9.BÖLÜM:CESET

28.2K 2K 139
                                    


Karganın ayağından notu yavaşça alıp yatağa oturdum.
"Bir daha bu kadar kolay kurtulamazsın Derin."
Kısa ama beni ürkütmeye yeten bu notun kimden geldiği zaten belliydi. Kafamı cama çevirdiğimde karganın gitmiş olduğunu gördüm. Pars'a bu nottan bahsetmeli miydim? Sanırım bahsetmemem daha iyi olurdu. Bir şey yapıp zarar görmesini istemezdim. Ama şu an kendimi de düşünmem gerekiyordu. Bana kafayı takmış durumdalardı ve tek istedikleri şey zarar vermekti. İçeri giren Alkim'e anlatmam gereken şeyler olduğunu fark ettim.
"Alkim konuşmalıyız."
"Ne hakkında?"
"Sana anlatmam gereken önemli şeyler var."
"Dinliyorum."
"Pars'ı biliyorsun. Köpüğü bırakan çocuk."
"Evet."
"Biz onunla gerçekten değişik şeyler yaşıyoruz. Yani onun hakkında bilmeseydim daha iyi olacak şeyler biliyorum. Sana da saçma gelecek çünkü bende inanmakta zorluk çekmiştim ama şu an eminim ki Pars ve arkadaşları sadece insan değil. Bana bu notu bırakanlar gibi."
Ona yavaşça notu uzattım.
"Derin bu ne?"
"Pars'ın düşmanlarının bıraktığı not."
"Derin her şey çok normalmiş gibi anlatma. Düşmanlar kim? Pars ve arkadaşları sadece insan değil ne demek? Ne saçmalıyorsun?"
"Alkim Pars ve arkadaşları kurt adam. Düşmanları da-"
"Ne vampir mi?" Gülmeye başladı.
"Evet."
"Derin neler söylüyorsun? Efsaneleri üzerimde mi deniyorsun?"
"Alkim bunlar gerçek."
"Nasıl inanabilirim?"
"Biliyorum zor ama bana inanmak zorundasın." Gözlerim doluyordu. Ona gösterebileceğim rüya kayıtlarım yoktu. 
Derin bir nefes alarak:
"Tamam tamam şimdi baştan anlat bakalım neler oldu?"
Ona her şeyi anlattıktan sonra bana inanmıyor gibi boş boş bakmaya başladı. Konuşmuyordu ve haklıydı. Bana inanmak zorundaydı. Bir süre sonra her şeyi zaten öğrenecekti.
"Alkim."
"Efendim?"
"Artık her şeyi öğrendin ve sen de tehlikedesin. Birbirimizi korumalıyız." 
"Nasıl?"
"Bir yolunu bulmamız gerekiyor."
"Onunla konuşmalısın."
"Kiminle?"
"Tabii ki Parsla."
"Ama söyleyemem."
"Ona zarar gelsin istemiyorum."
"O kendini koruyabilir farkındasın değil mi? Burada saçma bir efsanenin içinde olan biziz."
"Peki sakin ol konuşacağım."
"Hadi çabuk ol."
"Şimdi mi gideyim?"
"Notu unuttun sanırım."
Hızlı bir şekilde ayakkabılarımı giyerek Parsların evine doğru yürümeye başladım. Zaten kafeden çok uzak olmadığı için hemen ulaşmıştım. Zile bastım.
"Derin?"
"Pars merhaba."
"Ne oldu?"
"Aslında bir çok şey oldu."
"Gel."
İçeri geçtik ve anlatmaya başladım.
"Pars Alkim'e her şeyi söyledim."
"Nasıl?" Bıkmış gibiydi.
"Vampirlerin bıraktığı notu görünce anlatmak zorunda kaldım."
"Bir dakika vampirlerin bıraktığı not mu?"
Gözlerim dolmaya başlamıştı. Çok stresli hissediyordum.
"Evet, vampirler bana bir not bırakmış. Bir daha kurtulamayacağım yazıyordu."
"Tamam sakin ol sana zarar veremezler. Tamam mı? Ben varken sana zarar veremezler."
"Alkim?"
"Onu da en az senin kadar koruyacağım."
"Ama her zaman yanımızda olamazsın."
"Ve senin de bu yüzden kendini koruman gerekiyor. Tabii Alkim'i de."
"Ama ben nasıl yapabilirim?"
"Herhangi bir silah kullanmayı biliyor musun? Veya dövüş sporları?"
"Hayır."
"O zaman ben öğretirim."
"Ne?"
"Sana kendini korumayı öğreteceğim."
"Nasıl?"
"Sanırım senin için en iyi silah ok ve yay."
"Ok ve yay mı?"
"Evet." 
"Yapamam. Nasıl tutulur onu bile bilmiyorum." Gerilmiştim.
"Zaten sana bunu öğreteceğim. Savaştığımız da mutlaka orada olacaksın ve bu sefer sadece izleyerek kurtulamazsın."
"Peki o zaman öğrenmek istiyorum." 
"Tamam."
"Ama ne zaman ve nasıl?"
"En kısa zamanda başlarız. Ben sana haber vereceğim."
 Kafamı sallayarak ayağa kalktım ama kalktığım gibi geri koltuğa oturdum çünkü başım çok dönüyordu.
"Derin iyi misin?"
"Sadece başım döndü."
"Bekle su getireyim."
Parsın getirdiği suyu yudum yudum içtim. Ellerim titriyordu.
"Fazla streslisin."
"Nasıl olmayayım ki? Bir de arkadaşım için endişelenmem gerekiyor."
