Bölüm 51

54 2 0
                                    

-haklısın! Haklısın! Binlerce kez haklısın Volkan! Ben adiyim, ben ibneyim, ben beş para etmez, itibarsız, alçağın tekiyim, diye bağırdım yolda yürürken.

Yoldan geçenler dönüp dönüp bana bakıyordu ama artık kimin umurundaydı ki insanlar. Taş köprüye vardığımda biraz sakinleşmiştim. Bana bunları söyleyen Volkan olamaz diyordum kendi kendime. Söyledi işte daha ne söyleyecek diyordum arkasından da köprüyü geçtikten sonra sol taraftaki tekel bayiinden beş tane bira alıp mezarlığın yanına geldiğimde mezarlık duvarının üstüne oturup oğluma dert yandım uzun bir süre.

Sonrada kızıma telefon açıp Volkan'ın kesinlikle evlenmelerine izin vermeyeceğini çok üzgün olduğumu, bu zamana kadar elinden hiçbir şey gelmeyen bir baba olduğum içinde şanssız doğduğunu söyleyip telefonu kapattım. Annemin odasının ışıklarının yandığını görünce oturduğum yerden kalkarak eve doğru yürümeye başladım. Yaklaştığımda annemi yolumu gözlerken buldum. Annemle hiçbir şey konuşmadan elimde bira dolu siyah poşetle odama geçtim ve biralarımı içmeye başladım. Volkan'ın söylediği sözler kulaklarımda çınlıyordu. Aradan çok geçmeden annem odama geldi. Beni ağlarken görünce hiç sesini çıkarmadan yanımda oturdu. Uzun süre ağlamama engel olamadım. Elini benim oğlumun başını okşadığım gibi kafama koydu ve saçlarımı okşamaya başladı.

-Canını ne sıktı seni ne üzdü bilmiyorum ama sen büyük acılar yaşadın, onları atlattın bu gün her ne yaşadıysan eminim ki bunu da atlatacaksın boş yere kendini üzüyorsun, dedi.

-Anne bana bol bol dua et ne olursun; her şeyim ters gidiyor dualarına ihtiyacım var, diyebildim titreyen dudaklarımla.

-Senin için her zaman her dakika dua ediyorum zaten etmez olur muyum? Ama her zorluğun ardında bir kolaylık verirmiş Allah. Sen yeter ki Allah'tan ümidini kesme, dedi gözyaşıyla ıslanmış yanağımdan pamuk gibi dudaklarıyla öperken.

Annemle gün ışıyana kadar Volkan'la aramızda geçenleri konuştuk. Volkan'ın bana bu zamana kadar yaptığı yardımları suratıma çarpmasına bir anlam verememiş, bunları Volkan'ın yaptığına inanamamıştı. Annem namazını kıldıktan sonra benim de yatmamı söyleyerek havalandırdığı odamın penceresini ve kapısını kapatıp kendi yattığı odaya gitti. Ben de alkolün verdiği etkiyle uyuyakalmıştım. Uyandığımda gün akşam olmak üzereydi. Alkolsüz ve sakin bir kafa ile Volkan'ın bana neden böyle sert ve acımasızca yaralarıma tuz bastığına anlam vermeye çalıştım. Aklıma gelen ilk şey sürekli Zeynep'in bana ima ettiği şey oldu. Beni kendisinden soğutarak Selda ile evlenmeyi düşünüyor olabilirdi. Aklıma da başka hiçbir şey gelmedi. Bundan sonra ne halleri varsa görsünler dedim kendi kendime. En kısa sürede Volkan'a olan borcumu öğrenip bankalardan yeniden kredi çekecektim. Çünkü birçok bankaya borcum bitmişti. Artık Zeynep'e ödediğim para da kesilmiyordu. Babamdan anneme kalan emekli maaşıyla da annemle birlikte kendi yağımızda kavrulup gidebiliriz diye düşündüm. Benim hesaplarıma göre yirmi ile yirmi beş bin lira borcum çıkıyordu. Selda'nın Volkan'a olan borcu zaten beni ilgilendirmiyordu. Acaba Volkan bana söylediği sözlerden dolayı pişmanlık duymuş muydu çok merak ediyordum..

Pazartesi sabahı ilk iş olarak beş günlük senelik izin almıştım. Yıllardır tatile gitmediğim için iznimin çoğunu kullanamıyordum zaten. Maaş bordromu mutemetten alıp banka banka dolaşmaya başladım. Hiçbir banka daha önce zamanında ödemediğim borçlarımdan dolayı merkez bankası tarafından kara listeye girdiğimi söyleyip bana kredi vermedi. Volkan'a yine mahcup olmuştum. Annem oturduğumuz gecekonduyu satmamızı teklif etti ama ben bunu kabul edemeyeceğimi buranın babamın yadigârı olduğunu söyledim. Annem de bir ayağının zaten çukurda olduğunu kendisinin de ölmesi durumunda zaten evin bana kalacağını, kimsenin diğer dünyaya hiçbir şey götürmediğini söyleyip satıp kiraya çıkmamız konusunda beni ikna etmeye çalışıyordu. İyice öfkelenmiştim ama ağzımı açıp onu kırıcı bir söz söylerim, ağzımdan gönlünü yaralayacak bir cümle çıkabilir endişesi bile yüreğimi acıttığı için hiçbir şey demiyor, sadece boynumu büküyordum. Yapmak istedikleri benim evlatlarıma yapmak istediklerim gibi sadece evladını mutlu etme arzusundan kaynaklanıyordu bunu da çok iyi biliyordum. Artık canım kitap okumak da istemiyordu çünkü okuduklarıma kendimi veremiyordum. Bir gün yine balkonda oturup mezarlığı izlerken cep telefonum çaldı. Arayan numarayı tanımıyordum, içime bir korku düştü telefondan kötü bir haber alacağım hissine kapılarak açmadım. Ama aynı numaranın birkaç kez ısrarlı araması sonrası telefonu açtım. Arayan Volkan'ın ilk eşi Leyla'ydı. Numaramı Kemal'den aldığımı söyledi. Sonrada eğer müsaitsem benimle görüşmek istediğini, eğer istemezsem de bunu anlayışla karşılayacağını belirtti. Ben de izinde olduğumu ve annemlerde kaldığımı söyleyince, parkta çay bahçesinde buluşmamızın benim açımdan bir sakıncası olup olmadığını sordu. Ben de "Benim için uygun ama ne hakkında görüşmek istiyorsun?", diye sordum. Bana Volkan'la ilgili bu zamana kadar bana anlatmadığı olaylar olduğunu, görüşmemizde bana daha ayrıntılı bilgiler vereceğini söyledi. Tamam diyerek bir saat sonrası için randevulaştık. Sonra içime bir kurt düştü acaba Volkan'ın onun kardeşine karşı takındığı tavırdan dolayı Volkan'dan intikam almak için beni kullanmak mı istiyor diye düşündüm. Öyle bir şey olursa zaten buna izin vermez, hemen kalkarım dedim. Anneme birkaç saate kadar geleceğimi söyleyerek evden ayrıldım. Buluşma saatine daha çok zaman olduğu için ne kadar borcum olduğunu bahane ederek Volkan'ın bana karşı konuştuğu kelimeleri bilinçli mi yoksa bilinçsiz mi söylediğini anlamak için iş yerine uğradım. Volkan tek başına oturuyordu. Selam verdikten sonra "Volkan Bey size olan borcumun miktarını öğrenmek için gelmiştim". Dedim. Volkan selamımı başıyla aldıktan sonra masasının çekmecesini açıp oradan eline aldığı bir kâğıdı bana uzattı. Anladığım kadarıyla Volkan her şeyi daha önceden hazırlamış benim gelmemi bekliyormuş. Volkan ağzını açıp tek kelime etmeyince elime aldığım kâğıtla iş yerinden ayrıldım. Gözüm ilk önce alt taraftaki genel toplam yazdığı yere takıldı. Borcum otuz bin liraymış. Hızlı hızlı parka doğru yürümeye başladım. Parkta aile yerine göz gezdirdim, Leyla henüz gelmemişti. Ben de erkeklerin oturduğu bölüme geçerek aile bahçesini görebilecek bir masaya oturdum. Volkan aldığım tüm paraları ve ne zaman nerede aldığımı listeleyerek yazmıştı. Kağıdı katlayıp cebime koyduktan sonra bir sigara yakıp garsona çay getirmesini söyledim. Ben çayımı bitirmek üzereyken Leyla'nın geldiğini gördüm. Çay bardağın tabak altına cebimden çıkardığım bozuk parayı koyarak oturduğum yerden kalkıp aile çay bahçesine geçtim. Leyla'nın oturmakta olduğu masaya doğru yürümeye başladım. Leyla çantasından çıkardığı bir peçete ile oturacağı sandalyesini siliyordu. İkimiz de oturmuştuk ki bu sefer de çıkardığı bir ıslak mendille kendi önünü silmeye başladı. "Beni yanlış anlama ama buralara günde yüzlerce kişi oturuyor.", dedi. Ben de "Sorun değil haklısın."," diye cevap verdim. O masayı temizlerken ben de ne söyleyeceğini merak ediyordum. İşini bitirdikten sonra benim sadece anlatacaklarını dinlememi daha sonra itirazlarım ve şüphelerim varsa kendisine soru sorabileceğimi söyledi. Ben de başımı öne doğru sallayarak "Tamam.", dedim.

Kimse Masum DeğildirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin