. Üzerinde halen daha Ayaz'ın bir yerlerden çıkıp gelebilme ihtimalinin korkusu vardı.

Belkide Ayazla yaşadıklarını Amed'e bir bir anlatmalıydı, yada sonsuza dek susup bu korkuyla yaşamalıydı. Hicran hayatının en büyük arafını yaşıyordu. Bu sırada da üzerine siyah spor kıyafetlerini giyip saçını tepeden bir at kuyruğu yaptı.

Hava her zamankinden daha güzeldi bu yüzden Osmanla dışarı çıkmadan önce biraz yürüyüş yapmayı tercih etti. Odaya geri döndüğünde gri hırkasını beline bağlayıp müzik çalarına uzandı. Amed'in olmadığı günlerde Hicran konakta pek durmuyordu, dursa bile odasından çıkmamaya özen gösteriyordu.

Kulaklıklarını taktıktan sonra hızla odadan çıkıp terasa bir göz attı. Kûreyşa hanımağa ve Diyar ağa kahvaltı yapıyorlardı, Hicran derin bir of çekip merdivenleri sekerek indi.

"Günaydın." Sesindeki yabancılık tonu Kayınvalidesinin dikkatinden kaçmamıştı. "Bu halin nedir bûk?" Kûreyşa hanımağanın böyle bir tepki vereceğini bildiği için Hicran cevabını önceden hazırlamıştı. "Yürüyüşe gidiyorum, dönüştede Osmanla uçurtma uçurucaz! Bir mahsuru mu var?"

Hicranın hesap soran sesi bu seferde Diyar ağayı devreye sokmuştu. "Bir oğlumuzu bizden çaldın, sıra ikincide mi?" Diyar ağanın derdi her zamanki gibi Osmanla ilgiliydi.

"Ben kimsenin oğlunu falan çalmadım, herkes hak ettiğini yaşıyor. Eğer başka diyecek birşeyiniz yoksa size afiyet olsun."

Hicran tam arkasını dönmüş gidiyordu ki duyduğu şeyle donakaldı. "Derhal odana Hicran gelin!" Bu emri ona Diyar ağa vermişti üstelik buna hakkı olmamasına rağmen.

"Kocamdan izin aldım." Hicran ayak diretsede Diyar ağanın ses tonu itiraz istemiyor gibiydi. "Ben sana kimden izin aldın diye sormuyorum gelin! Derhal odana!"

Hicran inat etmişti, müziğin sesini sonuna kadar açıp kapıya doğru ilerledi ama kapının önündeki çalışanlar omuz birleştirip Hicranın önünü kestiler.

Hicran öfkesinden ne yapacağını bilmez bir halde burnundan soluyarak kapıya bakarken aklına bir şey gelmişti; Amed geçen hafta İstanbuldayken Hicrana 'Senin lafın, benim lafım demektir. Sözün kılıçtan keskin Ateşten gömlektir." Demişti.

Hicran bu gücü nasıl kullanacağını bilmiyordu zira daha önce aşiretten hiç kimseye emir vermemişti. Derin bir nefes aldı ve Amed'in yaptığı gibi kaşlarınj çatıp sesini kalınlaştırdı.

"Kapıyı açın. Hemen!" Hicran henüz acemi olsada fena bir başlangıç yapmamıştı. Adamlar emri alır almaz gözlerini Diyar ağaya çevirdiler fakat oradan gelen yanıtla yeniden bakışlarını gelin ağalarına çevirdiler.

"Siz benim emrime karşı mı geliyorsunuz?" Hicran bu kez kocasından öğrendiği gibi sesini yükseltmişti. Adamların gözleri ikinci kez Diyar ağaya kaymıştı, Hicran oraya her bakıldığında aynı cevabı alacağını anlayınca omzunun üzerinden öfkeli gözlerini kayınbabasına çevirdi.

PEVEDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin