Hicran baba ocağına kendini atınca derin bir nefes alıp kardeşinden su istedi. Su Hicrana ulaşana kadar kardeşinin yüzüne bakmamıştı, bir anlığına gözlerini Rojdaya çevirince ikinci bir şok yaşadı.
"Rojda!" Rojdanın yüzü morluk içindeydi, üstelik sadece yüzü değil, kolları ve bacakları da mosmordu. Hicran bir gün içinde iki kez geçmişe gitmişti, haliyle gücü git gide düşüyordu. "Ablacım ne oldu sana?" Rojdanın bakışları Zilan hanıma kayınca yapılan kaş göz işaretlerini ikiletmeyip ablasına cevap vermeden koşarak odasına çıktı.
"Okulda düştü." Zilan hanım kızının yaşadıklarının en yakın şahidiydi ve Hicranın hayatının dönüm noktasındaki deliliğini hatırlayınca yalan söylemekten başka çaresi kalmamıştı.
"Sen benim buna inanacağımı mı düşünüyorsun daye? Bu morlukları benden iyi kimse bilemez!" Hicranın tepesi atmıştı. Kendi yaşadıklarını kardeşinin yaşamasını istemiyordu bu yüzdende elinden geleni yapacaktı.
Zilan hanımın suskunluğu git gide Hicranı delirtiyordu ama konuşup katil olmasından iyidir deyip sükunetini bozmuyordu. "Daye! Rojdayı babam mı bu hale getirdi?" Zilan hanımın bu sessizliği Hicranı çıldırttı. Sürekli güçsüzlerin ezilmesinden yorulmuştu Artık.
Hışımla ayağa kalkıp elini saçlarından geçirdi ve "Neden ya neden!" Diye haykırdı. Bu sırada avludan içeriye Şükran ağa girdi. Kızıyla göz göze geldiğinde o da geçmişi hatırladı, onca işkencesine rağmen pırlanta gibi bir kız çocuğu vardı.
Hicran sinirle babasının üzerine yürüdü ve dolu gözlerle dişlerinin arasından tısladı. "Rojdayı bu hale sen mi getirdin?" Şükran ağa yüksek sesle 'FesuphanAllah' diyince Hicran dahada öfkelendi ve bu kez bağırdı. "Rojdayı sen mi dövdün!" Şükran ağa da bu kez öfkesine hakim olmadı ve kızı gibi kükredi.
"Ben onun babasıyım! Döverimde severimde!" Hicran burnundan soluyarak yerinde kıpırdandı ardından işaret parmağını babasına sallayarak "Sevmiyosun! Sen sadece dövüyorsun!" Dedi. Araya giren Mahirle Mirzan, kardeşlerini annelerine teslim edip babalarının yanındaki yerlerini aldılar.
Zilan hanım, Hicranı odasına götürüp sakinleşmesi için yanlız bıraktı. Odadaki sükunet Hicranı boğmuştu, hışımla kapıyı açıp kardeşinin odasına daldı. "Rojda? Ablacığım? Müsait misin?" Rojda da tıpkı Osman gibi sessiz sakin bir kızdı ama yinede Osman ondan daha kötü bir vaziyetteydi.
"Buyur abla." Hicran içeriye girip kapıyı kapattı ve kardeşinin yanına oturup saçını okşadı. Ona baktıkça kendini görüyordu, aynı şeyleri yaşamasın istiyordu, zira Rojda ablası kadar güçlü değildi.
"Şimdi sana bir soru soracağım ve bana korkusuzca cevap vereceksin. Tamam mı?" Rojda başını çaresizce öne eğip ablasının sorusunu bekledi. Hicran burnunu çekti ve "Babam... Seni neden dövdü?" Diye sordu. Rojda birden ağlamaya başlayınca Hicranında göz yaşları şiddetlendi.
Kardeşine sıkı sıkıya sarılan Hicran bugün yaşadığı aksiyonları sıraladı. Daha neler yaşayacaktı? "Korkma! Senin Ablan var! Amed Enişten var, kimse sana zarar veremez!" Tamda bu sırada Hicranın aklına Yekta geldi.
Rojdayı Hicran koruyacaktı, Hicranı da Amed. Peki onu kim koruyacaktı? Amed'i Yektadan kim kollayacaktı? Bu görevde Hicrana düşüyordu.
Abla kardeş odalarında sarılarak ağlarken avludaki tahta kapılar tıklatıldı ve içeriye Ergin aşireti girdi. Aşiret, büyük bir ilgiyle karşılandıktan sonra birbirlerini pohpohlamaya başladılar.
Herşeyden bi haber Hicran ve Rojda odada sarılırken avluda Rojdanın sözü kesiliyordu. Ergin aşiretinin en büyük oğlu Yılmaz ağa, eşi kısır olduğu için Rojdaya talip olmuştu. Şükran ağa ise bir kızını Ferzanlara verip gücüne güç katmışken diğer kızını da Erginlere verip Mardin'in en güçlü aşireti olmayı planlıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEVEDAN
General Fiction"Benden okulumu aldın, ailemi aldın, gençliğimi aldın, sırada ne var?" Sesi yükselen Hicran, ayağa kalkıp Meydan okurmuşcasına Amed'in karşısına dikildi. Hayatında ilk kez biri Amed'e kafa tutuyordu ve bu durum onu bir hayli şaşırtmıştı. "Kes sesini...