Bölüm 41

78 2 0
                                    

Cumartesi günü evimizin balkonunda oturmuş annem ve babamla çay içip sohbet ederken telefonum çaldı. Arayan volkandı. Nerede olduğumu sordu. Bende annemlerdeyim deyince bir yere ayrılmamamı birazdan beni almaya geleceğini aynı zamanda da bana yıllar önce emanet olarak bıraktığı tabancasını da almak istediğini söyledi. Anneme kendisine verdiğim tabancayı nereye koyduğunu sordum. O arada cep telefonum yine çaldı bu kez arayan kızımdı. Telefonda kızımın babacığım diye söze başlayan pürüzsüz sade sesini duymak bile içimde kıpırtılar oluşturdu. Kızımda yarın evde olup olmadığımı eğer evdeysem mezarlığa abisinin yanına uğradıktan sonra yanıma geleceğini söyledi. Bende büyük bir mutlulukla evdeyim kızım gidilecek neresi var ki dedim. Anneme yarın Zeynep'in geleceğini onun sevdiği yemeklerden mantı ve sarma yapıp yapamayacağını sordum. Annemde tabi ki yaparım sen hiç merak etme dedi. Volkanın gelmesi pek uzun sürmedi. Volkan arabadan inerek maviye boyanmış demir kapıdan içeri girer girmez yüksek bir ses tonuyla selam verdikten sonra merdivenlerden çıkıp babamın ardından da annemin elini öpüp hatırlarını sorduktan sonra benimle tokalaşırken hazır mısın gidelim mi diye sordu. Bende hazır olduğumu söyleyince arabaya doğru yürümeye başlamıştık ki annem arkamdan fazla geç kalmamamı tembihledi. Koskoca adam olmuştum ama annemin gözünde sanki hala küçük bir çocuktum. Tamam, anne merak etme dedim gönlünü rahat ettirmek için. Otomobile bindikten sonra volkan başını çevirerek

--- kusura bakma geçen gün iş yerime geldiğinde sana zaman ayıramadım, bende bu gün iki laflarız diye seni aradım

--- sorun değil her zaman boş zamanın olmadığını biliyorum.

---senin için işimde olsa zaman ayırırım biliyorsun ama o gün çok önemli bir işim vardı. Söyle bakalım nereye gidelim

---sen bilirsin, arabayı sen nereye sürersen bende oraya giderim zaten.

---Bak aklıma ne geldi. Budaközü'nün yanına gitmeye ne dersin. Hem eski günleri hatırlamış hem de çayda akan suyu izlemiş oluruz

---iyi akıl ettin çok iyi olur.

Budaközü çayının kenarına arabayı çekince volkan arabanın arka tarafına dolanıp elinde siyah bir poşetle geldi. Ve benim oturduğum koltuğun önüne koymam için poşeti bana uzattı. Poşeti elime alırken çıkan seslerden bunun bira olduğunu anladım. İçinden bir tane bira çıkartıp kapağını açtıktan sonra volkana uzattım. Volkan alkolü bıraktığını biraları benim için aldığını söyledi. Bende ona aslında ibadete başlamayı düşündüğümü ama arada birkaç bira ve birkaç kadeh rakı içerim diye ibadete bile başlayamadığımdan söz ettim. Aramızda konuşurken çocukluğumuzda akan çayda okulu kırıp yüzmeye geldiğimizi, ayrıca birçok kez balık tutmak için saatlerce boklu suda çabaladığımızı yâd ettik. Güzel günlerdi dedim tebessümle. Gerçekten de güzel günlerdi. Hiçbir sorun, hiç bir derdimiz tasamız yoktu o zamanlarda. ''Hiç evlenmeseydik acaba yine de bu yaşadığımız sorunlar kadar büyük dertlere sıkıntılara maruz kalır mıydık? Diye sordum volkana

---Bence bu bir kader, böyle sorunlar yaşayacağını bilen hiçbir insan evlenmezdi. Bunları yaşayacakmışız ki evlenmişiz.

---Seni bilmem ama ben keşke evlenmeseymişim.

---Kadere karşı gelinmez Hüseyin

---Bende biliyorum gelinmeyeceğini ama en azından olmayan bir evladı kaybetmez ve ardında da boşanmış dul bir eş bırakmış olmazdım.

---Ya evlat konusunda sana katılıyorum ama eş konusunu kafana bile takma. Hem sana ne oluyor dul eş bırakma konusunda ben senden öndeyim dedi gülerek. Beni rahatlamaya çalıştığını gayet iyi biliyordum. Ama biramı her yudumladığımda daha duygusal düşündüğümün de farkındaydım. Belki de alkolü sevmemin sebebi duygusal düşünmeyi seviyor olmam olabilirdi.

Kimse Masum DeğildirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin