Merhaba! Beklettiğim için özür dilerim. Bugüne kadar da hep sabredip okuyan, beni sürekli gülümseten sizlere de teşekkür ederim. Oylarınız kadar yorumlarınızın da önemli olduğunu unutmayın ve lütfen düşüncelerinizi paylaşın. Sizi seviyorum.
*****
Odayı aydınlatan tek şey ay ışığıydı.
"Seni gerçekten seviyorum."
Pars'ın gözleri, korkusuz dalabileceğim bir okyanustu. Şimdi ise, bir damlası bile içimi ürpertiyor.
"Bunu nasıl yaparsın? Ah, boşversene."
"Ben sana açılmayı çok kez denedim Derin. Bir kez, sadece bir kez bile izin vermedin. Elinden tutup sonsuz bir dansa kaldırmama izin vermedin."
Gerçek mi? Hayal mi? Bu adamın sözleri, zihnimdeki kuyu kadar gerçek, bir o kadar da hayal.
"Gidiyorum."
"Bekle." Oturduğu ve bağlı olduğu sandalyede perişan görünüyordu.
"Gülümseyen adamın takvimini kanla işaretlediği günü hatırlıyorsun değil mi?"
Lucid rüya anı.
"Ne olmuş?"
"Bugün, tam bir hafta oldu. Yani, Dolunay'a kadar altı günün var. Altı gün, altı dans." Gülümsedi. Ay ışığı ilk kez bu kadar korkutucu parlıyordu.
*****
"Bak, bu aralar Tanrılar ile çok uğraştığının farkındayım. Sonuçta onlar Tanrı, şakası olmaz değil mi?"
Arel'in gülüşünü şaşkınlıkla izliyordum.
"Komik olan şey ne? Sevgilim bir deli."
"O çocuğu hiç sevmemiştim. Yüzyıllardır."
"Arel, altı cinayet ne demek oluyor?"
"Hadi Derin, aptal değilsin. Ne olduğunu sen de biliyorsun. Dolunay'a kadar altı gün, altı cinayet. Her şey sana ve ellerindeki kana bağlı."
Ellerimi sıktı ve gülümsedi.
"Eğlenmene bak kardeşim. Sonra bizim dünyamız başlayacak."
Kapıları açıp balkona çıktı ve bu sırada kafasına plastik top denk geldi.
"Ah!"
"Yemin ederim yaratacağım dünyaya çocuk koymayacağım."
Gülerken gözüm takvime takıldı ve ister istemez tarihlerin üzerinde resimler hayal etmeye başladım. Ahenkle dans ettiğim resimler.
*****
Cevaba ihtiyacım var. Cevaba ihtiyacım var. Lanet cevabın o adamda olduğunu biliyorum. Biliyorum ama istemiyorum. Bana yol göstermesini istemiyorum. Kahretsin!
Dairenin kapısını açtım ve sandalyesinin karşısında diz çöküp yüzünü ellerimin arasına aldım.
"Ne bok biliyorsan söyle. Çabuk!"
"Ellerin neden bu kadar soğuk?"
"Anlat!"
"Tamam. Önce beni çözer misin?"
"Hayır."
"Tamam. Sana cevabı verdim."
"Pars, her şeyi açık açık anlat. Ne demek istediğini ama eğer beni kandırıyorsan..."
"Hayır. Sen zaman diye bir şeyin varlığından haberdar değil misin? Her şeyi kontrol edemezsin Derin."
"Etmem gerek."
"Neden beni çözmüyorsun?"
"Çünkü senden nefret ediyorum. Böyle birisi olduğun gerçeğine dayanamıyorum. Sevdiklerini aldatan, gözünü kan bürümüş bir pislik."
"O halde git ve altı gün boyunca uyu. Uyandığında akrabalarınla bir nesil sonra gelecek kurtarıcınızı beklersiniz."
"Ama sorun ne biliyor musun Derin Soykan? Senden bir nesil sonrası olmayacak."
Cümleleri canımı yaktı, iplerin bileklerinden sıyrılıp gitmesine ne zaman izin verdiğimi bilmiyorum. Fakat beynim bana komut vermeye başladığında Pars ayağa kalkıyordu.
"Sana güvendiğimi söylemedim."
"Bu gece... Hiçbir şeye ihtiyacın yok."
Elini belime koydu ve nazikçe kavradı. Diğer ellerimiz birleşip dönmeye başladığımızda, beynimin içinde çalan müziği duyabiliyordum.
"Bana böyle davranmandan nefret ediyorum."
"Ama ben dans etmeyi çok seviyorum."
Sonsuz dansımız öyle başladı. Dakikalar akıp giderken, hayatımı mahveden adamla dans ediyordum ve en kötüsü, dışarıda birileri ölüyordu.
*****Gözlerimi açtığımda, içerisi güneş ışıklarıyla doluydu. Yüzümde bir gülümseme vardı. Ayağa kalktım ve evin içinde dolaşmaya başladım. Pars'ın burada olmadığını fark ettiğimde ise, kalp atışlarım hızlandı. Evet, yoktu. Gitmişti.
"Aptal, aptal..."
Ellerimi kafama vurup düşünüyordum. Nasıl? Onu nasıl bırakabilirim?
Bu sırada kapı açıldı.
"Günaydın."
Pars gelmişti. Yiyecek şeyler almıştı. Gidip yakasına yapıştım.
"Ne yaptığını sanıyorsun?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALIN (TAMAMLANDI)
Fantasy#fantasy #1 09.05.2018 Fantastik #2 20.12.2017 Şimdi, kitabın kapağını kaldırıyorum. "Anne, bunun gerçek olduğuna inanmıyorsun değil mi?" Gülümsüyorum. "Gerçek hayat, bu kitabın bir cümlesini bile yansıtmıyor. Okul, böyle şeylere izin vermiyor...