"Merak etme ikiniz de güvende olacaksınız." Bunu söylerken kendisi de emin değildi.
Kendimi iyi hissedince ayağa kalktım ve evden çıktım. Yolda düşünüyordum da bu ok kullanma işini nasıl yapacaktım ben? Kendime kesinlikle güvenmiyordum. Ama artık Alkim de vardı. Ve bunu yapma zorunluluğum artmıştı.
***
Ertesi gün uykusuzluktan gözlerimi açamıyordum. Çünkü gece huzursuzluktan uyuyamamıştım. Ok kullanmayı düşününce aslında çok havalı olabileceğini fark ettim. En azından filmlerdeki kızlar öyleydi. Ama ben tabii ki öyle olamayacaktım. Pars'ın yüzünü kara çıkarmamak için elimden geleni yapacaktım. Alkim de benim gibi huzursuz olacaktı ki yatakta doğrulduğum an yanıma geldi.
"Ne düşünüyorsun?"
"Ne hakkında?"
"Kendini koruma hakkında."
"Pars bana ok kullanmayı öğretecek."
"Güzel."
"Güzel mi? Yapacağıma fazla inanmayın çünkü tam anlamıyla beceriksizim."
"Ama yapmak zorunda olduğunu biliyorsun."
"Biliyorum."
"Ne zaman başlıyorsunuz?"
"Pars haber verecek."
Cümlemi bitirdiğim an telefonum titredi. Parstan mesaj vardı.
"Bugün öğleden sonra müsait misin?"
Acaba ne olmuştu?
"Evet bir sorun mu var?"
1 dakika içerisinde cevap gelmişti.
"Hazır ol başlıyoruz."
Hayır! Ben daha hazır değildim. Bugün rezil olma günüm değildi.
Ama yapacak bir şeyim de yoktu. Pars bir şey diyorsa o mutlaka olurdu.
"Peki. Nerede buluşacağız?"
"Saat 2'de ormanda ol."
"Peki."
Bakalım neler olacaktı?
Saatin zaten yaklaştığını görünce hemen üstümü değiştirip kafeden çıktım. Ormanın girişine gelince ise donup kaldım. Bu olamazdı değil mi?
Parstan..
Ormana gelince girişinde arkası dönük bir şekilde bekleyen Derini görünce gülümsedim ve seslendim. Ama arka arkaya seslenmelerime rağmen tepki vermemesi canımı sıkmıştı. Bende hızlı adımlarla yanına geldim. Ve gördüğüm manzara gerçekten kan donduran cinstendi. Bu yerdeki ceset... Kesinlikle onların işiydi.
Derinden..
Bu ceset de neydi böyle? Aman Tanrım! Korkunç gözüküyordu. Bu görüntü insana aklını kaçırtacak kadar kötüydü çünkü herhangi bir şekilde yaralanıp de ölmemişti. Boynunda bir sürü kesik izi, vücudunda tırnak izleri vardı. Bileklerinde ve boynunda büyük ısırık izleri vardı. Isırılan yerler morarmıştı. Ama ilginç olan yerde tek bir damla bile kan olmamasıydı. Bunu vampirler yaptıysa- ki büyük ihtimalle onlar yapmıştı kanı içmiş olmalıydılar.
Pars beni çekiştirerek cesetten uzaklaştırdı ve evlerine geldik.
Kapıyı neredeyse kırarak içeri girdik ve Pars onlara cesedi anlattı. Tahmin ettiğim gibi onlarda vampirlerin yaptığını düşünmüşlerdi. Ceset tekrar gözlerimin önüne gelince bir ağlama krizine girdim. Kendimi durduramıyordum. Titriyor ve ağlıyordum. Hepsi başıma toplanmış beni sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Bir süre daha Pars'a sarılı bir şekilde ağladıktan sonra gözlerimi sildim ve koltuğa oturdum. Onlar da sanırım kendimi kötü hissetmemem için az önceki olayı unutarak tartışmaya başladılar. Hepsi vampirler konusunda ortak fikirdeydi ama neden olduğu konusunda bir fikirleri yoktu. Göz korkutmak mı? Yakında savaş olacağı mı? Korkmaları gerektiği mi? Karışık bir konuydu. Daha fazla onları rahatsız etmemek için kalktım. İtirazlarıma rağmen Pars benimle geldi. Kafenin önüne gelince bana bunları unutup kafamı dağıtmamı, hatta mutlu olmamı söyledi. Ama yapamayacağımı o da biliyordu. Gülümsemeye çalışarak içeri geçtim. Beni gören Perihan teyze elinde küçük bir kutuyla yanıma geldi.
"Al bakalım Derin."
"Bu ne Perihan teyze?"
"Bilmiyorum kızım. Postacı sana olduğunu söyledi."
Perihan teyzeden kutuyu alarak odaya çıktım. Merakla açtığımda sadece bir kız resmi vardı. Arkasında yazan yazı ise kan donduracak cinstendi. "Bu kızı unutma Derin. Kaderin onun kaderinden farksız olmayacak."
Bu da neydi? Bu kız kimdi? Tanrım, neler dönüyordu yine?

BALIN (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin